Fotoğraf: Nazi Almanyası'nın Adalet Bakanı ve müsteşarı Roland Freisler (sağ). (Kaynak: İmogo.)

Kıssadan iki hisse: Volksgerichtshof ve Adalet Davası

…tarih bize adaleti bir iktidar ve zulüm aracı olarak kullananların, tüm kamuoyu önünde “maskara” edilişini gösterdi.

ELİF AKGÜL

12.11.2023

Adolf Hitler’in Almanya Şansölyesi olarak seçilmesinden sadece dört hafta sonra, 27 Şubat 1933’te gerçekleştirilen “Reichstag Yangını” davasında Van der Lubbe haricinde dört komünist beraat etmesi üzerine, karara “saygı duymayan” Hitler’in emriyle 1934 yılında kuruldu Volksgerichtshof. Diğer bir adıyla “Halk Mahkemesi”.

Kurulmasının ardından Nazilerin “rejim karşıtı” ilan ettiği, başta komünistler ve Yahudiler olmak üzere tüm kesimlerin yargılandığı bir “özel yetkili mahkemeydi”. Mahkemenin infaz emrini imzaladıkları arasında Sophie ve Hans Scholl dahil olmak üzere Beyaz Gül hareketi direnişçileri, Kızıl Orkestra üyeleri, 20 Temmuz 1944’teki Hitler’e suikast girişimini örgütleyen askerler de vardı.

Volksgerichtshof, “son nefesine” kadar siyasi yargılamalarını sürdürdü. Mahkemeye 1942’de atanan Roland Freisler, mahkemenin aynı zamanda en uzun süreli ve son başkanıydı. Beyaz Gül ve 22 Temmuz suikastçilerinin infaz kararı Freisler’ın başkanlığında verildi. Freisler, 3 Şubat 1945’te Berlin’deki (artık yerinde Sony Center’ın bulunduğu) Potsdamer Platz’daki Volksgerichtshof’un ana binasının ABD uçaklarının bombardımanında hedef olmasıyla öldü. İddia odur ki, o sırada iki kadını yargılayan Freisler’in bulunduğu mahkeme odası bir bombanın hedefi olmuş, iki kadın ise sağ olarak kurtulmuştu. Freisler’ın son dakikalarını nasıl geçirdiğine dair çeşitli rivayetler olsa da yüzlerce kişinin ölüm emrini imzaladığı Volksgerichtshof isimli “adaletsizlik” binasının altında ezildiği kesin.

Volksgerichtshof yargılamaları ise savaştan sonra, Sovyetler Birliği tarafından “sahte yargılama” olarak kabul edildi. Lakin Volksgerichtshof’un hikayesi Freisler’ın ölümü ile son bulmadı.

2. Dünya Savaşı’nın ardından işgal kuvvetleri ABD, Birleşik Krallık, Fransa ve Sovyetler Birliği’nin açtığı Nürnberg Uluslararası Askeri Ceza Mahkemesi’ni takiben 9 Aralık 1946 – 13 Nisan 1949 tarihleri arasında görülen 12 Müteakip Nürnberg Davaları’nda yargılananlar arasında Volksgerichtshof’ta görev yapmış hukukçular da vardı.

Müteakip Nürnberg Davaları’nın üçüncüsü olan “Adalet Davası” 5 Mart-4 Aralık 1947 tarihleri arasında gerçekleşti.

Davada 16 Nazi hakim ve avukat “Almanya’da hukuku ve adaleti yok edip ardından içi boşaltılmış hukuki süreç biçimlerini geniş çapta zulüm, köleleştirme ve imha için kullanarak adli cinayet ve diğer zulüm işlemekle” suçlandı. Sanık sandalyesinde oturanlar arasında Volksgerichtshof savcıları Oswald Rothaug, Paul Barnickel ve Ernst Lautz ile hakimleri Günther Nebelung, Hans Petersen de vardı.

5 Mart 1947’deki açılış konuşmasında ABD Savcısı Telford Taylor şöyle diyordu:

“Alman yargı sisteminin liderleri olan bu adamlar, bilinçli olarak ve istekle hukuku baskı altına almış, adalet kisvesi altında ahlak dışı bir tiranlık maskesine bürünmüş ve Alman yargı sistemini bir despotizm, fetih, yağma ve katliam motoruna dönüştürmüştür.”

Görüldüğü üzere tarih bize adaleti, bir iktidar ve zulüm aracı olarak kullananların, ama 10 yıl ama daha az hapis yatsalar da tüm kamuoyu önünde “maskara” edilişini ve bilhassa hukuku, Anayasa’yı baypas edip kendi mahkemelerini kuranların o sahte adalet saraylarının altında kaldığını gösterdi.