Güvenlik kaygısıyla özgürlük feda ediliyor, dikkat!
Varşova’daki İnsani Boyut Uygulama Toplantısı’nda internette özgürlük-güvenlik ikileminde sivil toplumun daha etkin rol alması istendi
25.09.2015
Başlığa bakıp Türkiye’den bahsettiğimi düşünmediniz herhalde, bizde özgürlükler feda edileli çok oldu, tepetaklak bir uçuruma yuvarlanıyoruz. Bu yazıda AGİT tarafından Varşova’da düzenlenen ve Avrupa’nın en büyük insan hakları ve demokrasi konferansı olan Human Dimension Implementation Meeting’deki (İnsani Boyut Uygulama Toplantısı) gözlemlerimden bahsetmek istiyorum.
Toplantının ilk günü sabah Moskova merkezli Demokrasi ve İnsan Haklarını Geliştirme Merkezi (Centre for the Development of Democracy and Human Rights) Başkanı Yuri Dzhibladze’ye “günaydın” dediğimde elime “Azerbaycan’daki Gazeteciler ve İnsan Hakları Savunucularına Özgürlük” başlıklı bildiriyi tutuşturup “Türkiye Azerbaycan’a çok iyi örnek oluyor (!)” dedi. Açılışa da sivil toplum kuruluşu temsilcilerinin hapisteki gazeteci ve insan hakları savunucularının fotoğraflarının bulunduğu tişörtlerle yaptıkları sessiz propaganda damgasını vurdu.
AGİT Medya Özgürlüğü Temsilcisi ve bu sene görevi sona erecek olan Dunja Mijatovic Türkiye dâhil olmak üzere pek çok ülkede medyaya yönelik baskılara son verilmesini istedi. Toplantıda söz alan AGİT yönetiminden diğer yetkililer de Doğan Grubu’na yapılan saldırılar ve soruşturmalardan, erişime engellenen internet sitelerine dek Türkiye’deki medya ve ifade özgürlüğüne ilişkin kısıtlamalara dikkat çektiler.
Çalışma oturumunda söz alan Uluslararası Basın Enstitüsü'nün (IPI) Türkiye Ulusal Komitesi Başkanı Kadri Gürsel ise kendisine tanınan dört dakikalık sürede ülkede medyaya yönelik baskıları tek tek sıralayarak bence özel bir rekora imza attı. Gürsel, seçimlerin ardından durumun değişmemesi halinde ülkede gazetecilik yapma olanağının kalmayacağı uyarısını yaptı. Sivil toplumun uyarılarına cevap veren ülke temsilcileri ise yine var olan durumu inkâr etmeyi tercih etti. Örneğin sekiz gazetecinin, altı insan hakları aktivistinin hapiste olduğu Azerbaycan delegesine göre Azerbaycan bir özgürlükler ülkesi. Türkiye delegesi Tacan İldem de Türkiye’de gazetecilik nedeniyle hapiste olan gazetecinin bulunmadığını yineledi, Doğan Grubu’na yönelik saldırıları yaşanan terör olaylarına bağladı. İldem’in sivil toplum kuruluşlarını üstü örtülü tehdit eden ya da başka ülkeleri suçlayan delegelerle kıyaslandığında daha yumuşak bir dil kullandığını ve eleştirileri dikkate alacaklarını ifade ettiğini de eklemeliyim. Kişisel gözlemim kendisinin de bu savunmayı yaparken biraz sıkıldığı yönünde. Genel olarak insan hakları konusunda sorunlu ülkeler savunmalarını yaparken sanki sözleşmiş gibi eleştirilere cevap vermek yerine başta Amerika olmak üzere başka ülkeleri suçluyorlar, durumu inkâr ediyorlar ve bunu ülkenin itibarına yönelik bir saldırı olarak görüyorlar.
İnternette özgürlük ve güvenlik arasında kalmak
İnternette ifade özgürlüğüne yönelik kısıtlamalar da toplantının ikinci önemli gündem maddesiydi. Ben Hollanda Helsinki Yurttaşlar Komitesi’nin davetlisi olarak Türkiye’de internette medya ve ifade özgürlüğünün durumunu anlattım. Yasal durum ve erişime engellenen sitelerin sayısı (elbette resmi rakamlara değil hâlihazırda erişime engelli olan Engelli Web verilerine göre) katılımcıları dehşete düşürürken, erişime engelli sitelere teknik olarak nasıl girdiğimizi anlatmam epey gülüşmeye neden oldu. ‘Önümüzdeki günlerde Türkiye’yi ziyaret edeceklere bir nebze faydam dokunduysa ne mutlu bana’ diyerek kendimi teselli ettim.
Türkiye gibi ifade özgürlüğünün internette de sorunlu olduğu ülkeleri bir kenara koyarsak daha demokratik ülkelerde de online ifade özgürlüğünün tehlikede olduğu bir gerçek. Gerekçeleri elbette bizdeki gibi ülke itibarı, “devletin milletiyle bölünmez bütünlüğünü tehdit” değil, güvenlik. Üstelik ifade biçimi de epey tartışmalı: “Biz güvenliği sizin özgürlüğünüz için savunuyoruz”. Ülke temsilcileri sürekli olarak saldırılara uğradıklarını, bu saldırıların kullanıcıları da tehdit ettiğini belirtirken sivil toplumu güvenlik politikalarını belirlemeye katkı vermeye davet ediyor. Sivil toplum ise güvenlik saldırıları ifadesinin kimi zaman bir araç olarak kullanıldığını, bunu doğrulamanın mümkün olmadığını, bu gerekçelerle basın ve ifade özgürlüğünün kısıtlanmaya çalışıldığını söylüyor. Ancak yine çalışma forumunda Avrupa’dan sivil toplum kuruluşlarının İŞİD’in sosyal medyadaki faaliyetlerine, güvenlik gerekçesiyle, dikkat çekmesi ve kontrolünü talep etmesi dikkat çekiciydi. Çalışma oturumunun sonunda AGİT Başkanlığı sivil toplum temsilcilerinin bu özgürlük ve güvenlik ikileminde sessiz kalmasını ya da sadece ‘devletlerden beslendiği izlenimi edinilen’ bazı sivil toplum kuruluşlarının devletlerin güvenliğini savunmalarını eleştirdi.
Ben yalnızca ilk iki gününe katıldığım için ilerleyen günde tartışmaların nasıl ilerlediğini aktaramıyorum. Merak edenler tartışmaları Twitter #HDIM2015 etiketinden takip edebilir ya da panelleri toplantının web sitesinden canlı olarak izleyebilir. Son olarak internette güvenlik – özgürlük ikileminde elimizdekilerden de olmamak için sivil toplumun politika üretimine daha etkin bir şekilde katılması gerektiğine dikkat çekmek istiyorum, 9-13 Kasım 2015 tarihlerinde Brezilya’da yapılacak Internet Ungovernance Forum önemli bir fırsat. Konunun insan hakları boyutunun daha fazla ön plana çıkarılması gerektiği Varşova’da aralardaki sohbetlerde sık sık dile getirildi. Türkiye’de bu konuyu en çok dile getiren Alternatif Bilişim Derneği desteklenmeli, içinde bulunduğumuz günler her ne kadar bütün nefesimizi tüketse de, uluslararası alanda destek arayışlarının yanı sıra politika üretimine de katkıda bulunmalı.