“İstanbul Sözleşmesi’ni geri alacağız, inanıyorum”

“Sözleşme, bütününe baktığımızda ayrımcılık ve eşitlik bağlamında lgbtiq+’ları da kapsıyor, şiddet ve ayrımcılığa karşı koruyor.”

ESMERAY

26.01.2023

Anam bacım. Ülke olarak bir belirsizliğe doğru yuvarlanıyoruz. Kaderimiz adeta bir kişi tarafından tayin edilmeye endeksli durumda, yaklaşan seçim bile olacak mı olmayacak mı tartışmaları olurken. Kadına ve lgbti’lere yönelik şiddet ve ayrımcılık hızla devam ediyor. Ciddi bir öneme sahip, uygulayıcı maddelerin olduğu, uluslararası İstanbul Sözleşmesi cumhurbaşkanı tarafından kaldırıldı. Bahane, lgbti’ye meşruiyet verildiği savunulsa da, aslında açıktan lgbti hak savunuculuğunu kapsayan açık bir madde yok bu sözleşmede.
 
Başından beri bu işin takipçisi olan avukat Funda Ekin ile detaylı bir söyleşi yaptık. İstanbul sözleşmesi neden bu kadar önemli kadınlar için? Neden iptal edildi? Ne getirecekti bu sözleşme ya da ne götürdü? İşe röportajın detayları.
 
İstanbul Sözleşmesi tüm itirazlara rağmen artık ülkemizde yok hükmünde. İstanbul Sözleşmesi neydi, neden kadınlar için bu kadar önemli? Lütfen kısaca özetler misin?
İstanbul Sözleşmesi olarak anılan, Kadına Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi, kadına yönelik şiddet konusunda bağlayıcılığa sahip ilk uluslararası sözleşme. Sözleşme, kadına yönelik şiddet olgusunu ve çözüme dair stratejileri detaylı olarak ele aldığı için, cinsiyet ayrımcılığını şiddetin sebebi olarak görüp tespit ettiği için, tüm şiddet biçimlerini detaylı ele aldığı ve devletleri denetleyen bir süreç izleyip; ücretsiz şiddet hattı, cinsel saldırı kriz merkezi, cinsiyet ayrımcılığına dönük, okullar ve uzmanlar yönünden farkındalık ve eşitlik yaratan standartlar sağlaması ve ev içi şiddetin önlenmesi ve cinsiyet eşitliği yönünden göçmen kadınlar da dahil çözüm önerileri de içerdiği için çok önemli bir sözleşmedir.
 
Sanırım Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurulacak. Bundan sonra hukuk nasıl işleyecek?
Danıştay idari davalar genel kurulu tarafından verilen karar, basın yoluyla duyurulmuş olsa da, henüz dava açan hiçbir kadına ve kuruma tebliğ edilmedi. Karar gerekçesini görmüş değiliz. Ama bu karar hem veriliş biçiminin hukuksuz olması, hem de gerekçesiz olması nedeniyle Anayasa Mahkemesi ve AİHM’ne başvurularak hukuksuzluğu tespit ettirilmeye ve bu vesileyle aslında anlatmaya da devam edeceğimiz bir süreç.
 
Lgbtiq+’lar bahane edildi deniliyor. Onların talepleri olmasaydı yine iptal edilir miydi?
Aslında lgbtiq+’ları içeren çok açık bir madde zaten yok. Ama sözleşmenin bütününe baktığımızda ayrımcılık ve eşitlik bağlamında lgbtiq+’ları da kapsıyor, şiddet ve ayrımcılığa karşı koruyor.
Sözleşmenin ana maddelerinden 4. Maddesinde kadın erkek eşitliğinin sağlanması yükümlülüğü, cinsiyet ayrımcılığı ve cinsel yönelim nedeniyle ayrımcılık yapılamayacağı ifade edilmektedir.
Madde 4: “Özellikle de mağdurların haklarını korumaya yönelik tedbirlerin, cinsiyet, toplumsal cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasi veya başka tür görüş, ulusal veya sosyal köken, bir ulusal azınlıkla bağlantılı olma, mülk, doğum, cinsel yönelim, toplumsal cinsiyet kimliği, sağlık durumu, engellilik, medeni hal, göçmen veya mülteci statüsü veya başka bir statü gibi, herhangi bir temele dayalı olarak ayrımcılık yapılmaksızın uygulanmasını temin edeceklerdir.”
Görüldüğü üzere madde oldukça evrensel insan haklarına uygun, tersi de savunulamayacak temel bir madde. İktidara yandaş medya ve sözleşmeden çıkılması gerektiğini savunanlar “toplumsal cinsiyet eşitliği” kavramına karşı olduklarını açıkça ifade edip yazdılar. Bu kesim aslında sadece lgbtiq+’ları değil, temel olarak kadın erkek eşitliğini de gelenek ve göreneklere aykırı buluyor. Onlara göre kadının yeri evi, ailenin reisi erkek ve o ne derse o olur. Kadın çalışmamalı, evde erkeklere, çocuklara, yaşlılara bakmalı, fazla özgür olması, kendi geliri olması vb. bizim gelenek ve göreneklerimize aykırı. Böyle olunca boşanmalar artıyor diye bakıyorlar. Ve aileyi korumayı da buna dayandırıyorlar. Yani aslında lgbtiq+’lar bahane, bu gerekçe olmasaydı çocuk yaşta evliliği yasaklayan madde nedeniyle de, cinsiyet eşitliği kavramı nedeniyle de, kadınların özgürlüğü ve eşitliği bakış açısı ve vurgusu nedeniyle de yine iptal edebilirler ve bunu savunurlardı.
 
İstanbul Sözleşmesi neden bu kadar kadınlar için önemli, şimdiye kadar kadın hareketi çok yol kat etti, bütün edinilmiş haklarımız geri mi alındı?
Hayır, asla geri alınmadı. Ama geriletmeye çalıştıkları açık ve sözleşmeden çekilmesi önemli bir geri adım. Ama öncelikle bu süreç bitmedi, sürüyor. Kadın mücadelesinde haklar zaten hep mücadeleyle alındı. Sözleşmeye gidiş sürecinde de AİHM’nin “Nahide Opuz” ihlal kararının çok önemli bir yeri ve etkisi var. Türkiye’yi İstanbul Sözleşmesi’ne götüren süreç, kadına yönelik şiddet vakalarının hiç azalmayıp sürekli artması; kadın cinayetlerinin durmak bilmemesi; kolluk ve yargı mekanizmalarındaki ihlallerin de çokluğuydu. Öyle ki sözleşmeden hem önce Türkiye aleyhine verilen, gerekçesinde “Başvuran ve annesinin toplumsal cinsiyet temelinde ihlale maruz kaldığı hesaba katıldığı takdirde 14. madde (ayrımcılığın yasaklanması) 2. ve 3. maddelerle birlikte okunduğunda ihlal edilmiştir. Bu durum özellikle Türkiye’de aile içi şiddet olaylarında yargısal sistemin genel edilgenliği ve çoğunlukla kadınları etkileyen saldırılarda bulunanlarca yararlanılan cezadan bağışıklık göz önünde bulundurulduğunda kadınlara karşı ayrımcılıktır” denilen Nahide Opuz kararı vardı.
Bu kararla AİHM, tarihinde ilk defa aile içi şiddete karşı vatandaşını koruyamadığı gerekçesiyle bir devleti mahkum etmiştir. Sadece bu değil ama. Öldürülen ve şiddet gören bir çok kadının mücadelesi ve takip edilen davaları da var. Buralardan çıkardığımız sonuçlar, şiddeti önlemeye dair biriktirdiklerimiz, 1987’de yapılan dayağa karşı yürüyüşten beri üst üste konan taşlar var. Yasalar zaten hep bu talepler ve mücadeleyle oluştu. İstanbul Sözleşmesi’ne atıf yapan 6284 sayılı şiddetin önlenmesi için yasa hâlâ yürürlükte. Bu tedbir yasasıyla hâlâ şiddet gören, ayrımcılığa uğrayan kadın, çocuk, ısrarlı takip mağdurları ve ayrımcılık nedeniyle şiddet gören ve şiddet görme tehdidi bulunan bireylerin korunmasına dair tedbirleri hayata geçirmeye devam edebiliyoruz.
 
Bu bir erkek dayanışması, bence kararı onlar verdi, bu karar verilirken iktidar partisine mensup kadın milletvekilleri de destek oldu ya da söz hakkı bile verilmedi. Bu konuda ne düşünüyorsun?
Aslında kararı alan tek erkek. Cumhurbaşkanı Kararnamesi ile sözleşmeden çıkıldı. Mecliste karar alındığı için çıkılması konusunun da mecliste ele alınması gerektiğini, bunu usulen uygun olmadığını da dava süreçlerinde dile getirdik zaten. Çıkılması meclise gelseydi kabul görmeyeceği için, yapılan anketlerde sözleşmeyi destekleyenlerin ve çıkılmasın diyenlerin oranına baktığımızda iktidar partisindeki kimi kadın milletvekillerinin de bir kısmının bu yönde fikre sahip olduklarını biliyoruz zaten. Bu yönde açıklamalar yapanlar da oldu hatta. Ama AKP’nin parti yapısı çok tartışmaya ve farklı fikirlere açık değil. Söz hakkı tanınmadı. Onlar da konuşmadı diyebiliriz. Zaten destekleyenler de olabileceği, konunun tartışmalı hale geleceği ve toplumsal olarak kabul görmeyeceğini bildiklerinden geceyarısı 2’de ve usulsüz olarak çıkma yoluna gittiler. Düşününce; 2012 yılında 8 Martta kadınlara şiddeti önleyeceğiz diye hediye ettikleri, kendi iktidarları döneminde yapılmış, ilk imzacı olup adı İstanbul Sözleşmesi olan, son derece evrensel ve kabul görmüş hakları içeren uluslararası bir metinden çıkmayı halka nasıl anlatabilirlerdi ki?
 
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kadınların başvurusuna lehte karar verirse süreç nasıl devam edecek?
Öncelikle bu sözleşme davaları sırasında biz her zaman yeniden imzalanması mümkün diye de söyledik, hukuksuz karardan vazgeçin dedik. Hukuksal süreçler sonunda ihlal kararı verilmesi mücadeleyi güçlendirir, karardan da bağımsız olarak. Ama bu iktidar AİHM kararlarının bazılarını da uygulamadı, malum. Lehte karar çıkarsa, yeniden imzalanır. Ama ben o sözleşmeyi geri alacağımıza inanıyorum.
 
Lgbtiq+’lar tamamen yok sayıldılar, ülkede son zamanlarda sistematik bir saldırı altındalar, bu konuda ne düşünüyorsun?
Ne yazık ki evet. Bu saldırıların sadece Türkiye’de değil. Tüm dünyada gündem ve sorun olarak ilk sıralarda olduğunu, hatta stratejik olarak arttığını düşünüyorum. Sağcılık ve muhafazakarlaşmanın aracı olarak da kullanılıyor özellikle. Son zamanlarda Türkiye’de ise bizzat cumhurbaşkanı ve bakanlar eliyle, açıklamalarıyla gündeme getiriliyor. İllerde aileyi koruma, sahip çıkma başlıklarında yürüyüşler organize edilerek hem söylem hem de homofobik nefret dili yaygınlaştırılıyor. Bunlara karşı bu süreçte dayanışma içinde ve yan yana olmak en başta yapmamız gereken şeylerden. Bir hukukçu olarak da ayrımcılık nedeniyle başvurular yapmak ve haklar için mücadele etmek aklıma ilk gelenlerden. Elimizde çok sayıda yasa var ve en önemlisi de mücadele deneyimimiz, yaşadıklarımız! CEDAW Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması Sözleşmesi, Türk Ceza Kanunu, 6284 sayılı yasa, BM İnsan Hakları Sözleşmesi, BM Lanzorette Sözleşmesi, Anayasa 10. Maddede, Medeni Kanun haklarımızı hâlâ düzenliyor ve koruyor. O yasaların tamamında da hepimizin emeği, mücadelesi ve hatta ne yazık ki kaybettiklerimizin kanı var. O yüzden de ne olursa olsun birlikte direnmek ve dayanışmaya devam etmek bu sorunun bendeki karşılığı.
 
—–
Kapak Görseli: AFP