Mahşerin dördüncü atlısı: SETA
Turkuvaz Medya, TÜRGEV ve TÜGVA’nın, Erdoğan ve Albayrak aileleriyle bağları bilindik. SETA da bu takımyıldızın bir parçası
12.07.2019
“Rapor” adı altında apaçık bir fişleme kılavuzu sunmak her düşünce kuruluşuna nasip olmaz. En belirgin siyasî ajandaya sahip “think tank” bile bir söylem üzerinden doktrin inşa ederken belirli etik ve ciddiyet kurallarına uymaya çalışır. SETA Vakfı’nın kendini asgarî güvenirlilik kıstaslarından muaf görmesi elbette raporun muhataplarının inandırıcılığa, iknaya ihtiyaç duymamalarından kaynaklı. Oysa medya kuruluşlarını böylesine büyük bir özgüvenle “uzantı” diye karalarken, körü körüne cumhurbaşkanının oğlu ve damadının oluşturduğu kliğin bir uzantısı gibi hareket etmemek pek de fena olmazdı.
Belki ilk kurulduğunda bu kadar açıktan değildi, ama bugün SETA Vakfı sarayın “intelligentsia”sı diyebileceğimiz, kâğıt üstünde fikirsel çizgisini ve vizyonunu belirlemekle yükümlü ama esasen Erdoğan ve ailesinin çıkarlarına hizmet etmekten öte bir niteliğe sahip olmayan kurumlardan biri. Cümleye herhalde mütevelli heyeti başkanının Serhat Albayrak olduğunu idrak etmekle başlamak gerekiyor. Dolayısıyla Turkuvaz Medya ile olan ilişkisi şaşırtıcı değil. Ama esas ilginci, SETA’nın kendisinden çok farklı alanlarda faal olan TÜRGEV ve TÜGVA ile de yakınlığı olması. Yakınlık derken, elinize metre alıp ölçebileceğiniz türden bir yakınlığı kast ediyorum.
Bu fizikî yakınlığın arkasında artık alışılmış bir gayrımenkul alışverişi hikâyesi yatıyor. Yurt Gazetesi’nin 2014 yılındaki bir haberine göre, 2011 yılında Eyüp Defterdar yokuşunda yer alan boş bir arazinin imar planı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Planlama Müdürlüğü’nün itirazına rağmen değiştirilerek “Özel Sosyal Kültürel Tesis Alanı” inşaatına imkân tanıyacak hâle getirilmişti. Nitekim Ayvansaray’da surların görünümünü bozmamak için burada yıllarca yapılaşmaya izin verilmemişti. Otel işletmecisi Ahmet Bircan Eresin’e ait olan arazi imar değişikliğinden kısa bir süre sonra TÜRGEV’e geçti. Ne var ki bugün o arazide TÜRGEV’e ait bir yurt değil, SETA’nın İstanbul ofisi yükseliyor. Arazinin kalan kısmına ise, SETA’ya kapı komşusu olarak, TÜGVA’nın geçen yıl açılan genel merkezi inşa edildi (Haliç Postası bu inşaat süreçlerini Twitter hesabından adım adım izlemiş ve fotoğraflamış). Ne demişler, gözden ırak olmayınca genellikle gönüller arasındaki mesafeler de kısalırmış.
Dar bir klikleşme
Aslında, biri medya kuruluşu, ikisi gençlik vakfı olmak üzere bu dört kurum nezdinde özellikle Bilal Erdoğan ve Albayrakların başı çektiği bir klik olduğunu söylemek mümkün. Zira bazı kişileri birçok yerde görebiliyoruz. Mesela söz konusu raporun önsözünü yazan SETA Genel Koordinatörü Burhanettin Duran. Kendisi Cumhurbaşkanlığı Güvenlik ve Dış Politikalar Kurulu’nun çiçeği burnunda üyelerinden. Yıllardır Sabah ve Daily Sabah’ta köşe yazarlığı yapıyor. Tesadüf ki Bilal Erdoğan’la beraber TÜGVA’nın Yüksek İstişare Kurulu’nda da yer alıyor. Ayrıca TÜRGEV’in kurucusu olduğu (ve Bilal Erdoğan’ın mütevelli heyetinde başkan vekilliğini üstlendiği) İbn Haldun Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünde öğretim görevlisi. Tamam, şunu kendisine teslim edelim: Bölüm başkanı o değil. Öte yandan, bölüm başkanlığı pozisyonundaki Talha Köse de SETA Vakfı'nın Ankara, İstanbul ve Washington D.C. bürolarında “araştırma koordinatörü, dış politika ve güvenlik araştırmacısı” olarak çalışmış.
Duran’ın kariyeri de bir hayli ilginç. 2009’a kadar memleketinde, Sakarya Üniversitesi’nde öğretim üyesi iken 2010 yılında Washington’daki George Mason Üniversitesi’ne davet ediliyor. Bu da İstanbul Park pistinin sahibi olmasıyla tanınan iş insanı Ali Vural Ak’ın üniversite bünyesinde, ilk aşamada 4 milyon dolar bağış yaparak Küresel İslam Araştırmaları Merkezi’ni kurduğu döneme denk geliyor. Yine 2010’da Erdoğan ABD ziyareti kapsamında bu merkezde bir konuşma yapmıştı. Şayet WikiLeaks’in sızdırdığı maillere girmek yasaklı olmasaydı, Ali Vural Ak’ın o dönemlerde Berat Albayrak’la irtibatı olduğunu da öğrenebilirdik. Arzu ettikleri kadar prestijli olmasa da George Mason Üniversitesi’ni önemli bir lobicilik fırsatı olarak görüyorlardı. Ama sayfaya erişmek mümkün olmadığı için bu yazışmaları okuyamamış gibi yapmak elbette hepimizin hayrına.
Ali Vural Ak ile Burhanettin Duran aynı dönemlerde Boğaziçi Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler ve Siyaset Bilimi bölümünde eğitim görmüş (Bu arada ilginç bir bilgi daha: Serhat Albayrak da aynı üniversitenin aynı bölümünden mezun, fakat yaşça biraz daha genç olduğunu belirtelim). Oradan bir tanışıklıkları olup olmadığına dair bir bilgi yok, ama merkez açılır açılmaz ilk misafir öğretim üyesi olarak çağrılan akademisyenlerden biri Duran oluyor. Duran’ın SETA’yla dirsek teması, görebildiğim kadarıyla o dönemde başlıyor. Washington bürosunda panellere katılıyor ve SETA’nın Dış Politika Yıllığı’na katkıda bulunuyor. Yine aynı süreçte de Duran, Bilim ve Sanat Vakfı’nın kurucusu olduğu ve Murat Ülker’in mütevelli heyeti başkanlığını yürüteceği İstanbul Şehir Üniversitesi’nin oluşumunda yer alıyor. Şehir Üniversitesi’nin kuruluş sürecinde bulunan bir diğer isim de daha sonra SETA’da yolları kesişecek olan Fahrettin Altun. 2015’te gerek Duran gerek Altun, “Fethullahçı” olduğu iddia edilen Ali Atıf Bir’in rektör atanmasını protesto ederek üniversiteden ayrılıyor. İlginçtir, her ikisi de 2013’te SETA’da çalışmaya başlıyor ve 2014’ün Eylül ayında Duran SETA Vakfı’nın genel koordinatörlüğüne getirilirken, onun bulunduğu İstanbul koordinatörlüğü pozisyonunu ise yardımcısı Altun’un oluyor. Herhangi bir bilgiye ulaşamadım, ama Serhat Albayrak’ın da SETA’nın mütevelli heyetine o dönemlerde katılıp katılmadığı kayda değer bir bilgi olabilir. Yine 2013’te SETA’nın o dönemki Washington temsilcisi Nuh Yılmaz MİT Basın Müşaviri olarak atanıyor. Yani saflar hafif hafif sıkılaşıyor.
Bu tablo ışığında biraz daha berraklaşan retorik sorunun altını çizmekte fayda var: Eski İstanbul koordinatörünün Cumhurbaşkanlığı bünyesinde medyayla ilgili her konuda sorumlu olduğu, mütevelli heyeti başkanının saraya en yakın medya grubunun sahibi olduğu, genel koordinatörünün her taşın altından çıktığı ve hattâ eski Washington temsilcisinin dört yıl boyunca MİT’te basın müşaviri olarak çalıştığı bir kurumun böyle bir “rapor” hazırlaması ne kadar masum olabilir?
Öte yandan, kurumlar arasında yine mükerrer isimler görüyoruz. Örneğin SETA genel müdürlüğü görevini yürüten olan Abdülkadir Çay, yaklaşık iki sene TÜRGEV’de genel müdürlük yapmış ve daha sonra SETA’ya geri dönmüş. Fahrettin Altun’un Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı olduğunu belirtmiştik, eşi Fatmanur Altun TÜRGEV’in yönetim kurulu başkanı. Duran ve Altun’la birlikte Şehir Üniversitesi’nin kurucularından ve Ali Atıf Bir’in rektör atanmasının ardından onlar gibi istifa eden Mediam Yanık da hem SETA’da çalışıyor hem de TÜGVA’nın Yüksek İstişare Kurulu’nda. SETA’da çalışan birçok isim doğal olarak Turkuvaz Medya’nın kuruluşlarında yazıyor. Diğer isimlere daha ayrıntılı olarak bakılsa ve Türk Hava Yolları gibi bazı şirketler de dikkate alınsa daha nice saptamalar çıkarılabilir. Ancak bu iş, “stalklama”yı sözümona araştırma metodolojisine dönüştüren bizzat SETA’nın uzmanlık alanına giriyor.
Dolayısıyla amaç kısasa kısas bir inceleme yapmaktan ziyade şunu vurgulayabilmek: SETA da, tıpkı Turkuvaz Medya, TÜRGEV ve TÜGVA gibi, Erdoğan ve Albayrak ailesinin güdümündeki kurumlar takımyıldızının bir parçası.
“Cumhurbaşkanlı” partiye doğru
Bu noktada “neden” sorusu karşımıza çıkıyor. AKP’nin bu denli geniş gençlik kollarına sahipken, neden İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden TÜRGEV ve TÜGVA’ya milyonlarca lira bağış yapılıyor? Neden TÜGVA 2015’ten bu yana fellik fellik Türkiye’nin her ilinde temsilcilik açıyor? Nasıl oldu da böyle bir ihtiyaç oluştu? TÜGVA’nın il temsilciliklerini açmak Bilal Erdoğan’ın programının önemli parçalarından biri. Bugüne kadar, açık kaynaklardan hesapladığım kadarıyla TÜGVA’nın 41 ilde temsilcilik hizmet binası açılışlarına katılmış ki daha birçok ilde henüz açılış yapılmamış. Onun katılması sonucu da illerdeki bütün hükümet erkânı açılışta bir araya gelmiş. TÜGVA’nin il ve ilçe temsilciliklerinin valiliklerle ve belediyelerle bir gençlik derneğinin asla sahip olamayacağı kadar dirsek teması var. Genç (ve erkek) temsilcilerinin valilere protokol ziyaretleri de sık sık valiliklerin internet sayfasında yer veriliyor.
AKP içinden çatlak sesler yavaş yavaş su yüzüne çıkmaya başlamışken belki kolay bir saptama ama Bilal Erdoğan ve Albayrakların yönetiminde yıllardır “Erdoğancılık” ekseninde yeni bir yapılanmaya gidilmiş. “Paralel AKP” diyerek hükümetin ve medyasının onca sevimsiz anlamlar yüklediği bu kelimeyi hoyratça kullanmak istemiyorum, ama partinin yanında aynı düzlem içinde ve kesişmeyen ikinci bir doğru çizmeye çalıştıkları apaçık. AKP’nin diğer kurucu veya önemli isimlerinin bir anlam ifade etmediği, Erdoğan’ın kişiliğini öne çıkaran bir ikonografiye sahip bir çizgi bu. Erdoğan’a sadakatin gitgide her türlü liyakatten önce geldiği bir partinin zemini de böylece sağlanmış oluyor.
SETA Vakfı’nın da burada sağladığı işlev hükümetin söylemini bir nevî doktrinleştirmek. 15 Temmuz’dan kayyum atamalarına, başkanlık sisteminden ekonomiye kadar sarayda belirlenen politikaları doğruluğunu ortaya koymak. Çok uzağa gitmeye gerek yok: SETA Vakfı’nın çıkardığı Kriter dergisinin Temmuz-Ağustos sayısını başlığı “S-400 konusunda Türkiye haklı.” 31 Mart sayısının öncesinde kapağında Erdoğan fotoğrafıyla “Şimdi zafer zamanı” başlığı yer alıyor. “İstikamet Fırat’ın doğusu” kapağıyla çıkan Ocak sayısının “analiz” yazılarından birisinin başlığı ise “Türkiye’nin şansı Erdoğan diplomasisi.” Yazarı da Burhanettin Duran. Bu kadar örnek sanırım yeterli.
SETA Vakfı’na sadece bir kere, 2008’de bir anayasa üzerine panel izlemek için gitmiştim. O dönemler hem bu konu üzerine doktora yapıyordum hem de TEPAV’ın kapsayıcı bir anayasa süreci oluşturmaya yönelik inisyatifinde yer alıyordum. AKP’nin 2007’de sunduğu anayasa taslağını Ergun Özbudun ile birlikte hazırlayan hukukçulardan Levent Köker, daha sonra Zaman gazetesi davasında yargılanacak olan akademisyen İhsan Dağı, Radikal yazarı Murat Yetkin ve elbette o dönem vakfın direktörü olan İbrahim Kalın konuşmacılar arasındaydı. Ankara’daki vakıf binasından belleğimde biraz karikatür bir anı olarak yalnızca burnumun direğini sızlatan keskin bir limon kolonyası kokusu kalmış. Beri taraftan SETA hakkında ben ve birlikte çalıştığım arkadaşlarıma hâkim olan izlenim hâlâ aklımda: Şüpheciydik. Siyasî bir ajandaları olduğu apaçıktı. Yine de dikkatimizi çeken çalışmaları vardı. Alanda kabul edilmek, saygın olmak hâlâ onlar için bir değer taşıyordu. Bugün “uzantı” dedikleri uluslararası medya kuruluşlarından birine davet edilmek için herhalde can atarlardı. Artık kendi kendine gelin güvey olmak yettiği için buna ihtiyaçları yok. Ne de olsa Turkuvaz Medya gibi "dünya devi" bir medya grubunda seslerini duyurarak kendi platformlarından karikatürleşebiliyorlar. Son raporlarıyla da karikatürleşme konusunda büyük bir sıçrama daha yaptılar. Keşke iş limon kolonyası kokusuyla sınırlı kalsaymış.