Hatay Cezaevi’nde Üç Ölü, İskenderun’da Balyoz Ekibi
İskenderun Cezaevi’nde aileleriyle görüşmek isteyen adli mahkûmlara önce “Devlet düşmanları” denerek ağır şiddet uygulandı, sonra da sürgün edildiler.
06.03.2023
Cezaevlerinde hem deprem hem işkence
Deprem esnasında cezaevinde olmak! Düşüncesi bile korkunçken bölgedeki mahkûmlar, bunu bizzat yaşadı. Hatta koğuşların havalandırma kapıları, depremler sırasında kilitliydi ve avluya çıkmalarına dahi izin verilmedi. Hem kendilerinin hem de aile, dost ve yakınlarının canı tehlikedeyken onlar dört duvar arasında kalmak zorundaydı.
Deprem bölgelerindeki cezaevlerinde bulunan mahkûmların hepsi birer depremzede. Pek çoğu ailesini, akrabalarını kaybetti. Evleri yıkıldı, hiçbir şeyleri kalmadı.
Bunları duymak, okumak dahi hepimizde bir şefkat, merhamet, empati hissi doğuruyor değil mi? Ama yok, depremzede mahkûmlar, anlayış ve dayanışma yerine, depremler sürerken şiddeti ve sürgünü de yaşadılar.
İnsan Hakları Derneği Cezaevi Komisyonu Hatay sözcüsü Avukat Mehtap Sert ile İnsan Hakları Derneği Genel Merkezi Cezaevi Komisyonu üyesi Nuray Çevirmen’den ve bölgedeki mahkûmların ailelerinden aldığım bilgilere göre, deprem sırasında ve sonrasında cezaevlerinde neler olmuş bakalım.
Kahramanmaraş Cezaevi’nde firar oldu mu?
Kahramanmaraş Türkoğlu 1 No’lu L Tipi Cezaevi’nde deprem günü, yani 6 Şubatta infaz koruma memurları (İKM), mahkûmları koğuşlarında kilitli olarak bırakıp gittikleri için tam bir kaos yaşandı. Tedirgin olan mahkûmlardan 165'inin yıkılan cezaevi duvarından firar ettiğine dair ciddi iddialar vardı.
Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü, firar iddialarını reddederek 9 Şubat 2023 tarihinde şu açıklamayı yaptı: “Tutuklu ve hükümlüler ceza infaz kurumundan dışarı çıkmaya çalıştı. Kurumun dış güvenliğini sağlamakla görevli jandarma taburunun, mevzuat çerçevesinde müdahalesi sonucu firar teşebbüsü önlendi ve kurum güvenliği sağlandı.”
Fakat bu açıklamaya rağmen fotoğrafların, TC kimlik numaralarının ve ad soyadların bulunduğu 165 kişilik bir “Wanted” listesi, önce bölgedeki kamyon ve tır şoförlerine, sonra farklı meslek gruplarına ve biz gazetecilere Whatsapp aracılığıyla iletildi. Bu listeyi kimlerin gönderdiği de belirsizdi.
Nuray Çevirmen; “Bu bilgilere sıradan, sivil insanlar ulaşamaz. Bölgede kaos, işkence, linç, öldürme haberleri varken ve hukuk çok rahat çiğnenirken böylesi bir listenin insanlara gönderilmesi, bir sürek avına davetti” diye değerlendiriyor yaşananları.
Adalet Bakanlığı hâlen konuya dair net bir açıklama yapmış değil. Öte yandan Kahramanmaraş Cezaevi şu anda tümüyle boşaltılmış durumda.
Hatay Cezaevi’nde üç mahkûm öldü
Depremler sırasında, cezaevinin avlusuna bakan gözetleme kulesinden çekilip sosyal medyada yayınlanan görüntülerle gündeme gelmişti Hatay T Tipi Cezaevi. Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü, 9 Şubat 2023’te yaptığı açıklamada, bu görüntülerin Kahramanmaraş Cezaevi’ne ait olduğunu belirterek Hatay Cezaevi’ne dair şu bilgileri verdi: “Bir kısım adli tutuklu ve hükümlünün firar giriminde bulunarak yangın çıkarması sonucu yasal mevzuat çerçevesinde gerekli müdahale yapılmış, güvenlik sağlanmıştır. Müdahale esnasında 12 adli tutuklu ve hükümlü yaralanmış, hastaneye sevk edilen yaralılardan üçü vefat etmiştir.”
Müdahale esnasında üç mahkûmun öldüğü açıklanmıştı fakat ortada herhangi bir isim yoktu. Yaşananlardan sonra şiddet gören ve sevk edilen adli mahkûmlardan bir kısmının aileleriyle avukatları, İHD’ye ve avukat Mehtap Sert’e ulaşarak başvuruda bulundu.
Mahkûm ailelerinin verdiği bilgilere göreyse; deprem sırasında Hatay Cezaevi’nin bir kısmı yıkıldı. Panik ve kaygı içinde kaçmaya çalıştıkları söylenen adli mahkûmlara “İsyan çıkardılar” iddiasıyla cezaevi iç ve dış güvenlik personeli tarafından şiddet uygulandı lakin bu şiddet raporlanamadı. Ardından sevkler başlatıldı ve maalesef ki avukatlarla aileler, mahkûmların hangi cezaevlerine gönderildiklerini uzun süre öğrenemediler.
Sert, şöyle anlatıyor süreci:
“Cezaevini aradık. ‘Bakanlık SEGBİS’i kapattı’ dediler. Mahpuslarla görüşmek için cezaevlerine gittiğimizde SEGBİS üzerinden göz taraması ve kayıt yapılır, ancak öyle görüştürülürüz. Sistem kapandığı için görüşemedik. Adalet Bakanlığı ve cezaevi idaresiyle görüşmelerimiz sonucu idare tarafından ‘Cezaevindekiler sevk edildi, biz listeleri ileteceğiz’ dendi. Yaklaşık 2 hafta bizi bu şekilde oyaladılar. 2 hafta sonra Bakanlığın sayfasından sadece şu şu cezaevlerine gönderilmişlerdir, şeklinde bir açıklama yapıldı ama kimin nereye gittiği belli değildi.”
Şunu da belirtmeliyiz ki, Hatay Cezaevi’nde yaşanmış bir tecavüz vakası kesinlikle söz konusu değil. İsyan çıktığı söylenen bölümle kadın mahkûmların kaldığı bölüm, aynı binada bulunmuyor ve olaylar esnasında kadın mahkûmlarla erkek mahkûmların herhangi bir teması dahi olmadı. Akıllardaki soru ise bu söylentileri, kimler neden çıkardı? Hatırlarsanız Mersin KYK yurdu için de benzeri söylentiler çıkarılmıştı…
Tutsak Suriyeliler
Hatay Cezaevi’nde, Suriye’de ÖSO tarafından yakalanarak Türkiye’ye teslim edilen mahkûmlar da bulunmaktaydı ve bu mahkûmların Türkiye’de ne akrabaları ne de tanıdıkları vardı. Rojavalı ve Afrinli mahkûmlar, zaten Türkçe bilmedikleri için cezaevi ve mahkeme süreçlerinde sorunlar yaşarken, yapılan sevklerden sonra hangi cezaevinde oldukları da belirsiz bir hâle geldi.
“Akıbetleri konusunda cezaevi idaresi sürekli ‘Liste yayınlayacağız.’ demesine rağmen bir liste yayınlanmadı. Bu kişilerle aynı koğuşta kalıp tahliye olan birine tesadüfen ulaştım. Onun verdiği bilgilere göre gönderildiklerini tahmin ettiğimiz bir cezaevine sorduk. Türkçe bilen insanlar üzerinden bir liste oluşturmaya çalıştık. Siyasilerin bir şekilde listesini oluşturabiliyor, bir yerlere ulaşabiliyoruz ama adliler için daha sıkıntılı bir süreç işliyor. Ulaşabildiklerimiz, Samsun Kavak Cezaevi’ndeler ama aralarında başka yere götürülen veya hayatını kaybeden varsa henüz tespit edebilmiş değiliz” diyor Mehtap Sert.
Düşünün; sene olmuş 2023 ama devlet güvencesinde ve bilmediği bir ülkede cezaevinde bulunan insanların nerede olduklarını öğrenmek için insanüstü bir çaba ve iz sürme gerekiyor. Nasıl deprem bölgelerinde kaç kişinin enkaz altında kaldığı veya öldüğü, cenazelerin kime ait olduğu gibi konularda belirsizlik sürüyorsa, Hatay Cezaevi’ndeki depremzede mahkûmlar için de benzeri bir keşmekeş yaşanmakta.
İskenderun T Tipi’nde işkence
Depremler sırasında İskenderun T Tipi Cezaevi’nde neler yaşandığına gelelim: İskenderun’daki adli mahkûmlar, depremzede her insanın yapacağı gibi sadece “Yakınları ve aileleriyle görüşmek istediklerini” söylediler cezaevi idaresine. Zira depremlerin üzerinden iki gün geçmiş ve hâlen ailelerinden bilgi alamamışlardı. Taleplerinin karşılığını, saldırıya uğrayarak aldılar ve cezaevinde görevli İKM’ler tarafından “İsyan çıkardılar” gerekçesiyle ağır şiddete maruz bırakıldılar. Dayak attıkları adli mahkûmlara “Devlet düşmanları” diyordu İKM’ler…
Saldırının hemen ardından 3 kişi Tokat Cezaevi’ne sürgün edilirken, sevk edilen 4 kişinin nereye gönderildiğiyse hâlen bilinmiyor. Dahası da var: Tokat Cezaevi’ne gönderilen 3 mahkûm, orada da psikolojik şiddete maruz kaldılar. Yüzleri gözleri mosmor olan mahkûmlar, cezaevi doktorundan şiddeti belgeleyen bir rapor almak istemelerine rağmen, doktor rapor vermeyi reddetti.
Mehtap Sert anlatıyor: “Bu kişilerden K.nın avukatı bana Hatay Barosu sayfasından ulaştı ve konuyla ilgilenmemizi istedi. K.nın eşi A. ile örüştük ve A. eşinin telefonda aktardıklarını, mahkûmların gördüğü şiddeti bize anlattı. Aynı şiddete maruz kalan bir mahkûm daha bize ulaştı ve gerekli işlemleri başlattık, suç duyurusunda bulunduk.”
“Saldırıyı yapan İKM’lerden biri, daha önce ‘Bana hakaret etti.’ diyerek bu mahkûmlardan birini darp etmiş ama kamera görüntüleri ortaya çıktığında iddiaların doğru olmadığı netleşmiş. Mahkûm, İKM’den şikâyetçi olmuş fakat tehditle onu şikayetinden vazgeçirip olayı kapatmışlar.”
İskenderun’un balyoz ekibi
Bakın İskenderun T Tipi Cezaevi’nde “balyoz ekibi” diye adlandırılan, özel oluşturulmuş bir grup İKM var. Aslına bakılırsa tüm cezaevlerinde böylesi gruplar mevcut, sadece adları değişiyor. Bazen “A takımı”, bazen “yıkım timi”, bazen de İskenderun’da olduğu gibi “balyoz ekibi” olarak adlandırıyorlar kendilerini.
Şiddet sarmalı ise İskenderun Cezaevi’nin açıldığı 2015 yılında başlıyor aslında. O dönem koğuşlara kameralar yerleştirilerek, mahkûmların özel alanları gözetlenmeye başlanıyor. Siyasi mahkûmlar ise kameraların kaldırılması için talepte bulunuyorlar ve talepleri kabul edilmeyince kameraları kırıyorlar. Bunun üzerine balyoz ekibi denen grup tarafından ciddi şiddete maruz kalıp sürgün ediliyorlar.
Aynı zamanda “İsyan çıkarmak ve mala zarar vermek” suçlamasıyla haklarında dava açılıyor ve yerel mahkemede ceza alıyorlar. Fakat istinaf mahkemesi bu kararı bozuyor ve davanın tekrar görülmesine karar veriliyor. Hukuki süreç sonucunda mahkûmlar, duruşma için geçen sene İskenderun’a geri getiriliyorlar.
Ve ne oluyor? Geldikleri andan itibaren tüm gün dayak yiyorlar! Hatta balyoz ekibi onları döverken “2015’in intikamını alıyoruz” diye açık açık belirtiyor. Malumunuz cezaevi doktoru da, gördükleri işkence için rapor isteyen mahkûmların taleplerini reddediyor. Neyse ki ertesi gün görülen davada hâkim, mahkûmların vücutlarındaki darp izlerini görmezden gelmeyerek, duruşma tutanağına geçiriyor.
Tabii balyoz ekibinin sicili bu kadar da değil. Tek kişilik hücreye atılan mahkûmlara “Ayakta sayım vereceksin” dayatmalarını, onlara “Devlet geldi” diye tokat atmalarını da bu listeye ekleyelim. Kısaca, İskenderun Cezaevi’nde 2015’ten bu yana devam eden şiddet sarmalının son halkası, deprem sürecinde yaşanıyor.
Cezaevinde şu anda yaşananlarıysa Mehtap Sert şöyle özetliyor:
“Cezaevindeki siyasi erkekler Kırşehir’e, adili erkekler ise Bolu’ya sevk edildiler. Şu anda cezaevinde yeni tutuklanan birkaç kişi ve az sayıda adli mahkûm var. Derem sırasında İskenderun T Tipi’ndeki birçok personelin de tayinini çıkardılar. Yerlerine Sincan ve Kırıkkale cezaevlerinden İKM’ler geldi. Bu personelin tek derdi, insanları intihara sürüklemek. Mesela mahkûmlar ‘Su gelecek mi?’ veya ‘Bu su yetmiyor, daha fazla verir misiniz?’ diye sorduklarında ‘Bana ne, sen kimsin, kes sesini, git lan’ gibi cevaplar veriyor, daha cümleleri bitmeden mazgalı mahkûmların yüzlerine kapatıyor ve ihtiyaçlarını karşılamıyorlar.”
Çocuklarını göremeyen kadınlar
İskenderun T Tipi Cezaevinde kalan kadın mahkûmların yaşadıkları ise ayrı bir trajediydi. Onlar da, SEGBİS iki gün boyunca kapatıldığı ve avukat görüşleri yasaklandığı için ailelerinin öldüğünü dahi öğrenemediler. Ya da cezaevi idaresi tarafından yanlış bilgilendirildiler. Avukat görüş yasağı 20 Şubat’ta kaldırıldı ve ancak o zaman avukatlarıyla görüşebildiler. Lakin akabinde bir deprem daha yaşandı ve onlar da sevk edildiler.
Düşünün; aileleri Hatay ve ilçelerinde yaşayan, hepsi depremzede olan, ailelerini, evlerini kaybetmiş ve yoksullaşmış bu insanlar, yakınlarından haber bile alamadan, sağ kalanlarla görüşemeyecekleri kadar uzak cezaevlerine gönderildiler.
Çocuğu olmayan adli ve siyasi kadınlar toplu olarak Erzincan Yüksek Güvenlikli Cezaevi’ne götürülürken, çocuklu kadın mahkûmlar için Sincan Kadın Kapalı CİK’i uygun görmüştü Adalet Bakanlığı.
Erzincan YGC’ye götürülen tüm kadınlar, adli siyasi ayrımı yapılmadan, tek kişilik hücrelere konuldular. Sevk esnasında yanlarında eşyalarını götürmelerine izin verilmeyen, sistemler çöktüğü ve aileleri depremde her şeyini kaybettiği için parası olmayan bu kadınlar, tek kişilik hücrelerde hiçbir eşyaları olmadan kalakaldılar.
Hadi onu da geçtik, Mart’ın ilk haftası yapılacak olan açık görüşe yakınları para bulup gelemediği için birbirlerini görme, sarılıp teselli bulma hakları da ellerinden alınmış oldu böylelikle. Ama devlet vardı tabii, o yeter!
Öyle bir vicdansızlığa maruz kaldılar ki depremzede kadın mahkûmlar, cezaevlerinde hijyenik pedler tavsiye kararıyla ücretsiz dağıtılırken, bu uygulama Şubat ayında birden kaldırıldı ve olmayan paralarıyla ped satın almak zorunda bırakıldılar. Kısacası içerdekiler de, aynı dışarıdakiler gibi rezil edildiler, evet kelimenin tam anlamıyla rezil edildiler.
“8 yaşında çocuğu olan bir kadın mahkûmun depremde evi yıkıldı. Çocuk, anneannesinin bahçesinde kalıyor ve annesini göremedi. Çünkü Erzincan’a gidebilecek paraları yok. Depremde her şeyini kaybetmiş, üstünde kıyafeti bile olmayan bir insan, Erzincan’a çocuğunu görmeye nasıl gidecek?” diyor ve ekliyor Mehtap Sert:
“Cezaevlerinde insan hayatı önemsenmediği için deprem anında mahpusların hayatını kurtarmaya değil, kaçmalarını engellemeye yönelik tedbirler alınıyor. Deprem, yönetmelikte iç güvenliği ilgilendiren bir madde olarak yer alıyor. İç güvenlikle depremin ne alakası var? Mahpuslar mı iç güvenliği ihlal ediyor, depremi onlar mı yapıyor? Böyle saçma bir düzen söz konusu.“
Deprem bölgelerindeki cezaevlerinde bulunan tüm mahkûmlar da depremzede, biliyorsunuz değil mi?
—–
Kapak Görseli: Cumhuriyet Gazetesi Arşivi