Bir kadın liderin hikâyesi

Bir kadın lider, şifa kaynağı olabilirdi ülke politikasında. Ve o da, sisteme boyun eğdi. Sistem kendini de yemeden önce…

SEZİN ÖNEY

05.03.2023

Meral Akşener, Türkiye’de kadın lider ve yönetici olarak önemli bir fırsata sahip idi. Ülkenin en büyük partilerinden birini, sıfırdan yaratıp büyütüp; Türkiye’nin kaderinde belirleyici konuma getirdi.
 
Ve sonra?
 
Altılı Masa’yı terk ederken ki, “tetikleyici şikayetlerden” birinin, Saadet Partisi ev sahipliğinde yapılan 12. ve belki de en önemli toplantıda, söz hakkının en son kendine gelmesi olduğunu duyuyoruz.
 
Belki, bir kadın siyasetçi olarak; bir kadın olarak, sona bırakılmanın, erkeklerle örülü ve dolu bir sistemde yalnız bırakılmanın öfkesi ve tepkisini patlayarak ortaya koydu Akşener…
 
Bilmiyoruz. Bilmenin de önemi yok: çünkü, bu tür hak kavgası vermedi. Partisinde, erkeklerin söz hakkının önce olduğu bir düzene karşı mücadele vermedi.
 
Evet; Meral Akşener, İstanbul Sözleşmesi’ne çok sahip çıktı. Öyle de, duyarsız ve hak-özgürlüklere; hele de, kadınlar-çocuklar ve hatta hayvanların haklarına hiç gözü kapalı değil. Çok da hassas…
 
O zaman mesele ne?
 
Mesela; Akşener, Altılı Masa’nın son toplantısında yaşadıklarını, neden bir kadın gözüyle sorgulayıp hakkını arayamadı? Neden, meseleyi öfke ve çatışma stratejisine soktu?
 
Çünkü Akşener, eğer derdi o ise; kendisini patlamaya tetikleyen sistem ve düzene karşı bir duruş geliştirmedi. Bu sistem; gerek iktidar, gerek kendi partisi ve hatta muhalefet genelinden de kendisine hissetirilmiş olabilir.
 
Mesele zaten, adını koymak: Akşener, derdi neyse anlatamadı. Haklı olabileceği konuda haksız çıktı: eğer ki, konu gerçekten de “en son söz verilme” ise… Ya da dinlenmemek ve sözüne kulak asılmaması ise… Ki, Altılı Masa’daki liderler genelinde böyle bir “erkekler ligi” muamelesine maruz kaldığını sanmıyorum. Tersine; CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ile beraber o masanın-Türkiye siyasetinin iki taşıyıcı kolonundan biri gibi sivrildi.
 
Türkiye’de bir kadın lider ve siyasetçi olmanın zorluklarını-tüm bu süreçte üzerindeki etkisini ben duymak isterdim. Fakat, siyasette ve daha geniş kapsamda Türkiye’de kadın olmanın zorluklarını politikalarına-dahası parti dokusuna yansıtmayınca, herhangi bir argüman da ortaya koymak mümkün değil.
 
Elbette, siyasetçiler de insan ve sıkılıyorlar.
 
Hele ki, kadın siyasetçiler çok daha buhran ve görünür/görünmez baskıya maruz kalabiliyor.
 
Sadece medyada “görünür olan” herhangi bir kadını ele alalım: önce görüntüsü ve giyimi konu olur. Saçı-başı, giydiği, kilosu, çağrıştırdığı serbest atışa tabi tutulur: ama erkekler, hiç de böyle bir “görsel” sınavdan geçmez.
 
Türkiye’de medyada ve daha birçok “kamusal alanda” kadınlar, sadece “orada olmaları” gerektiği için; “kadın da olsun” diye yer verilirler. Erkekler konuşurken de konuşur-kadınlar, sırası gelirse…
 
Ancak Akşener; bunların hiçbirini dert edip de konu yapmadı…
 
İYİ Parti’nin “Kadın Kolları Başkanlığı”, Ankara ana Merkez binasından birkaç sokak öte aşağı bir adrese yollanmadı mı? Tam da, Akşener ile aynı kat ve koordinasyon noktasına çekilecekken?
 
İYİ Parti’nin Kadın Kolları Başkanlığı-Türkiye’nin iyiliği için çalışmak için sıralanan kadınları değerlendirecek isimlere mi gitti? Yoksa, “mesele, liyakâtse; neden aynı seviyede bir kadın ile erkek arasında, kadını tercih edelim” diyen kadınlara mı?
 
Çok geç; bir kadın lider, çok başka ve merhametli bir şifa kaynağı olabilirdi ülke politikasında. Ve o da, sisteme boyun eğdi. Sistem kendini de yemeden önce…
 
—–
Kapak Görseli: Dünya Gazetesi Arşivi