Görünen Türkiye kılavuz istemez
Türkiye’nin “özgür basını” olarak Batılılarla konuşun ki, “Yahudi asıllı” birinin başkanlığındaki bir kuruluşun raporuna filan inanmasınlar maazallah.

04.05.2014
P24
Kızarmış patatesin uluslararası bir adı varsa o da, Fransızcadaki ismidir: pommes frites. Amerikalılar ise dillerinin pek de dönmediği bu kelimeler yerine, kısaca “Fransız kızartması” derler hızlı beslenme deliliğinin en az hamburger kadar sabit bu bileşenine, yani French fries.
Bu ismin, George W. Bush zamanının Cumhuriyetçi fanatiklerince yarı ciddi bir kara listeye alındığını, o dönemi izleyenler hatırlar. ABD Kongresi’nin üç kafeteryasının mönüleri yeniden basılmış, French fries yeni ismiyle “özgürlük kızartması” (freedom fries) olarak bu mönülerde yerini almıştı.
Niye?
Bush yanlıları, o günlerde, Irak Savaşı’nı desteklemeyeceğini ilan eden Fransa’ya müthiş bir husumet besliyorlar ve “Fransız” adını ağızlarına almak istemiyorlardı. Patates kızartması ısmarlarken sarfettikleri “özgürlük” kelimesiyle, Fransızlara “Siz özgürlük düşmanısınız” mesajını da gönderiyorlardı güya.
Siyasetin ve siyasi propagandanın “komediye” dönüştüğü anları, genellikle politikalarının sorgulanmasından rahatsız olan bir iktidarın tıpkı Bush’un yaptığı gibi dünyaya dönüp “ya bendensin ya düşmanımsın” diye babalanmak istediği zamanlarda yaşıyoruz daha ziyade.
Hukuk devletinin ayakta kalması adına değerli uyarılar içeren konuşmasından sonra Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, Başbakan tarafından “Onu da dinlediler elbet…” minvalinde bir kampanyanın hedefi seçildi ve hükümetin sözünden çıkmayan gazeteler Kılıç’ı anında “düşman” kategorisine indirdiler.
Benzer eleştirileri dile getiren Almanya Cumhurbaşkanı’nın A Haber tarafından “Almanya İmamı” ilan edilmesi ise, komedi dozu bakımından “özgürlük kızartması” ile yarışabilecek bir adımdı. Oysa A Haber şaka yapmıyordu.
Türkiye’de siyasetin komedi dozu önümüzdeki aylarda giderek artacak, emin olun.
Hükümetin, AK Parti Meclis Grubu’nun, hele hele parti teşkilatının tamamı için bunu söylemek belki yanlış ama Başbakan, yakın danışmanları ve son dönemde onu gözü kapalı destekleyen bir kısım medyanın eleştiriye tahammülsüzlüğü, büyük ciddiyetle söylenmiş bazı laflara, atılmış bazı manşetlere kahkahalarla güleceğimiz günlere taşıyor bizi.
Mesela, Freedom House’un Türkiye’yi, uzun zamandır ilk kez basını “özgür olmayan ülke” olarak gösteren son raporunu ele alın. Türkiye’de basının hâlâ özgür olduğuna inananlardansanız, bu sonuca varılmasını eleştirebilirsiniz; ya da puan vererek endeks oluşturan kuruluşun metodolojisini hatalı, bazı bulgularını eksik veya fazla diye değerlendirebilirsiniz.
Ama Star gazetesi gibi, “Sahibinin raporu” diye manşet atıp, altına da “ABD’nin çıkarlarına ters gelen ülkelere yönelik son derece acımasız raporlar hazırlayan Freedom House’un ana finansörleri Soros ve İsrail Lobisi çıktı” diye yazarak, kuruluşun başkanını “Yahudi asıllı” diye tanıtarak, özünde kişilik katliamı, ırkçılık ve yabancı düşmanlığı olan bir karalama kampanyasına girmeniz, iki sonuç verir ancak.
Biri, sesli bir komedi: “Özgürlük kızartması”na eş bir kahkaha vesilesi yaratmışsınızdır.
İkincisi, sessiz bir itiraf: Görev “karalamacılık” olunca, nefret söylemi mubahtır sizin için; tıynetinizi ifşa eder manşetiniz. “Soros dersin, İsrail dersin, Yahudi asıllı dersin, karalarsın, bizim okur nasıl olsa cahil anlamaz, raporun ‘kötü’ bir şey olduğu zihnine nakşolur, biter gider” diye özetlenebilecek bir insana ve özelde de okura saygısızlık itirafı eşlik eder o manşete.
Aynı Freedom House raporunda, ABD’ye verilen basın özgürlüğü notunun son on yıldaki en büyük düşüşü kaydetmesi ve bunun gerekçesi olarak da, Edward Snowden’ın sızdırdığı, Ulusal Güvenlik Ajansı’na (NSA) ait gizli bilgilerin ABD’de yayınlanmasını önleme çabasının gösterilmesi sizi ilgilendirmez; Star gibi bir gazeteyseniz, bunu okurunuzdan saklamayı kendinize reva görürsünüz.
Freedom House’un, Londra’nın da hiç işine gelmeyen bu sızıntıların yayınlanmasını zorlaştırdığı için Britanya’nın notunu kırmış olmasını, Mısır’daki diktatörlüğün de aynı raporda büyük bir tokat yemiş olmasını okurunuzla paylaşmazsınız.
Okurunuzun, sandığınız kadar aptal ve cahil olmadığını hiç düşünmüyor musunuz?
Peki ya, dünyanın sandığınız kadar aptal ve cahil olmadığını hiç düşünmüyor musunuz?
Sizce, dünyadaki medya gözlemcileri, mesela Sabah gazetesinden son dönemde Yavuz Baydar, Nazlı Ilıcak, Ömer Taşpınar, Süleyman Yaşar, Meliha Okur, Yasemin Taşkın (ve daha nicesi) gibi yazarların bir bir atılmış olduğunu fark etmedi mi? Fark etmemesi, mevzu basın özgürlüğü olunca bu kovulmaların hikâyesini görmezden gelmesi mümkün mü?
Vaktiyle, Amerikan vatandaşlarının, “özgürlük kızartması” yerken, Fransa’nın özgürlük düşmanı olduğuna inanacağını uman aşırı miyop Cumhuriyetçi siyasetçiler kadar komiksiniz hakikaten.
Geçenlerde, Ali Bayramoğlu, Oral Çalışlar, Etyen Mahçupyan, Mustafa Karaalioğlu (hepsi “âkil insan”) gibi meslektaşlarımızdan oluşan bir grup Washington’da SETA Vakfı’nın düzenlediği bir konferansta konuşma yapmış.
Orada ne söylediklerini, burada kaleme aldıkları köşe yazılarından tahmin edebiliriz. Bilinen fikirlerini ifade etmişlerdir; ifadeye saygımız sonsuz.
Hükümet yanlısı SETA Vakfı, AK Parti hükümetinde eleştirecek fazla bir şey bulamadığı yazılarından anlaşılan bu grubu Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın da konuşma yaptığı bir konferansa çağırmış. Maksat açık: Amerikalılara “Türkiye’nin gerçeklerini” anlatmak.
İyi fikir. Anlaşılan hükümet, bir eliyle, “Almanya İmamı” diye, “Yahudi asıllı patronun İsrail lobisinden para alan örgüt” gibi zırvalarla, Türkiye’deki gidişatı eleştiren Batılıları karalarken, diğer eliyle “Bakın biz size işin gerçeğini anlatalım, Türkiye uzaktan göründüğü gibi değil” kabilinden bir Batı’yı ikna çabası içine de girmiş.
İlkini nasıl ayıplayıp gülüyorsak, ikincisini destekliyoruz. Anlatın bakalım, kolay gelsin. Türkiye’nin “özgür basını” olarak Batılılarla konuşun ki, “Yahudi asıllı” birinin başkanlığındaki bir kuruluşun raporuna filan inanmasınlar maazallah.
Yalnız, Washington’dan yazılan haberlere bakılırsa, SETA Vakfı’nın konferansını dinlemeye Amerikan yönetiminden ve Kongresi’nden kimse gelmemiş. Belki “görünen Türkiye kılavuz istemez” diye düşünmüşlerdir. Sandığınız kadar aptal değillerdir belki de kim bilir.