Şili neden 8 veya 9’luk depremlere dayanıklı?

Dünyanın en şiddetli depremi, 9,5 ile Valdivia merkezliydi, 2 bin kişi öldü. Aynı yıl Türkiye’de 7,8 ile Erzincan Depreminde 33 bin kişi can verdi.

SEZİN ÖNEY

19.02.2023

Türkiye’nin ikiz depremleri, bizleri tarifsiz bir acı ve kederle başbaşa bıraktı. “Asrın deprem felaketi” olmak zorunda mıydı bu depremler? Dünyanın başka yerlerinde şiddetli depremler yaşayanlar ne yapıyor? Türkiye’de hep başarılı örnek olarak Japonya gösteriliyor. Ancak, Şili gibi üzerine fazla konuşulmayan ve Türkiye gibi bir “orta gelir grubu” ülkesi ve üstelik de, dünyanın deprem açısından en riskli ülkelerinden biri.
 
Yaklaşık 6.5 bin kilometrelik bir kıyı şeridi boyunca uzanan Şili, “Ateş Çemberi” olarak bilinen, aktif fay hatları ve yanardağların olduğu bir bölgede yer alıyor. Ülke topraklarının kendisi, Güney Amerika fay hattı üzerinde. Şili’nin uzun sahil şeridi de, Nazca fay hattına komşu. Bu iki fay hattındaki kırılmalar, And Dağları’nı yükseltirken, Şili’yi de 9.5 şiddetine varan depremlerle sarsabiliyor.
 
Dünyanın Richter ölçeğinde kayda geçen gelmiş geçmiş en şiddetli depremi, 9,5 şiddetindeki Valdivia merkezli olanıydı. 24 Ocak 1939’da gerçekleşen bu depremde, yaklaşık 2 bin kişi yaşamını yitirdi. 1939’da Şili’nin nüfusunun yaklaşık 5 milyon ve Türkiye’nin de, aynı dönemde 17 milyon civarı nüfusu olduğunu anımsatalım. Aynı yıl Türkiye’de de, 7,8 şiddetindeki Erzincan Depremi olmuş ve yaklaşık 33 bin kişi can vermişti. Şili’nin güneyindeki bir kent olan Valdivia, 1939 Depremi olduğunda yaklaşık 100 bin nüfusa sahipti. Erzincan ise, yaklaşık 20 bin.
 
Aradan geçen yıllarda, Şili’deki depremler, Türkiye’de gerçekleşenlerden çok şiddetli-ancak çok daha az can ve mal kaybının yaşandığı felaketler olmaya devam ettiler.
 
2010’da 8,8 şiddetinde Maule Depremi’ni yaşadı Şili: Sabaha karşı gerçekleşip, 3 dakika süren bu sarsıntı, yaklaşık 800 kişinin hayatına mal oldu.
 
Bugün, çok da zengin ve gelişmiş bir refah toplumu olmayan Şili’nin dünya genelinde depreme hazırlıklı olma konusunda haklı bir ünü var.
 
1939’da Şili ile aynı noktada başladığımız deprem kabusuna uyanmak konusunda; neden orası öyle, burası böyle?
 
Her felaketten ders çıkardılar
Şili’nin kolay bir siyasi tarihi yok: Sağ-sol çekişmeleri, çatışmaları, askeri cuntalar, ABD’nin siyasi müdahaleleri, 1973’te Salvador Allende’nin başkanlığının kanlı bir darbe ile sonlanması ve 17 yıllık Augosto Pinochet diktatörlüğünün başlaması gerçekten de ağır dönemlerin yaşanmasına neden oldu.
 
Her şeye rağmen, Şili’nin depremlerinden ders alması ve her yeni felaket karşısında, devletin ülkeyi daha dayanıklı olacak biçimde güçlendirebilmesi, Türkiye’den bakınca gerçekten de muamma… Örneğin, 1960’taki 9,5 şiddetindeki Valdivia Depremi’nden sonra, binalar ve altyapının depreme daha dayanıklı inşa edilebilmesine ilişkin düzenlemeler getirilmiş. 2010’daki Maule Depremi’nden sonra, bu düzenlemeler daha da sıkılaştırılmış. Bu depremdeki kayıpların ağırlıklı olarak Tsunami’lerden kaynaklanması nedeniyle, tedbirler özellikle depremin tetiklediği dalgalara yöneltilmiş. İnşaata yönelik bu bahsettiğimiz mevzuat değişiklikleri dışında, yıllar içinde getirilen bir çok başka düzenleme de var: önemli olan, her gelen düzenleme bir öncekinden daha ciddi ve sıkı bir çerçevede çizilmiş. En önemlisi de, düzenlemeler kâğıt üzerinde kalmamış.
 
Sonuçta, Şili’de “imar affı” gibi bir kavram olmadığı gibi, inşaatların 9 şiddetindeki depremlere dayanıklı olması şartı var. Yıllar yılı üst üste tabakalanan “depreme hazırlık” tedbirlerinin sonucunda, 2014’teki 8,1 şiddetindeki Iquique Depremi’nde sadece 6 kişi yaşamını yitirdi. 2015’teki 8,4 ölçeğindeki Illapel Depremi’nde ise 15 can kaybedildi.
 
Şili’de ülke genelinde, depreme yönelik erken uyarı sistemleri var: bu sistemler, sarsıntıları önceden tahmin edemese de, Tsunami ve depremin hemen ardından gelebilecek artçılar için tüm ülkeyi uyarıyor.
 
Buna ek olarak, Şili’nin askeri darbeler ve güvenlik güçlerinin sivil halka uyguladığı siyasi şiddet nedeniyle acı bir tarihi olsa da, deprem durumunda ordu da tereddütsüz teyakkuza geçiriliyor. Ordu ve diğer devlet kurumları, siyasetçiler arasında olduğu kadar askeri güç ve halk arasında da, felaket anlarında saygı ve dayanışma odaklı bir işbirliği oluşabiliyor. Örneğin, deprem dışı dönemlerde ülkedeki dar gelir gruplarına yönelik tedarik zinciri için kullanılan “gıda paketleri” sürekli mevcut olduğundan; deprem döneminde de, bu destek mağdurlara ordu ve güvenlik güçleri aracılığı ile yönlendirilebiliyor.
 
Depremin, Şili’nin bir gerçeği olduğu ve ülkenin bu durumla yaşaması gerektiği, tüm devlet kurumları tarafından idrak edilip içselleştirildiği gibi, sivil toplum da hazırlıklı. Sivil toplum örgütleri, ağları ve bireysel dayanışma zincirleri, kimse tarafından engellenmeden veya siyasette şu veya bu kanada mensup olmalarına bakılmadan, deprem mağdurlarına yardıma koşabiliyorlar.
 
Örgütlü halk, şehir planlamasına verilen önem, inşaata dair yasal çerçevenin iyi hazırlanıp uygulanması, devlet kurumlarının hazırlıklılığı, deprem gibi felaketlere hazırlıklı olmak için sürekli eğitim, depreme dayanıklı bir ülke yaratmak için uzun vadeli projelere yatırım: işte Şili’nin depreme karşı “kaderini” yaratan “fıtrat”.