“Devlete karşı sorumlu gazetecilik” roman oldu

Barış Soydan’ın Boruotu Cinayeti romanı, halka değil, devlete karşı sorumluluk duyan gazeteciliği anlatıyor

P24

17.11.2014

Başlığı okuyanlar herhalde şaşırmadılar. Türkiye’de gazete okuyan çoğu kişi – gerçi bu sayı nüfusa göre fazla sayılmaz ama neyse, o başka bir konu – tarihte ve günümüzde gazeteciliğin halktan ziyade devlete sorumlu olarak icra edildiğinin bilincindedir. Peki, nasıl yapılır bu? İçeriden, mutfaktan bir gazeteci, Barış Soydan, durumu bir polisiye romanda, Boruotu Cinayeti’nde anlatıyor.

Labirent Yayınevi’nden birkaç hafta önce çıkan kitabı hakkında Soydan, “Kendi aramızda hep konuştuğumuz şeyler, polis manipülasyonları, cinsiyetçi, mizansen haberler vesaire…” derken oldukça mütevazı bir duruş sergiledi, zira gazeteciliğin pespaye hallerini, olgunlukla özeleştiriye tabi tutup bunu bir polisiye öyküde usta bir dille harmanlamak herkesin harcı değil.

Ve keşke Soydan’ın anlattıkları, gazeteciliğin her zaman konuştuğumuz halleri olmasaydı. İşte kitaptan birkaç cümle:

Yazıişlerinde konuşulan her şey yazılsa, gazetelerin tirajı tavan yapar,” demişti bir zamanlar bir gazeteci.

Çok satan bir gazetenin “suçlu” dediği zanlıya hangi hakim beraat verebilir?

İyi gazeteciliğin doğru tarafı tutmak olduğunu sanan birkaç kişi Twitter’da birbirine küfrediyordu.

Diyarbakır’da kaçırılıp kafalarına birer kurşun sıkılan gazetecilere dair tek satır haber yazılmayan bir ülkede gazetecilik etiği mastürbasyondan başka bir şey değildi.

Gazete haberlerinde “cinnet” diye yazıp geçtiğimiz şey.

Kilit cümle buydu işte. “Türkiye’de herkes yapıyor.” Sokaktaki gençlere para verip göstericileri taşlattıran gazetecilerin ülkesiydi burası. İstihbarat kuruluşlarının talimatıyla 6-7 Eylül’de halkı Rumlara karşı kışkırtan yazıişleri müdürlerinin ülkesi.

Boruotu Cinayeti’nde öykü, bir gazetecinin eski bir dostunun ölümünde cinayetten şüphelenmesi ve bunu araştırma süreci sırasında başından geçenler etrafında dönüyor. Roman kahramanı olarak tanıdığımız Ufuk Lodos, mesleğinde deneyimli bir gazeteci.  
          
KCK ve Ergenekon operasyonlarının gerçekleştiği günlerde geçen roman, kamuoyunun gazete manşetleriyle nasıl manipüle edildiğine ışık tutarken, okuyucuları günlük haber yapım sürecinde hem gezintiye çıkarıyor hem de bu süreçleri sorguluyor.

Kendisini, küçük bir grup gazeteciyle beraber kurucusu olduğumuz Medya Etiği Platformu’ndan (MEP) da yakından tanıdığım Soydan’ın duyarlılığı gayet yerinde. Umarım bu duyarlılık karşılığını da buluyordur. Soydan’a kitapla ilgili nasıl geri dönüşler aldığını sorduğumda bazı tanıdığı gazetecilerin, çalıştıkları gazeteler nedeniyle kitabı görmezden geldiklerini söyledi.

Acı bir durum, zira ahlaklı gazeteciliğin önce mesleği icra edenler tarafından savunulması gerekiyor; tabi böyle bir gazeteciliği talep eden okuyuculara ihtiyaç çok.

2007-2014 yılları arasında Sabah’ın Yazıişleri Müdürlüğü’nü yapan Soydan bir dönem gazetenin pazar eki ve internet sitesinde etikle ilgili köşe yazdı. Sabah’tan önce ise uzun süre ekonomi gazeteciliği yaptı. Anarşizmin Türkiye’deki doğumunu incelediği Türkiye’de Anarşizm – Yüz Yıllık Gecikme adlı kitabı geçtiğimiz yıl İletişim Yayınları tarafından yayınlandı.

Boruotu Cinayeti bir solukta bitirilebilecek, akıcı bir kitap; hatta sonunda tadı damağınızda kalıyor ve keşke bu seri Ufuk Lodos’un yeni maceralarıyla devam etse diyorsunuz. Gerçi genç ve naif Ufuk Lodos, yaşını biraz almış Ufuk Lodos’tan hiç hoşlanmıyor, hatta onu öldürmek istiyor ama olsun… Biz Ufuk Lodos’un anlattıklarıyla yüzleşmek istiyoruz.

Peki ‘boruotu’ da neyin nesi diye sorarsanız, dedim ya, roman su gibi akıcı, onun ne olduğunu da artık siz bulun!