Nefret söylemi için beş nokta testi*
Etik Gazetecilik Ağı’ndan gazetecilerin “örtülü” nefret söylemini tespit etmesini kolaylaştırabilecek bir mini kılavuz önerisi

20.11.2014
Geçtiğimiz hafta Ethical Journalism Network (EJN, Etik Gazetecilik Ağı), Maharat Vakfı ve Norveç Gazetecilik Enstitüsü tarafından Beyrut’ta “Güveni ve Toleransı İnşa Etmek: Gazetecilik ve Nefret Söylemi”*** başlıklı bir seminer düzenlendi. Arap ülkelerinde medyada nefret söylemine odaklanılan, çoğunlukla bu ülkelerden gazetecilerin katıldığı seminerde düşünce özgürlüğünden taviz vermeden, iyi gazetecilik yaparak nefret söylemiyle nasıl mücadele edilebileceği tartışıldı.
Yaptığımız verimli tartışmalar Türkiye’de medyada nefret söylemi ve onunla mücadele yolları hakkında uzun süredir aklımda olan soruları yeniden yazı gündemime soktu. Bu soruların en başlıcaları: Düşünce özgürlüğü ve nefret söylemi arasındaki sınırları nasıl belirleyeceğiz? Yasal düzenlemelere gerek kalmadan nefret söylemi ile nasıl mücadele edeceğiz? Nefret söylemiyle ilgili son yıllarda sayısı giderek artan araştırmaların, raporların medyada bir karşılığı var mı? En can alıcısı da benim, doğru mu emin değilim ama, “örtülü” diye tabir ettiğim, medyada çok daha yaygın olan nefret söylemini nasıl teşhis edeceğiz ve düşünce özgürlüğünden ödün vermeden bu söylemlerle nasıl mücadele edeceğiz?
Toplantıya, Arap ülkelerinde bizimkine çok benzeyen nefret söylemi örneklerinin sunumunun ardından nefret söylemini nasıl tanımlayacağız ya da tanımlamalı mıyız sorusuyla başladık. Bildiğiniz gibi nefret söylemi konusunda üzerinde uzlaşılmış tek bir tanım yok. En geçerli tanım halen Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 1997 yılında yayınladığı tanım: “Irkçı nefret, yabancı düşmanlığı, anti-Semitizm ve hoşgörüsüzlüğe dayalı diğer nefret biçimlerini yayan, teşvik eden, savunan ya da haklı gösteren her tür ifade biçimi. Hoşgörüsüzlüğe dayalı nefret, saldırgan milliyetçilik ve etnik merkeziyetçilik, ayrımcılık ve azınlıklara, göçmenlere ve göçmen kökenli kişilere karşı düşmanlık yoluyla ifade edilen hoşgörüsüzlüğü içermektedir.”
Uluslararası kuruluşlar düşünce özgürlüğünü kısıtlayacak bir araca dönüşmemesi için nefret söylemini tanımlamaktan çekiniyor ve eğer çok gerekliyse bunu ulusal düzenlemelere bırakıyor. Ancak toplantıda Ethical Journalism Network’ün direktörü Aidan White’ın çok haklı bir şekilde ifade ettiği gibi devletler de nefret söylemini kendi çıkarlarına hizmet edecek şekilde tanımlıyorlar. Türkiye’de nefret suçu düzenlemelerinde ‘cinsiyet kimliği’, ‘cinsel yönelim, ‘etnik köken’, ‘yaş’, ‘meslek’, ‘sağlık durumu’, ‘sosyal statü’ , ‘medeni hal’in nasıl dışarıda bırakıldığını ya da nefret söyleminin önlenmesi için düzenlenen TCK 216. Madde’den yalnızca düşüncelerini ifade eden Baskın Oran – İbrahim Kaboğlu, Fazıl Say ve Sevan Nişanyan gibi isimlerin yargılandığını, Say ve Nişanyan’ın ceza aldığını hatırlayın. Düşünce özgürlüğüne gelebilecek bu tür kısıtlamalar nedeniyle pek çok hukukçu, sivil toplum kuruluşu, aktivist, akademisyen nefret söylemiyle yasal yollarla mücadeleye karşı çıkıyor. Peki nasıl mücadele edilecek? En iyi çözüm bu konuda toplumda bir bilinç yaratabilmek, gazetecileri uyarmak ve okuyucular/izleyicileri eleştirel bakabilen medya okuryazarları haline getirmek. Kuşkusuz bunlar hiç kolay ve kısa vadede çözülebilir sorunlar değil.
Son yıllarda sevindirici biçimde bu konuda çalışan araştırmacı, sivil toplum kuruluşu ve akademisyenlerin sayısı arttı. Her yıl belirli periyodlarla medyada ayrımcılığı, nefret söylemini teşhir eden raporlar yayınlanıyor. Nefret söylemi örnekleri çoğu zaman forumlarda, sosyal medyada anında gündeme geliyor ve eleştiriliyor. Hrant Dink Vakfı 2009’dan beri, dört ayda bir, medyada etnik ve dini kimliklere yönelik nefret söylemini konu alan raporlar yayınlıyor. Hatta son yıllarda raporların kapsadığı alan daha da genişledi. Kaos GL, LGBTİ bireylere yönelik nefret söylemi örneklerini sitesinde yayınlıyor ve eleştiriyor. Kadınların Medya İzleme Grubu (MEDİZ) medyada kadınlara yönelik ayrımcı söylemlere çok kısa sürede tepki veriyor. Bunların hepsi çok umut verici çabalar olmakla birlikte, incelendiğinde teşhir edilen, eleştirilen söylemlerin pek çoğunun muhafazakar ve milliyetçi çizgideki gazetelerde yer aldığı görülüyor. Bu şekliyle de nefret söylemi sanki sadece uçlardaki gazetelerin sorunuymuş gibi duruyor ve anaakım medya sanki aklanmış oluyor.
Oysa Gülseren Adaklı’nın geçtiğimiz yıl “Hürriyet’i Nasıl Bilirsiniz?” başlıklı yazısında çok yerinde bir şekilde dikkat çektiği gibi (http://azadalik.wordpress.com/2013/03/10/19-1-2007-hurriyeti-nasil-bilirsiniz/ ) nefret söylemi konusunda medyayı izleyen araştırmalar, veri toplama tekniklerindeki yöntemsel sorun nedeniyle, nefretin oluşma sürecini gözardı ediyor. Bir başka deyişle biz varolan apaçık nefret söylemlerine kilitlenirken, o söylemi yaratan zihniyetin oluşma süreci dışarıda kalıyor. Bir örnekle açıklarsak Hrant Dink’in öldürülmesiyle sonuçlanan süreçte bazı milliyetçi, muhafazakar gazetelerde yer alan hakaretler, nefret içeren söylemler kadar , ana akım medyada Dink’i önce “iyi” ardından (Sabiha Gökçen’in Ermeni olduğu iddiasını içeren haberin ardından) “kötü Ermeni” olarak etiketleyen haberlerin de sorumluluğu büyük. Bu konuda daha ayrıntılı bilgi için Adaklı’nın yukarıdaki linkte yer alan Hürriyet gazetesindeki Hrant Dink haberleri analizi okunabilir.
Diğer taraftan hep merak edilen bir konu da bu raporların, medya eleştirilerinin yazı işlerinde bir karşılık bulup bulmadığı. Bazen toplantılarda bu konuyu gazeteci arkadaşlarımıza soruyoruz, umut vaad eden cevaplar da alıyoruz ama elimizde henüz bunu ölçebilecek denli bir veri yok. Ayrıca yalnızca teşhir etmek ve eleştirmenin yeterli olup olmadığı da tartışılabilir. Öyle ki bu medya izleme çalışmaları, eleştiriler bazen medyada çok sert karşılıklar bulabiliyor. Pek çok kurum gibi medyanın da eleştirilmeye çok tahammül edebildiği söylenemez.
Türkiye’de dahil olmak üzere pek çok ülkenin medya sorunlarına hakim olmasına rağmen iyimserliğini nasıl kaybetmediğine hep şaşırmış olduğum Aidan White, iyi gazeteciliğin medyada nefret söyleminin önlenmesi için yeterli olduğunu, polis çağırmaya gerek olmadığını savunuyor. Buradan yola çıkarak EJN gazeteciler için “Nefret Söylemi için Beş Nokta Testi” diye çevirebileceğimiz bir yöntem öneriyor. İşe yaraması umuduyla ben de sizlerle paylaşmak istiyorum.
Öncelikle Türkiye’de dahil olmak üzere pek çok yerde nefret söylemini yaratan ya da tetikleyenin politikacılar olduğu artık herkesce malum. Medya ise haberleştirme sürecinde çoğunlukla bunu yeniden üretiyor. Bu söylemlerin yeniden üretimi sorununun haber merkezinde çözülmesi, açık ya da örtülü şekliyle politik demeçlerde ya da medya içeriklerinde nefret söyleminin teşhis edilmesi aşağıdaki beş maddenin kontrol edilmesiyle mümkün:
1)Konuşan kişinin konumu: Nefret söylemi içeren ifadeler kullanan kişi, politikacı mı, gazeteci mi, sıradan bir okuyucu mu?
2)Söylemin eriştiği kitle: Bir politikacının söyleminin eriştiği kitleyle, sıradan birinin eriştiği kitle birbirinden çok farklı. Dolayısıyla iki kişinin ya da küçük bir grubun kendi arasında tartışırken kullandığı ifadelerin etkisiyle, bir politikacının kürsüden topluma hitap etmesinin etkisi aynı değil.
3)Konuşmacının niyeti: Bu biraz bağlama hakim olmayı gerektiriyor. Tartışmaya açık bir aşama da olsa White iyi bir gazetecinin, konuşmacının neyi, ne niyetle söylediğinin gayet farkında olduğunu savunuyor.
4)Söylemin içeriği ve formu: Burada da yine bağlam içinde söylemin içeriğine yoğunlaşmak ve söylemin nerede nasıl biçimlendiğini de göz önünde bulundurmak gerekiyor. Söyleme konuşmacının jest ve mimikleri de dahil, yazılı bir demeç söz konusuysa seçilen form ve kullanılan görseller de mühim. Ayrıca medya gözlem raporlarında sıkça eleştirildiği gibi yazı işlerinde bazı haber ve görsellerin yan yana kullanması, görsel / yazı karakteri seçimleri de aslında nefret söyleminin varlığına işaret ediyor.
5)Ekonomik, sosyal ve siyasi iklim: Bazı ifadelerin etkisi, yaralayıcılığı, içinde bulunulan siyasi, sosyal ve ekonomik ortama göre değişebilir. Eğer Türkiye gibi “içinde bulunduğumuz hassas süreç” bir süreklilik arz ediyorsa söylemlerden kimlerin zarar görebileceği konusunda çok daha dikkatli olmak gerekiyor.
Başta da ifade edilmeye çalışıldığı gibi bunlar aslında nefret söyleminin alanını genişleten sorular ve aynı zamanda düşünce özgürlüğü alanını daraltma potansiyeli de taşıyor. Bu tuzağa asla düşülmemeli. İyi bir gazetecinin / editörün haberini yazarken ve yazdıktan sonra haberde geçen ifadelerden herhangi birinin toplumda birilerini yaralayıp yaralamayacağını hep aklında tutması gerek. Habere konu olan tarafların her birine (sanılanın aksine taraflar genelde ikiden fazla aslında) söz hakkı tanınıp tanınmadığı kontrol edilmeli. Eğer içinde en ufak bir şüphe varsa gazeteci yazı işlerindeki arkadaşlarından bir göz atmasını isteyebilir, ikinci bir göz pek çok hatanın önüne geçilmesine yardımcı olabilir.
Gazeteci bu beş noktayı göz önünde bulundurarak bir politikacının ya da mikrofon / kayıt cihazı uzattığı konuşmacının nefret söylemi içeren ifadeler kullandığını saptadı, peki ne yapacak? Bunu gizlemek, görmemek asla bir çözüm değil, ayrıca düşünce özgürlüğüne de aykırı. White “ne kadar rahatsız edici olursa olsun insanların görüşlerini ifade etmesine izin verilmeli” diyor. Bununla birlikte iyi bir gazeteci doğru sorular sorarak bunun bir nefret söylemi olduğunu açığa çıkarabilir, böylece hem söylemi yeniden üretmemiş hem de görevini yapmış olur. Sıradaki sorumuz, en azından Türkiye için, iyi ve doğru soruları sorabilecek gazetecileri nasıl bulacağımız ya da bu soruları soran gazetecilerin başına gelen-gelebilecek işsiz kalma, hakarete uğrama, akreditasyonun iptali gibi sorunlarla nasıl baş edebileceğimiz?
*Yazıda bahsi geçen testle ilgili daha detaylı bilgi için:
http://ethicaljournalismnetwork.org/en/contents/hate-speech-a-five-point-test-for-journalists
** Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyesi Ceren Sözeri’ye
csozeri@gsu.edu.tr adresinden ulaşabilirsiniz.
*** Toplantının sonuç bildirgesine http://ethicaljournalismnetwork.org/en/contents/building-trust-and-tolerance-seminar-on-journalism-and-hate-speech adresinden, toplantıda konuşulanlar ve Arap ülkelerinde medyada nefret söylemi ile ilgili daha fazla bilgi için katılımcılardan Magda Abu-Fadil’in izlenimlerine http://www.huffingtonpost.com/magda-abufadil/beirut-seminar-targets-ar_b_6163680.html ‘den ulaşılabilir