Anaakım medya sınırdaki halka uzak

Sadece Kürt medyasına inanmayı seçen Suruçlular, anaakım medyaya ve Al Jazeera gibi IŞİD’e “terörist” demeyen kuruluşlara tepkili

P24

22.10.2014

 
SURUÇ- Suruç, yaklaşık kırk gündür dünyanın merkezine oturmuş bulunuyor. Yerli yabancı medya, sokaklarında, köylerinde, tepelerinde tur atıyor. Ancak, Türkiye medyası tökezliyor. O kadar rahat değil. Türkiyeli gazetecilerin ruh hali biraz da temsil ettiği kuruluşun imajına bağlı.

Basın çalışanları, araçlarının ön camlarının içine ilgili medyanın ismini gösteren kartları iliştiriyorlar; yolun yarısında –sınır köylerine yaklaşırken- refleksel bir itkiyle o kartı bulunduğu yerden alıp torpido gözüne indiriyorlar. Anaakım medyanın, yollarda kontrol noktası kurmuş askerlerin yanından saygılı jestleri karşılayarak geçmesi anlık bir rahatlık sadece. Kısa bir süre sonra, yani bölge halkının bulunduğu noktaya yaklaşıldığında, saygı yerini küfüre, ‘Sizin ne işiniz var burada?’ bakışlarına bırakabiliyor. Medya çalışanları da bunu çok iyi bildiklerinden, çalıştıkları kurumların isimlerini görünmez kılmayı öğrenmişler.

Halkın içinde kendini sakınıp, yeri geldiğinde kimliğini de saklayarak Suruç’ta ikili bir duruş sergileyen anaakım medya çalışanlarının yaşadığı zorluklar bu alanda sınırlı kalırken, ‘özgür basın da bunun tam karşıtı, yapısal bir soruna çarpıyor. Devlet tarafından varlığı sorunsallaştırılan ‘özgür basın’ ve Kürt basını, anaakım medyadan tümüyle farklı bir yerde duruyor. Dolayısıyla da, iki farklı tepki, iki farklı çalışma şekli içeren bir haber akışı var.

Peki, gerçeğe nasıl dokunuluyor? Bir basın mensubu şöyle diyor: “Ziyaret köyüne giden bir yol var. IŞİD, sıkıştığı anda bu yolu kullanıyor. Onların kullandıkları yolun çevresinde otlayan hayvanlar için IŞİD’in sınırdaki askerlere ‘hayvanları bize doğru sürün’ dediğine tanık olduk. Bu olayın çekimini yapmak istedik. Ama bir astsubay gelip, bunu çekmeyin yoksa sizi tutuklarız’ dedi.”  

 
İMC, Med NUÇE, Ronahi…

Bölge halkının hemen hemen tümü Sterk TV, Med NUÇE, Ronahi, Fırat Haber Ajansı, İMC gibi yayın organlarına itibar ediyor. Dolayısıyla, Suruç’tan, Türkiye’nin dört bir yanına ve dünyaya akan haberler farklı kaynaklardan beslenerek iki farklı paradigma yansıtıyor. Aslında sonuç, Kürt sorununa bakış açısına göre belirleniyor.

Anaakım medyada Kürt insanı ve olayları konusunda on yıllardır biçimlendirilen kemikleşmiş bakışı görmemek, bölge halkının “özgür basın”a niye yakın olduğunu anlamamayı beraberinde getiriyor.

Esra Arsan’ın “Savaşı ve Barışı Çerçevelemek: Türk ve Kürt Basınında Öteki Acının Tanıklığı”  makalesinde de belirttiği gibi, “Özgür basının geleneği, devletin resmî Kürt politikasını ve söylemini tersine çeviren ‘ötekilerin’, yani Kürtlerin bakış açısıyla olayları birinci elden göz tanıklığı (zorlayıcı tanıklık) ile aktarıyor olması. Türk basınının tersine, Kürt basınında çalışan gazeteciler öteki olan ‘Kürt’ün hikayelerini değil, kendi hikayelerini anlatıyorlar ve Türk basının tam tersine, mikrofon uzatılmayan, sessiz bırakılan, acısına yas tutulmayanın sesi oluyorlar.”

 

Herkes her şeyi görüyor ama yazmıyor

Dolayısıyla da dev yayın araçları, ana kaynağından çıkıp, dolaşıma girerek, muhatabıyla buluşan haberlere ulaşamıyor. Zaten bazı basın çalışanlarının böyle bir derdi de yok.

Diğer bir yandan da haberin özü bölge halkında olduğundan, öncelikle onlarla, onları anlamaya yönelik bir ilişki kurmak gerekiyor. Bölge insanı zaten medyaya tanıklıklarını anlatarak, “doğru haber” yapmaları konusunda çaba sarf ediyor. Bir köylü, “Biz de buradayız. Medya gitse de biz kalıyoruz. Ama asker bizim buralarda olmamızı istemiyor. IŞİD, sıkıştığı zaman sınırdan geçiyor. Asker izin veriyor. Ben kendi gözlerimle gördüm. Medya da görüyor. Herkes herşeyi görüyor ama yazmıyor” diyor.

Görüp de yazmamayı, etik olmayan gazetecilik diyerek bir kenara koyamıyoruz ne yazık ki. Zira sorun çok derin. “Bölgeye hiç gitmeyen, olaylara birinci elden tanık olmayan köşe yazarlarının hakimiyetiyle, ‘buyurgan’ ve ‘yorumlayan’ bir savaş anlatısı”nın kurulduğunu söylemeye gerek yok. Gazete manşetlerinde, TV kanallarında bir ses duyulsa da, “gazeteci gibi merak eden, anlamaya çalışan, sorgulayan bir dil” olmuyor bu. Genel Kurmay’ın ve Başbakanlık Basın Yayın Bürosu’nun sesi yankılanıyor.  

 
Kobane, görsel boyutu olan bir savaş

Bölge halkının, anaakım medyaya yönelik geliştirdiği hassasiyet, “devlet politikasıyla iç içelik” gibi oldukça somut bir gerekçeye dayanıyor. Halkın hassasiyeti Al Jazeera için de geçerli. Halk, bu kuruluşa da tepkili. Kobane kuşatmasından sonra bölgede bulunduklarını söyleyen Al Jazeera’nın haber yapımcısı Yılmaz Akıncı, yayın politikaları gereği “hiçbir tarafa terörist” (IŞİD ve YPG/J’yi aynı kefeye koyarak) demediklerinden tepki aldıklarını ama kendilerine yansıyan bir olumsuzluk olmadığını belirtiyor.

Olaylar başladığı andan itibaren alanda bulunduklarını ve haber yaptıklarını vurgulayan Akıncı, “Kobane görsel boyutu olan bir savaş. Dört yıldır Suriye’de olan savaş bu kadar önem kazanmadı ve işlenmedi” diyor. Akıncı’ya göre, “gazetecilerin çok ciddi tehlikelerle karşılaşmadan hava bombardımanını, top ve tank atışlarını görüntüleyebiliyor” olmaları da haberin niteliği anlamında başka bir sorun sergiliyor.

Kobane’nin önemini, Kürt siyasetçilerin Kobane konusuna gösterdikleri hassasiyetin izdüşümünde değerlendirerek şöyle devam ediyor Akıncı:

“Küçük bir kent olan Kobane, IŞİD gibi bir örgüte kıt imkanlarıyla direndi. Bu da büyük bir zaferdir. Ve medya icin büyük bir haberdir. Gerek Türkiye, gerekse uluslararası medya, direnen insanları ve direnen kenti görüyor. Bunun haberleştirilmemesi haksızlık olurdu.
Görsel boyutu bir yana, ben bir gazeteci olarak Kobane’ye, dünya tarihine geçecek bir direniş hikâyesi olarak bakıyorum. Ve bu haberlerin hepsi, tarih sayfalarında yerini alacak. Bu yaşananların çok önemli gelişmeler olduğunu belirtmek isterim. İnanın, buraya gelen gazeteciler, Kobane’nin coğrafi küçüklüğünü görünce şaşırıyorlar. Ama içeride yaşanan direniş hikâyesi ve detayları o kadar büyük ki, bu da kendilerini bir anda haber bültenlerinin ilk sıralarında bulmalarına neden oluyor.”