Daha özgür bir Türkiye için

Yeni hükümet otoriter yönetim anlayışına set çekecek ilkeler üzerine inşa edilmeli, ifade özgürlüğü üzerindeki kısıtlamalar kaldırılmalıdır

P24

11.06.2015

7 Haziran seçiminin sonucu, gayet basit bir şekilde, halkın daha fazla demokrasi istemesi şeklinde anlaşılmalıdır. Bu sonuç, halkın, hükümetin Gezi olaylarından bu yana dozu giderek artan baskıcı uygulamalarına, ve özel hayattan devlet yönetimine kadar her yere uzanan hükmedici otoriterliğine hayır demesi ve daha özgür bir Türkiye istediğini göstermesidir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın anayasal sınırları çiğneyip seçim kampanyasına bizzat katılarak AK Parti’ye verdiği destek geri tepmiş, seçmen Erdoğan’ın peşinde olduğu “başkanlık” düzenine geçmeyi istemediğini göstermiştir. HDP’nin başarısı ise hem antidemokratik baraj uygulamasının bir önceki hükümet tarafından ısrarla korunurken halk tarafından yıkılması anlamına gelmektedir, hem de toplumun önemli bir kesimindeki “barış ve eşitlik” arzusunun göstergesi olarak sevindiricidir.
 
Bağımsız gazeteciliği desteklemek amacıyla kurulmuş olan P24 kendi uzmanlık alanına giren sorunları sürekli olarak dile getirdi, getiriyor. Günlük gazetecilik faaliyetinin zaten var olan sorunlarının son yıllarda iktidarın siyasi müdahaleleriyle artık tam bir krize girdiğini ve gazeteciliğin bir meslek olarak yapılamaz hale geldiğini ne zamandır vurgulamaktayız. Tabii, asıl sorun, en temel insan hakları arasında sayılan ifade özgürlüğünün Türkiye’de son dönemde çeşitli yollarla ve en ağır bir şekilde ihlal edilmesidir. Terörle Mücadele Kanunu, ve Türk Ceza Kanununun getirdiği sınırlayıcı hükümler yetmezmiş gibi, bu hükümet döneminde internet yasakları defalarca ağırlaştırılmış, yeni Güvenlik ve MİT yasalarıyla habercilik yeni kısıtlamalar altına sokulmuştur. Ayrıca mevki ve yetkiler kötüye kullanılarak, siyasetçiler medya yöneticileri üzerinde baskı kurmuştur. Bir gazetenin genel yayın yönetmeninin, yayınladığı bir haber nedeniyle müebbet hapse çarptırılmak istenmesi hangi uygar toplum tarafından kabul edilebilir?
 
Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun seçmenin verdiği kararın tartışılamayacağı ve mutlaka haklı olduğu yolundaki değerlendirmesini, bu aşamada, umut verici bir işaret olarak görebiliriz. Ancak, bu değerlendirmenin sözde bırakılmaması ve halkın beklentilerinin yerine getirilmesi gerekir. Bunun ilk adımı, Türkiye’yi uzun süre hükümetsiz bırakmamak ve kurulacak olası koalisyonların ya da üzerinde anlaşılacak dışardan destek formüllerinin temelini de, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçim öncesinde örneklerini sergilediği otoriter, manipülatif ve keyfi yönetim anlayışına set çekecek, Anayasaya aykırı ve hukukdışı uygulamalara müsamaha etmeyecek katılımcı ilkeler üzerine inşa etmektir.
 
Yeni hükümet, son iki yılda çıkarılan özgürlüğü kısıtlayıcı yasaların ve yasaların da ötesine giden kısıtlayıcı günlük uygulamaların kaldırılması için adım atmalıdır. Siyaset, yasa gereği özerk olması gereken kamu kurumlarından elini çekmelidir. Tarafsız kamu yayıncılığı yapması gereken TRT'nin seçim kampanyası sırasında Anayasayı çiğneyerek, AKP'ye tanıdığı 100 saatlik yayına karşılık HDP'ye sadece 3 saat tanıması nasıl kabul edilebilir? Yüksek Seçim Kurulunun bu saptaması, TRT'ye bir yaptırım olarak geri dönecek mi, yoksa geçen seçimdeki gibi unutulup kalacak mı? RTÜK, siyasi iktidarın bir organı olarak faaliyet göstermeye devam mı edecek?
 
Oy verme davranışı ile kamu vicdanı arasında kuvvetli bir ilişki olduğunu biliyoruz ve seçime girerken ifade özgürlüğü açısından vicdanların ne kadar yaralı olduğunu da biliyorduk. Belki de seçim sonucu bunu bilmeyenlere ya da aldırmayanlara bir uyarı olacaktır. P24 olarak bu seçimin ifade özgürlüğü ile ilgili tüm kısıtlamaların kaldırılmasının herkes için gerekli olduğunu bir kez daha gösterdiği düşüncesindeyiz ve kurulacak hükümetin de bu doğrultuda hareket etmesinin takipçisi olacağız.