“Charlie Hebdo’nunki ne nefret söylemi ne de nefret suçu”

P24’ün Ayrımcılık ve Habercilik Atölyesi konuşmacısı Prof. İnceoğlu, “Charlie Hebdo karikatürleri ne nefret söylemi ne de nefret suçu” dedi

P24

16.01.2015

Punto24 “Nasıl Yapmalı” gazetecilik atölyeleri serisinde bu kez İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde Ayrımcılık ve Habercilik konusu ele alındı.
 
P24 kurucularından Yavuz Baydar’ın moderatörlüğünde gerçekleşen atölyeye Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Yasemin İnceoğlu, gazeteci Mehveş Evin, Bahçeşehir Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim görevlileri Mahmut Çınar ve Leyla Bektaş konuşmacı olarak katıldı. Ayrımcı dil, nefret söylemi, dünyada ve Türkiye medyasında ayrımcılık, ayrımcı dille mücadelede sorunlar ve çözümlerin ele alındığı atölyeye öğrenciler yoğun ilgi gösterdi.
 
Atölyenin ilk konuşmacısı İnceoğlu, Avrupa Birliği Yönergeleri ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarına dayanarak ayrımcılık tanımını şöyle yaptı:
 
“Ayırma, dışlama, kısıtlama veya ırk, renk, cinsiyet, dil, din, ulusal ya da toplumsal köken, cinsel yönelim, cinsiyet kimliği, mülkiyet, doğum, siyasi görüş gibi diğer görüşlere dayalı olarak gerçekleştirilen bütün hak ve hürriyetlerin, herkes tarafından tanınmasının ve kullanılmasının engellenmesi veya sınırlandırılması.”
 
ABD’nin nefret piramidini; (aşağıdan yukarıya) nefret söylemi, önyargılı tutum, davranış damgalama, kalıp yargılar, ayrımcı uygulamalar, nefret suçları, soykırım olarak ifade eden İnceoğlu konuşmasına şöyle devam etti:
 
“Söylemi hangi bağlam içerisinde nasıl bir etki bırakarak, hangi çevreleyen koşullar içerisinde, ne kasıtla söylediğin çok önemli. Oradan habere geçecek olursak, söylemin ideolojilere göre belirlendiğini biliyoruz ve tabii ki toplumsal iktidarın ve seçkinlerin sözcülüğüne soyunan gazetecilerin de her zaman haberin üslubu, başlığı, puntosu, alıntısı, anlamı, ideolojisiyle söylemin unsurlarını oluşturduğundan haberdarız. …Türkiye Cumhuriyeti’nde, bizim resmi kurucu ideolojimizde çok klişe bir tanımımız vardır. Bir bizlik tanımımız vardır. Genel geçer tanım şöyle; biz Türküz, biz Müslümanız, ama tercihen Sünniyiz, heteroseksüeliz, muhafazakârız, geleneklerimize bağlıyız gibi. Bu çerçevenin dışına çıkanlar bir tür ötekidir. Size benzemeyen, sizin bir arada olmak istemediğiniz hatta zaman zaman tanımadan korktuğunuzdur. Küfür, hakaret ille nefret söylemi olması gerekmiyor.”
 
Charlie Hebdo saldırısının bir nefret suçuyla sonuçlandığını söyleyen İnceoğlu, “Charlie Hebdo karikatürleri ne bir nefret suçu ne bir nefret söylemidir” dedi ve şöyle devam etti:
 
“22 tane Charlie Hebdo kapağını inceledim. 19’u Katoliklerle Ortodokslarla ilgiliydi. Bunlardan biri baba-oğul-kutsal ruh üçlemesinin cinsel ilişkisini resmediyordu. Böyle olunca Katolik dünyası bundan etkilenmiyor mu, incinmiyor mu? Nefret söylemi nefret suçuna zemin hazırlıyor. Bunun en büyük örnegi Hrant Dink cinayetidir, Malatya Zirve Yayın katliamıdır.”

Mehveş Evin: “Haberi görmemek ve
yok saymak da korkunç bir ayrımcılık!”

 
İnceoğlu’nun ardından konuşan gazeteci Mehveş Evin, Hrant Dink’in düzenli raporları olmasa nefret söylemi, ayrımcı dil gibi konuların farkında olunmayacağını belirterek sunumuna başladı. Mehveş Evin 90’lı yıllardaki haberciliğe dair tabuları ifade ederek, “O zaman Kürtler hakkında hiçbir şey yazamazdın. PKK’lı bile yazamazdın. Yıllarca hem televizyonlarda hem gazetelerde bu kalıplar kullanıldı. 2000’li yıllara geldiğimizde artık bu kalıpların kullanılamayacağının farkına varıldı,” diye konuştu. 
 
Ayrımcı dille mücadele etmenin çok zor olduğunu, haberi görmemekle yok saymanın da ayrımcılık olduğunu vurgulayan Evin, “Cizre’de bir çocuk öldürüldü, ismi Umut Kurt. Siz hangi gazetelerde nasıl verildi bir bakın” diye ekledi.
 
Bir siyasi liderin, bir ölümü diğeriyle karşılaştırması, acı yarıştırmasının artık genel geçer bir kural haline geldiğini belirten Evin, Batman’da bir yerel gazetenin kol böreği tarifini manşetten verdiğini, çünkü kamuyla ilgili yazıp çizdikten sonra baskılar sonucu köşeye sıkıştığını ve böyle bir yola başvurduğunu söyledi.
 
İkditarın tek önemsediği şeyin dini hassasiyet olduğunu, nefret söyleminin sadece İslamafobi ve dini hassasiyet üzerinden yapılamayacağına vurgu yapan Evin, 14 Ocak 2015 tarihli Milliyet gazetesinde sansürlenen yazısıyla ilgili ise şunları söyledi;
 
“Yazımın girişinde, ‘Peygamberimize hakaret etti diyenlerin, Leman dergisinin Charlie Hebdo özel sayısını okumalarını tavsiye ederim,’ dediğim cümle sorun oldu. ‘Neden,’  diye sordum. Nedeni ve hiçbir açıklaması yok. ‘Biraz yumuşatsak iyi olur,’ dendi. Neden, neye göre? Burada bir hakaret, bir hassasiyet yok.”
 
 
Mahmut Çınar: “Ayrımcılık toplumun ve
demokrasinin temellerine dinamiti yerleştiren şey!”  
    

 
Sunumların ardından interaktif atölye çalışmasının yürütücülüğünü yapan Bahçeşehir Üniversitesi öğretim görevlisi Mahmut Çınar ayrımcılık konusunun önemine vurgu yaparak, “Ayrımcılık bir biçimde yeniden üretilen, toplumun temellerine, barışın, demokrasinin temellerine dinamiti yerleştiren şey,” dedi. Medyanın bize benzemeyenle ilgili algımızı büyük ölçüde yönettiğini söyleyen Çınar şöyle devam etti:
 
“Eğitim, aile, din gibi, bu tür toplumsal ayrıştırmaları öğreten, bize bu kalıp yargıları aşılayan ve sürekli yeniden insanları birbirine karşı suçlamaya yönelten şey büyük ölçüde medya söylemi. Bu yüzden önemli. İfade özgürlüğünün önündeki en önemli şey ayrımcılık. Birbirimizi anlamamız için yolu kapatan en büyük engellerden biri ayrımcı ifadeler, ayrımcı söylem.”
 
Sunumların ardından Mahmut Çınar ve yine Bahçeşehir Üniversitesi öğretim görevlisi Leyla Bektaş, atölyeye katılan öğrencilerle nefret söylemi ve ayrımcı dil kullanılan haber örnekleri üzerinden haber analizleri yaptı. Türkiye medyasından nefret söylemi ve ayrımcı dil anlatımlarının yer aldığı haberlerin öğrenciler tarafından metin çözümlenmesi yapılarak yeniden yazılması istendi. Atölye sonunda katılımcılara bir de proje ödevi verildi. En beğenilen proje çalışması P24 tarafından ödüllendirilecek.