Okumalar, Değinmeler-61: “Zalimi sevme huyu”

Aziz Bey Hadisesi denilen şey belki de bir sürgünlük halidir. Veya seni sevmeyeni sevmek, kendi kendini sürgün halidir. Kendin eder kendin bulursun.

İLHAMİ ALGÖR

30.09.2023

Bir zamanlar “zalim kadını sevme huyu” başlıklı bir yazı yazmıştım. Orasına burasına hafifçe dokunup yeniden takdim edesim geldi. Kâğıda basılı idi, hiç değilse dijital ortamda ulaşılabilir olur. Eski bir yazının yeniden takdimine “kolaya kaçmak” diyebilirsiniz. Haklısınız.
 
Efendim, derler ki Selahattin Pınar Bey ile Afife Jale Hanım birkaç yıl beraber yaşamışlar. Sonra bir gün “çıt” etmiş kopmuşlar. Selahattin Bey şu şarkının güftesine hamile kalmış: “Nereden sevdim o zalim kadını, bana zehretti hayatın tadını.”
 
Selahattin Bey’in “çıt” öncesinde bir güftesi daha var ki hadisenin farkında olduğunu düşündürüyor: “Anladım sevmeyeceksin sen beni nazlı çiçek.
 
Selahattin Bey, beklenilenin gelmediğini ve gelmeyeceğini görmüş. Fakat beklemiş. Neyi beklemiş? Bir olmazın olmasını mı? “Olsa, ne güzel olur” hayalini mi? Beklenti mi diyelim, tahayyül mü?
 
Eşikte kalakalmak diyelim. Olabilecek kadar yakın, olamayacak kadar mesafeli bir durum. Yaklaşılamaz olanın uzaklığı. Eşikte beklemek uzun sürerse eğer, Araf’ta asılı kalmaya dönüşüyor. Acaba Selahattin Bey, bir beklentiye asılı olduğu esnada mı biriktirmiştir şu güfteyi: “Bakışı çağırır beni uzaktan. Varınca çatılır kaşlar, nedendir.”
 
Üç şarkının sözleri, kadının adama iyi davranmadığını söylüyor. Ama üçünün de bestekârı, güftekârı erkek. Sözler “nazlı çiçek”ten girip, “zalim”e vardılar ama kadın, kendine seslenişlere dair ağzını açmadı henüz. Bir söylentiye göre Afife Jale Hanım, “hit the road Jack” şeklinde bir şarkı mırıldanmış bir dönem. Tevatür olsa gerek.
 
Zalim kadını sevme huyu’na dair bir misal daha vereyim. Mesela Aziz Bey, Maryam adında bir kadını sevip Beyrutlara kadar gitmiştir. Kadın adama üç gün gülüp sonrasında ortadan kaybolmuştur. Aziz Bey kafayı yemiştir. Bir yangından arta kalan ahşap kütük gibi için için tütmüştür. Giysileri, parmak uçları, göz rengi yanık kokmuştur. Ebesinin örekesini görmüştür. Öreke, yün eğirip ip yapmakta kullanılan ahşaptan mamul bir nesnedir.
 
Aziz Bey de musikişinas bir beyefendidir. Oldukça yeteneklidir. Hatta o da Hicaz; “Anladım sevmeyeceksin sen beni nazlı çiçek” ve Kürdilihicazkâr; “Nereden sevdim o zalim kadını” şarkılarını terennüm etmiştir.
 
Hicaz, musikide bir makam, coğrafyada bir mekândır. Uzaktır. Sürgün yeridir. Musiki makamı olarak ise kalbi kırıkların kendi kendilerini sürgün ettikleri yerdir. Aziz Bey Hadisesi denilen şey belki de bir sürgünlük halidir. Veya seni sevmeyeni sevmek, kendi kendini sürgün halidir. Kendin eder kendin bulursun.
 
Bence ikinci kişiye bok atmayalım. Herkes kendi hesabını avuç içine yazıp avucunu yüzüne sürsün bence.
 
Kıymetli okurlar sorabilirler:
“Hocam, zalim kadını sevme huyu var da, zalim adamı sevme huyu yok mu?”
 
Vardır. Mesela 1860 senesinde Saray nedimesi Leyla Hanım’ın bestesine bakınız:
Zevk-i sevda duymadın /Aşıkperestar olmadın /Ol kadar sevdim de /Aşkımdan haberdar olmadın.”
 
Leyla Hanım, “Bir çapkına yangınım” dese sorun yok. “Ne yaptığını biliyor, bile bile gidiyor, keyfi yerinde” diyebiliriz. Fakat diyemiyoruz. Adamın zalimliğinden emin olamıyoruz. Belki de saray’da duygularını açamayacağı birine âşık olmuştur. Çünkü Leyla Hanım şunu da diyebilmiş birisidir:
 “Aldırma buluş sevdiğinle /Çıkar keyfini birlikteliğin, ne derlerse desinler.”
 
Bir de Mehveş Hanım bestesi vardır. Şahsen beni çok zaman yakıp kavurmuştur:
Kaçsam bırakıp senden uzak yollara gitsem /Kalbim yanıyor ismini her kimden işitsem.”
 
Her ne kadar “Mehveş Hanım esasen erkek bir bestekârın takma adıdır” denilse de, biz bestekârın tercihine saygı duyacağız, kendisini attığı imza ile anacağız.
 
Bu meseleyi de burada tamama erdirelim. Zulmetmeyelim okurumuza. Balkon konuşmalarına benzedi zira.
 
Komşum, “Ben olsam almam beni /adamdan saymam beni” dinliyor şu esnada. Komşum da kendine zalim.
 
—–
Kapak Görseli: İlhami Algör, Ayvalık, 2022.