Okumalar, Değinmeler-56: Belki Bazı Çocukluk Nesneleri

“Nostalci yapıyor” diyenin alnını karışlarım. Sahip çıkacaktık o leyleğe.

İLHAMİ ALGÖR

26.08.2023

“Nesneler” konusundan kaçış yok. Peş peşe atılmış bumeranglar gibi hep birlikte geri dönüyorlar. Mesela bakınız; Geçen Yüzyılın Ortasında Çocukluk Nesneleri, Serhan Ada (Everest Yay.) Kitabın “İçindekiler” bölümünden birkaç başlık aktarıyorum:
Berber Perdesi Boncuğu, Ucu Yumurta Kabuklu Çiçek Çıtası, Gece Lüferinin Lüks Lambası, Boş Arsanın Betonyeri, Pirinç Oval Doktor Tabelası, Ucu Topuzlu Frijder Kolu, Ortası Yaldızlı Radyo Düğmesi, Gece Yanarak Uçan Leylek Kanadı, Hayıt Çatalından Sapan, Dört Ortalı Kareli Harita Metot/Temiz Defteri, Gazoz Büfesi Üzerinde Yanan Mavi Floresan, İçinde Deniz Kızı Süzülen Bayram Çadırı…
 
Serhan Ada ve ben, 15 Ekim 1955 doğumluyuz. Aynı yıl, aynı gün. Gerçi benim nüfus kâğıdımda 22.09.1955 yazar. Mahkeme kararı ile üç hafta büyütülmüş yaşım. İlkokul’a kayıt için. Aksi halde 1 yıl kaybediyormuşum.
 
Serhan Ada’ya dönüyorum. Serhan’ın kitapta sıraladığı nesnelerin bir kısmı çok tanıdık. Mesela Berber Perdesi Boncuğu:
“Perde pencere değil, kapıya asılı. Sadece yaz aylarında. Başka bir yerde rastladığım bir şey değildi. Ne işe yaradığını bilmemek bir yana, bir işe yaradığına dair en ufak bir fikrim dahi yoktu. Dükkâna girerken elinizle perdeyi ayırıp kendinize geçecek yol açmanız gerekiyordu. O, arkanızdan, şakırtıyla eski haline dönüyordu. Sonra da kendini rüzgârın şiddetine bırakarak şakırtılı müziğine devam ediyordu. Ahşap tanelerden oluşan diziler halindeki o dükkân kapısı perdesi. Ahşap tanelerin arasına mavi, masmavi, dikkati çekmemesi mümkün olmayacak kadar cart mavi, mavinin en gözalıcısından boncuklar serpiştirilmiş. Belki tek tük beyaz ve kırmızı -beyaz yoksa da mutlak kırmızı- püskülleri de vardı. Sıradan berber dükkânını sıradan ayıran o kapı perdesiydi. İlle de o boncukları. Mavi ise de ille o mavi.”
 
Boncuklu perdenin şakırtıları, sesleri hakikaten ilginçtir. Belki çocuk olduğumuz için, bulunduğumuz ortamın yabancısı ve geçicisi olduğumuz için, yetişkinlerin dünyasına henüz dahil olmamış ve kendi algılarımız ile yaşadığımız için… Belki diyorum, çünkü bir yetişkin de boncuk şakırtılarını hâlâ duyuyor olabilir. Belki çocukluğundan kalmış bir alışkanlıkla. (“Belki” çok ilginç bir kelime.)
 
Boncuklu perde benim hafızamda kasap dükkanı girişinde durur. Berber dükkanı denildiğinde bende (çocuk hafızasıyla) belirenler, saka ya da kanaryanın ötüştüğü bir iki kuş kafesi, duvarda Kazım Karabekir fotoğrafı ve sehpa üzerindeki Akbaba dergileridir.
 
Serhan Ada’nın sıraladığı bazı nesneler (özellikle Gece Yanarak Uçan Leylek Kanadı ve İçinde Deniz Kızı Süzülen Bayram Çadırı), bana Burhan Uygur’un dört kanatlı ahşap kapı üzerine yaptığı ve “Köşk Kapısı” adını verdiği resmi çağrıştırıyor. Resmin detaylarına “…dikkat edildiğinde; eski ve yeni İstanbul görüntüleri ve yaşantıları; ayı oynatıcısı, dansöz, simitçi, Hacivat ve Karagöz, fal bakan kadın, anne ve çocuğu, masa başında müzik çalanlar, lunaparkta eğlenenler, martılar, balıklar gibi figürler yanı sıra Kızkulesi, deniz ve adalar, bir cami silueti, antika bir soba, gramofon, balkon korkuluklarında saksıların durduğu ve bir kedinin oturduğu teras ressamın üslubuyla şiirsel bir görselliğe ulaşır.” (nalanyilmaz.blogspot.com)
 
Serhan Ada’nın, “Gece Yanarak Uçan Leylek Kanadı”na dönüyorum. Akşam vakti, Kadıköy vapuru ile Karaköy’e dönmektesiniz. Kız Kulesi hizasına geldiniz, Galata sırtları, binalar, çatılar görünüyor artık ve:
“… karşı kıyıda bir ışıklı hareket beliriyor. Sakince bir yukarı bir aşağı. Gemi ilerledikçe hareketin çizgileri seçiliyor: Bir leylek! Beyazlı-morlu, renkli. Gagasının ucunda sallandırdığı kulübe-evi bırakmadan düzenli kanat çırpışlarıyla güneye, Körfez üzerinden evlerde yaşayan insanlara doğru… uçuyor uçuyor. (…) hiç durmadan uçabilen kuşlar, kuş gagasında getirilip kondurulan evler üzerine kafa yormama sebep olan bu ışıklı pano aslında bir reklamdı. İnsanlara başlarını sokabilecekleri bir yuva vadeden bir banka reklamı. Bankanın nasıl olup da “yuva verebileceğini” hiç anlamadım.” (S. Ada)
 
Serhan’ın sözünü ettiği leylek, Galata Doğan Apartmanı (*) çatısında kanat çırpan, Yapı Kredi Bankası’nın bir zamanlar meşhur reklam şeysi, adeta alamet-i farikası olmuş leylek idi. Devasa bir leylek idi. Işıklı bir düzenek, hava kararınca hareketlenir, kırmızı kırmızı kanat çırpardı. Vapurdan bakışla günbatımı alacasında o leyleği görmek muhteşemdi. O leylek, bir şehrin hayal gücüne hediye idi. Bienal dediklerinin önde gideniydi. Her akşam, her gece temaşa, enstalasyon bilmem ne idi.
 
Sonra herkes bizınısçı oldu, banka imaj değiştirdi, leylek uçtu gitti. Giderken domatesin kokusunu ve uskumruları da götürdü.
 
Biraz da Doğan Apartmanı’na değinelim:
“Leyleğin binasında, gazete bayiinin bulunduğu demir bir kapının açıldığı sahanlıktan apartmana geçiliyordu. Apartmanda bankada çalışan insanlar ve aileleri yaşıyordu. Şehirler arasında tayinler yapıldığından, bankaların elemanlarına lojman sunması geleneğinden haberim yoktu. Bir süre sonra, çocukları yakın arkadaşım komşuların bir başka ilçede müdürlüğe getirilen babasının lojmanında bir tatil geçirdiğimizde durumu anladım. [Pek çok kamu bankası şubesinin mimari projelerinin de tek model üzerinden tasarlandığını ise çok daha geç kavradım.]” (S. Ada)
 
Bir zamanlar Galata Şenliği adında bir etkinlik vardı. Kıymetli bir etkinlik idi. Çok geniş bir alanda, sokak aralarında her çeşit “çatlak” fikir, iş, gösteri vs. bulunurdu. Doğan Apartmanı bahçesinde de bir sergi düzenlenmişti. Binanın ilk yıllarından günümüze doğru apartmanda yaşayan kiracıların listeleri çamaşır iplerine asılarak sergilenmişti. Listeden bir isim hatırlıyorum: James Bond, İngiliz ticaret ateşesi.
 
Doğan Apartmanı, özellikle çatısı itibariyle şehrin çapkınlık tarihinde de yer tuttu bir süre. Sonra yaşlandılar o çapkınlar. Şimdilerde öpüşmek için gecenin bir vakti çatıya, gecenin karası içinde mücevher gibi parıldayan şehre bakarak karşılıklı yükselmenin… Bak! Cümleyi bile tamamlayamadım.
 
Rüzgârlı havalarda sayıları yedi’ye çıkan okurlarımıza yolluk olarak, “İçinde Deniz Kızı Süzülen Bayram Çadırı”ndan iki satır takdim edelim ve tükkanı kapatalım:
“Çevre ilçelerden birinde kurulmuş olmalıydı. Neşeli-gürültülü bayram eğlenceleri kompleksi. Çocuklu-yetişkinli erkek kalabalığı. Galiba içeride tek-tük kız çocuğu da görülürdü. Panayır bir nevi gösteri sanatları federasyonuydu. Hepsi kendi başına mahir, özerk eğlence erbabının toplandığı sınırlı süreli bir federe cumhuriyet.” (S. Ada)
 
Galiba 60’larda çeşme, musluk sularının içilebildiği zamanlarda eğleniyormuş millet. “Nostalci yapıyor” diyenin alnını karışlarım. Sahip çıkacaktık o leyleğe.
 
Giderayak şu ikisini de şuraya bırakayım:
Pınar Öğünç, “Siyah Önlük”, 100sene100nesne.com
Siz Çamaşır Makinesini, Elektrik Süpürgesini, Mikrodalga Fırını İlk Ne Zaman Kullanmaya Başladınız?” (www.5harfliler.com)

(*) İtalyan Apartmanı da derler. Sahiplik değiştikçe ismi de değişti. İsimlerin sıralaması yer tutar, yoruluruz.

—–
Kapak Görseli: İlhami Algör, Ayvalık, 2022.