Kimse Duymuyor: Münevver Karabulut Cinayeti Aydınlatılsın!

Dosya, kamu davası olarak tekrar açılmalı, tüm şaibeler soruşturulmalı, Cem Garipoğlu’nun mezarı açılarak ölüp ölmediği kamuoyu nezdinde netleşmeli.

ASLIHAN GENÇAY

14.08.2023

Münevver Karabulut cinayeti, başından beri sadece Karabulut ailesi ya da avukatlarının davası değildi. Hâlen de öyle. 03.03.2009 tarihinde işlenen vahşi cinayet, o günden bu yana hem kamuoyuna mal oldu hem de kadın cinayetlerine karşı mücadelede bir dönüm noktası hâline geldi.
 
Bu davanın bir tarafı, bu ülkenin kamuoyu ve kadınlarıdır. Tam da bu nedenle; cinayetin neden işlendiği, katil Cem Garipoğlu’nun cinayeti tek başına işleyip işlemediği, suç tarihinde gerçekten 18 yaşından küçük olup olmadığı ve 2014 yılında kaldığı cezaevinde intihar edip etmediği konusunda bizim de ikna olmamız gerek.
 
Üzerinden 14 yıl geçmiş olsa da, bu cinayetteki şaibeler ortadan kalkmış ve sır perdesi tam olarak aralanmış değil. Geçtiğimiz günlerde anlamsız ve düşüncesiz bir sosyal medya paylaşımı nedeniyle tekrar gündeme geldi Münevver Karabulut cinayeti. Ardından Garipoğlu ailesinin, cinayetle neredeyse dalga geçtiği diğer sosyal medya paylaşımları da ortaya döküldü. İyi ki paylaştın o fotoğrafı Nilperi Şahinkaya! Zira o fotoğraf sayesinde gelişen tepkiler ve hatırlanan şaibeler, şimdi cinayet dosyasının tekrar açılmasını ve Cem Garipoğlu’nun mezarında yatanın kim olduğunun netleşmesini gerekli kılıyor.
 
Karabulut ailesinin avukatı, ki kendisi Pınar Gültekin davasının da avukatlığını yaptı, Rezan Epözdemir’in gelişmeler üzerine 6 Ağustos’ta sosyal medya hesabından yaptığı açıklamalar, görülüyor ki kimseyi ikna etmeye yetmedi. Münevver Karabulut cinayeti, tıpkı Pınar Gültekin cinayeti gibi, tek failin canavarca hislerle işlediği bir “tutku cinayeti” olarak değerlendirilmiş, katilin nüfuzlu ailesinin temize çıktığı, sadece delil yok etme ve yardımdan küçük cezalar aldığı kararlarla neticelenmişti.
 
Oysa hem iddianamede yer alan bilgiler hem Münevver’in otopsi raporu hem de Garipoğlu ailesinin dava boyunca çevirdiği dolaplarla günümüzdeki sosyal medya paylaşımları ışığında hâlen sorularımız var.
 
Münevver Karabulut cinayeti tutku cinayeti miydi?
*Tabii ki hayır. Katil Cem Garipoğlu mahkemede verdiği ifadede; “Başka bir erkeğe yazdığı SMS’leri gördüm, kıskandım. Erkekliğime laf etti. Ceset, gitar kabına sığmadığı için testereyle başını kesmek zorunda kaldım” diyerek cinayet nedenini açıklasa da, somut veriler bunu göstermiyordu.
 
*Cinayet planlıydı çünkü Cem Garipoğlu, kayıtlara göre Münevver’in başını bedeninden ayırdığı testereyi, Münevver’i Bahçeşehir’deki villalarına saat 15:00’te arka kapıdan getirmeden önce almıştı.
 
*Bahçeşehir’deki alışveriş merkezinde bulunan Çağdaş Yapı Market’e 12:45’te girmişti. Tezgâhtar İzzettin B. ifadesinde; olay günü bir kişinin geldiğini ve testere satın almak istediğini söylemiş; “Şahsa önce demir kesme testeresini gösterdim. Ahşap kesmek için istediğini söyledi. Bu sefer bir ahşap kesme testeresi gösterdim ama ilgilenmedi. Ben de en üst boy olan ve ‘pala’ tabir edilen testereyi gösterdim. Bunu satın aldı. Son derece soğukkanlıydı. Üzerinde kan lekesi görmedim” demişti. İzzettin B. ayrıca bu kişinin Cem Garipoğlu olduğunu da teşhis etmişti.
 
*Cem Garipoğlu, Münevver’i sevmiyor, aksine onu hor görüyordu. Cinayetten sonra bilgisayarında yapılan incelemede Cem Garipoğlu’nun, Münevver’in gönderdiği tüm kısa mesajları laptop’a aktardığı ve tarih sırasına göre kaydettiği ortaya çıktı. Münevver’den gelen 1.043 adet kısa mesajı bir klasörde toplamış, klasöre de “Zeytinburnu Sürtüğü” adını vermişti.
 
Cem Garipoğlu Münevver’i tek başına mı öldürdü?
*Hayır, zira Münevver’in otopsi raporu pek de öyle söylemiyor.
 
*İstanbul Adli Tıp Kurumu tarafından hazırlanan raporda; Münevver’in ağız, boyun ve göğsünde bulunan 3 sürüntüde, birden fazla erkeğe ait tükürük örneği tespit edildiği belirtildi.
 
*Adli Tıp Eski Morg Dairesi Başkanı ve İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Adli Tıp Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gürsel Çetin’in adli tıp raporuna dair yorumları ise şöyleydi: “Münevver henüz yaşarken başını vücudundan ayırmışlar. Genelde cesedi küçültmek için parçalama yapılır. Burada işkence için yapılmış. Boyunda kesi bölgesinden alınan örnek sonucunda, yağ ve kas dokusunda taze kanama tespit edilmesinden, genç kızın boğazının henüz canlıyken kesildiğini anlıyoruz. Bu da cinayetin vahşice hisle işlendiğini gösteriyor.”
 
*Otopsi raporunda Münevver’in karnında 20-25 cm. uzunluğunda birbirine paralel dört kesiğin varlığı da tespit edilmişti. Çetin, bu durumu ise şöyle yorumlamıştı: “Bunun yapılabilmesi için genç kızın ya ellerinin bağlanması ya da birileri tarafından ellerinin tutulması, yani sabit tutulması lazım. Sırt üstü yatan birini karnından düz bir şekilde kesmek çok zordur.”
 
*Yine otopsi raporuna göre; cinayetin bir bıçak ve bir testereyle işlenmesi olasılığının yanı sıra çok sayıda kesici alet kullanılması da mümkündü.
 
*Raporda ayrıca “cesedin sırtında toprak bulaşıkları” bulunduğu tespit edilmişti ve bu toprağın nereden geldiği belirsizliğini koruyor.
 
*Münevver’e henüz canlıyken işkence edilmesi, işkence sırasında, üzerinde bulunan spermlerden yola çıkarak, birden fazla kişinin zevk aldığı şüphesi, Münevver’in kafa derisinin de yüzülmeye çalışılması, cinayetin bir işkence ayinini andırması ve Münevver’in bakire oluşu, elbette ki Cem Garipoğlu’nun bu cinayeti tek başına işlediğine inanmamızı engelliyor.
 
*Cinayet esnasında ailenin erkek bireylerinin nerede olduğunu saptamak için HTS kayıtlarının incelenip incelenmediği veya nasıl incelendiği ise akılları kurcalamaya devam ediyor.
 
Garipoğlu ailesinin dosya karartma çabaları
*Adli tıp raporuna göre; Münevver’in bir tutku cinayetinden çok vahşi bir ayin cinayetine kurban gittiği, birden fazla erkeğin olay yerinde bulunduğu şüpheleri ortaya çıkmıştı. Sonra birden “otopside yanlışlık yapıldığı, başka bir cesetle Münevver’in cesedinin karıştırıldığı” söylendi ve birden fazla erkek tükürüğüyle spermi bulgusu da çöpe yollanıverdi!
 
*Şaşırtıcı değildi çünkü cinayetin baş şüphelisi Cem Garipoğlu, eve baskına gelen polislerin yanından içinde bulunduğu araçla rahat rahat uzaklaşabilmişti. Amcası Hayyam Garipoğlu ve babası Mehmet Nida Garipoğlu, onu hem kaçırmış hem de 197 gün boyunca saklamıştı. Polislerin yaptığı aramada ise evde bulunan 700 bin Euro ortadan kayboluvermişti. Olay adeta “Siz bize yol verin kaçalım, evdeki 700 bin Euro da sizin olsun” şeklinde gerçekleşmişti.
 
*Karabulut ailesinin avukatı Rezan Epözdemir, yaptığı açıklamada şunları belirtti:
“Adli Tıp Kurumu’nda yaşanan sperm skandalı, evde bulunan ve tutanaklara geçmeden kaybolan 700 bin Euro, failleri yakalamaya giden polislerin Cem Garipoğlu ve babasına yol vermesi, cinayetin en önemli delili olan kamera kayıtları için, kırık olmamasına rağmen, kırıktır diye tutanak tutulması ve manuel bir şekilde silinmesi, delillerin polislerce karartılması, cinayete iştirakten yargılanan baba Mehmet Nida Garipoğlu’nun, cinayetin en önemli delili olan iki gömlek ve bir içlik adli emanetten getirilmeden, üzerlerinde inceleme yapılmadan tahliye edilmesi ve mahkeme başkanının hileli iflas suçundan daha önce Adana Ceyhan’da aileye beraat kararı vermesi gibi olaylara ilişkin; Adil Tıp Kurumu yetkililerine ve polislere ceza davası açılmış, sorumlular hakkında mahkûmiyet kararları verilmiştir. Adli Tıp Kurumu’nun bağlı bulunduğu Adalet Bakanlığı aleyhine tazminat davası açılmış ve tazminat kararı verilip kesinleşmiştir. Hâkim hakkında reddi hâkim talep edilmiş, mahkeme başkanı dosyadan çekilmek zorunda kalmıştır.”
 
*Tabii Garipoğlu ailesinin dosyayı karartma veya manipüle etme çabaları bunlarla sınırlı kalmamıştı. Epözdemir; “Yargılama aşamasında tarafıma da dosyadan çekilmem için tehdit mektupları yollanmış ve 3 milyon Euro teklif edilmiştir” dedi ve kendinden önceki iki avukatın da baskılara dayanamayarak davayı bıraktıklarını açıkladı.
 
*Garipoğlu ailesinin avukatı ise Metin Feyzioğlu’ydu.
 
*Bu ailenin, gerek Cem Garipoğlu’nun kaçırılmasındaki rolü gerek dosyadaki rapor ve delilleri karartmaları gerekse Karabulut ailesinin avukatlarına yaptıkları baskı söz konusuyken, Münevver Karabulut dosyasındaki birçok veri de elbette şüpheli hâle geliyor. O zaman açık açık söyleyelim: Cem Garipoğlu’nun Münevver’i bir tutku cinayetiyle öldürmesi nasıl söz konusu değilse tek başına öldürdüğüne dair de yeterli kanıt yoktur. Bu cinayetin, aile bireyleri veya farklı kişilerle birlikte işlenmiş bir işkence ayini olma ihtimali ise kuvvetle muhtemeldir.
 
Cem Garipoğlu suç tarihinde 18 yaşından küçük müydü?
*Bakın bu da başka bir şaibeli konu. Soğukkanlılıkla işkence seansına ve cinayete katılan bu kişi, Münevver’in cesedini babaannesinin evinin önündeki çöp konteynırına attıktan sonra arkadaşlarıyla bir kafede oturmuş, sonra eve gelerek bilgisayar oyunu oynamıştı. Garipoğlu ailesinin evine temizliğe giden Şennur K. adındaki tanık ise dava dosyasında yer alan ifadesinde; olaydan iki yıl önce Cem Garipoğlu’nun dolabında tırtıllı ekmek bıçağı bulduğunu söylemişti.
 
*Rezan Öpözdemir açıklamalarında bu durumu şöyle anlattı:
“Arkadaşlarıyla birlikte kahve içmeye gitmesi, planlı ve soğukkanlı hareketleri, yakalandığındaki fiziksel görüntüsü nedeniyle 18 yaşından küçük olamayacağına ilişkin tarafımızda bir kanaat oluşmuştur. Failin kemik yaşı tespiti yaptırılmış, ilkokul kayıtları ve nüfus kayıtları incelenmiş, resmî belgede sahtecilik suçundan soruşturma yapılmış fakat sonuçta Cem Garipoğlu’nun cinayeti işlediği sırada, 29 Ekim 1991 doğumlu olması hasebiyle 18 yaşını doldurmadığı tespit edilmiştir.”
 
*Epözdemir açıklamalarında ayrıca: “Yapılan yargılama neticesinde; Cem Garipoğlu TCK 31 uyarınca yaş küçüklüğü kurumu da uygulanarak hiçbir indirim uygulanmaksızın, canavarca hisle ve eziyet çektirerek, tasarlayarak öldürme suçundan 24 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmış, anne Tülay Makbule Garipoğlu, TCK m. 281 uyarınca suç delillerini gizleme, yok etme ve değiştirme suçundan 3 yıl, amca Hayyam Garipoğlu, şoför ve genel müdür ise TCK m. 281 uyarınca suçluyu kayırma suçundan 3 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmış ve bu kararlar kesinleşmiştir.” bilgisini de verdi.
 
*Yani Cem Garipoğlu yaş küçüklüğünden faydalandı. Diğer aile bireyleri ve yardımcıları da sadece Cem Garipoğlu’nu kaçırıp 197 gün sakladıkları ve evdeki delilleri yok ettikleri için ufak tefek cezalar aldı. Belirtelim: Cinayetin 18 yaşından küçük birinin üstüne bırakılması, diğer aile bireylerinin ise “temize çıkarılması” kamuoyu nezdinde hâlen şaibesini koruyan, inandırıcı bulunmayan bir karardır.
 
Cem Garipoğlu intihar etti mi?
*10 Ekim 2014’te kaldığı cezaevinde intihar ettiği bildirilen Cem Garipoğlu’nun ölümü üzerindeki şaibeler de hâlen varlığını koruyor.
 
*Cezaevinde olduğu süre boyunca aktif şekilde Çince ve İspanyolca öğrenmeye çalışmıştı Cem Garipoğlu.
 
*Hücresini Zübeyir Aydın adlı kimsesiz olduğu iddia edilen bir mahkûmla paylaşmıştı. Bunu belirtiyoruz zira kamuoyu, Cem Garipoğlu yerine bu kişinin öldürüldüğüne dair şüpheler taşıyor.
 
*Avukat Rezan Epözdemir ve Karabulut ailesi, 13 Ekim 2014’te Silivri Cumhuriyet Başsavcılığına gittiler. Açıklamasında o günü şöyle anlattı Rezan Epözdemir:
“Nagehan ve Süreyya Karabulut’a ulaştım. Birlikte Silivri Cumhuriyet Başsavcılığına gittik. Dönemin Silivri Cumhuriyet Başsavcısı Lütfi Dursun’la görüştük. Bizi soruşturma savcısı Tuba Şener‘e yönlendirdi. Normal koşullarda taraf sıfatımız olmadığından ve adli vakıa değil intihar olayı olduğundan dosyaya ilişkin bilgi alma, belgeleri inceleme hakkımız yoktu. Israrlarımız sonucunda savcı hanım, ölüme ilişkin fotoğraflarla tutanakları aileye ve bize gösterdi. Konu kamuoyuna mal olduğundan cezaevine gider gitmez videoyla cesedi kaydettiğini, incelemeyi görüntülü yaptığını ifade etti ve görüntülere ilişkin fotoğrafları gösterdi. Adli vakıa olmamasına rağmen, intihar olaylarında yapılmayan bir uygulamayı da yaptıklarını, ölenin Cem Garipoğlu olduğunun ispatı için ceset üzerinden DNA örnekleri alıp, Garipoğlu ailesindeki erkek bireylere ait örneklerle karşılaştırdıklarını, adli tıptan rapor aldıklarını ve bu rapora göre ölenin Cem Garipoğlu olduğunun kesin şekilde tespit edildiğini ifade etti. Raporu bize gösterdi. Bu görüşmeler neticesinde Süreyya Bey ve Nagehan Hanım, ölenin Cem Garipoğlu olduğunu, buna kanaat getirdiklerini basına açıkladılar.”
 
*Savcı Tuba Şener “hiçbir intihar olayında yapılmayan” bir uygulamayı kendiliğinden hayata geçirmiş ve cesetten alınan DNA örneklerini Garipoğlu ailesinin erkek bireylerinin DNA’larıyla üç gün içinde (şu anda DNA karşılaştırması aylarca sürüyor) karşılaştırmış, eşleşme olduğuna dair raporları da aileye ve avukata sunmuştu. Ayrıca cesedin video kaydını aldırmış, aileye ve avukata bunu da göstermişti.
 
*Garipoğlu ailesinin, nüfuzunu ve parasını kullanarak, o güne kadar dava dosyasında yapmaya çalıştıkları düşünüldüğünde bu durum şaibeli görünse de, enteresandır ki Karabulut ailesi ikna olmuştu.
 
*11 Temmuz 2021’de ise Garipoğlu ailesinin; Münevver’in kanının bulunduğu kanepeye, evde başka kanepe yok tabii, sıkışıp oturarak verdikleri “mutlu aile pozunu” nispet yapar gibi sosyal medyada paylaşması üzerine, baba Süreyya Karabulut, “Cem Garipoğlu’nun öldüğüne inanmadığını ve mezarının açılmasını istediğini” basına açıkladı.
 
*Ayrıca Cem Garipoğlu’nun kardeşi Sakine Graipoğlu’nun, aile bireyleriyle oynadıkları bilgisayar oyununa yurtdışından katılan “Cem” adlı kişinin varlığını gözümüze sokan paylaşımı da basında yer buldu. Kardeşlerin oynadığı bilgisayar oyununda bulunan bu “Cem” adlı oyuncu kimdi acaba?!
 
*Rezan Epözdemir, mezarın açılmasını talep ettikleri süreci ise açıklamasında şöyle anlattı: “Süreyya Karabulut adına Silivri Cumhuriyet Başsavcılığına başvurduk ve mezarın açılmasını talep ettik. Silivri Cumhuriyet Başsavcılığı, ‘Yapılacak işlemin Cem Garipoğlu’nun kemiklerinden alınacak DNA örnekleriyle Garipoğlu ailesinin DNA örneklerinin karşılaştırılması olduğu ve ölümden hemen sonra zaten bu eşleştirmenin yapılarak Adil Tıp’tan rapor alındığı, bu rapora göre ölenin Cem Garipoğlu olduğu’ gerekçesiyle takipsizlik kararı verdi. Karara itiraz ettik ve Sulh Ceza Hâkimliği itirazımızı aynı gerekçeyle reddetti. Adalet Bakanlığı nezdinde bu karara da itiraz ederek olağanüstü kanun yoluna başvurduk ve bozma talep ettik.” Adalet Bakanlığı, 11 Ağustos 2023’te bu başvuruyu da reddetti.
 
*Savcılığın ve mahkemenin mezar açma talebini reddetme gerekçesi, 2014’te savcı Tuba Şener’in, olağandışı şekilde yapılmasına karar verdiği ve üç günde tamamlanan DNA karşılaştırmasıydı. Tabii, 2014’te henüz ailenin ve avukatın talebi olmadan hayata geçirilen bu uygulamanın, ileriki süreçte olası mezar açma taleplerinin önüne geçmek için yapılıp yapılmadığı da şaibeli konulardan biri.
 
*Ve bugün hâlen Cem Garipoğlu’na benzer kişilerin fotoğraflarını sosyal medyada gören, onun estetik ameliyat geçirip yurtdışına yerleştiğini düşünen, Sakine Garipoğlu adlı İnstagram hesabından paylaşılan ve Münevver’in katledilmesini andıran bir fotoğrafı lanetleyen, Garipoğlu ailesinin şeytani bir ayinle Münevver’i katledip örtbas ettiğini düşünen binlerce insan var.
 
Sadece Garipoğlu ailesini değil, onlarla ilişki kuran ve sosyal hayatı paylaşanları da lanetliyor insanlar. Biliyoruz ki hepsinin nedeni, cinayetteki şaibelerin çözülememiş olması ve Cem Garipoğlu’nun ölümüne dair şüpheler.
 
Öyleyse ne yapılmalı?
*Münevver Karabulut dosyası bir kamu davası olarak acilen tekrar açılmalı.
 
*Bugünün teknolojisi ve imkânlarıyla yukarıda saydığımız tüm şüphe ve şaibeler soruşturulmalı.
 
*Cem Garipoğlu’nun mezarı bir an önce açılarak, gerçekten ölüp ölmediği kamuoyu nezdinde netleşmeli.
 
Evet, binlerce insan, binlerce kadın, Münevver için adalet, diyerek bunları istiyor ve bekliyor.
 
Not: Bu yazı, Münevver Karabulut cinayeti iddianamesi, Münevver’in otopsi raporu, Karabulut ailesi ve avukatlarının açıklamaları kaynak alınarak yazılmıştır. Dosyanın tamamı ortaya çıktığında daha fazla çelişki görünür olacaktır.