Gazeteci Beste Argat Balcı. Fotoğraf: Balcı'nın kişisel arşivi.

Beste Balcı: Telefon konuşmalarımızdan suç yaratılmak istendi

“Küçük bir hücrede tutuldum. Her gün bayat bir sandviçle suyu önüme attılar. Adliyeye götürürken başımızı eğdirmek istediler fakat baş eğmedik.”

ASLIHAN GENÇAY

30.04.2024

22 Nisan Kürt gazeteciler gününden hemen sonra 23 Nisan 2024’te İstanbul, Ankara ve Urfa’da Kürt gazetecilere yönelik bir operasyon gerçekleştirildi ve dokuz gazeteci gözaltına alındı.

Ev baskınlarında; Mezopotamya Ajansı muhabiri Mehmet Aslan Ankara’da, Mezopotamya Ajansı muhabiri Doğan Kaynak Urfa’da, Mezopotamya Ajansı muhabiri Esra Solin Dal, Yeni Yaşam Gazetesi çalışanı Enes Sezgin, Yeni Özgür Politika çalışanı Erdoğan Alayumat ile Saliha Aras, Yeşim Alıcı, Şirin Ermiş ve Beste Argat Balcı ise İstanbul’da gözaltına alındı.

24 saat avukat kısıtlaması getirilen ve dört gün gözaltında tutulan basın çalışanları, 26 Nisan’da Çağlayan adliyesinde savcılığa ifade verdiler. İfadelerinin ardından altı gazeteci adli kontrol ve yurtdışı çıkış yasağıyla serbest bırakılırken, Esra Solin Dal, Mehmet Aslan ve Erdoğan Alayumat hakkında tutuklama kararı verildi.

Serbest bırakılan gazetecilerden ve avukatlardan aldığımız bilgiye göre; gazetecilerin gözaltına alınmasının ve tutuklanmasının nedeni, “suç” olarak görülen basın faaliyetleriydi.

22 Nisan gece saatlerinde Belçika’da Sterk TV ve Medya Haber stüdyolarına yapılan polis baskınıyla eş zamanlı gelişen İstanbul merkezli operasyon, gazetecileri susturmayı, üzerlerinde baskı oluşturmayı ve onları otosansüre zorlamayı hedefleyen gözaltı ve tutuklamaların da bir örneğiydi. Lakin ne ilk ne de son örnek olacak.

23 Nisan 2024’te gözaltına alınan dokuz gazeteci. Görsel: Mezepotomya Haber Ajansı.

Beste Argat Balcı, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılan basın çalışanlarından biri. Eva Prodüksiyon çalışanı olan Balcı’yı, toplumsal cinsiyet eşitsizliği, kadın emeğine yönelik sömürü, kadın cinayetleri ve kadın hakları konusunda hazırlayıp sunduğu TV programlarıyla tanıyoruz.

Başarılı bir programcı ve sunucu olan Balcı’ınn evi, 23 Nisan sabah saatlerinde basıldı. 11 yaşındaki oğlu da o sırada evde bulunan Balcı’yla ev baskınını, gözaltında ve adliyede yaşadıklarını konuştuk.

“Evim didik didik arandı”

> Ev baskını nasıl gerçekleşti, neler yaşadın?

Sabah 05.00 civarı ısrarlı bir şekilde kapı çaldı. Çocuğum uyuduğu için direkt kapıya koştum ve açtım. 20 kadar polis vardı, onlara evde çocuk olduğu için dikkat etmeleri gerektiğini, söyledim. Tamam, diyerek eve girdiler. Eşim polisler eşliğinde çocuğumu odasına aldı. Çocuk odası olduğu için o odaya girmediler ve işin tek pozitif tarafı, oğlumun arama sırasında uyanmaması oldu.

> Aramayı nasıl yaptılar?

Aramaya eşik etmeleri için iki komşumu çağırdılar ve komşularıma “PKK/KCK operasyonu için geldik” dediler. Evin her yeri didik didik arandı. Yatak odasında film izlerken kullandığımız bilgisayarı, kütüphanemde bulunan gazeteci Arzu Demir’in iki kitabını, eşimin ve benim olan tüm flash bellekleri, hard diskleri, bilgisayarımı ve telefonumu aldılar. Arama esnasında telefonumun şifresini istediler fakat avukatım olmadan bilgi vermeyeceğimi, söyledim. Arama bitince beni, ters kelepçe takarak önce sağlık muayenesine, sonra da Vatan emniyet müdürlüğüne götürdüler.

> Gözaltında neler yaşadın, kötü muamele gördün mü?

Hiçbir gelişmeyi bilmiyordum. Penceresi olmayan tek kişilik bir hücredeydim. Üç gün boyunca volta attığım için saydım; eni beş, boyu on adımdı. Tuvalete, kapıyı çalıp görevliye haber vererek gidebiliyordum. Saat 10.30 civarı “sohbet” dedikleri bir uygulama için çağırdılar.

“Biraz birbirimizi tanıyalım”

> Resmî bir ifade değil ama sohbet ya da mülakat dedikleri bu işleyiş uygulanıyor. Nasıl bir ortamdı, sana neler soruldu?

6-7 civarı polis odada oturuyordu. Girer girmez “Avukatım burada mı?” diye sordum. “Hayır, biraz birbirimizi tanıyalım diye çağırdık.” dediler ve ilk 24 saat avukatlarımla görüşemeyeceğimi, söylediler. Avukatım olmadan hiçbir bilgi vermeyeceğimi, tekrarlayınca ben, sadece kimlik bilgilerimi almak istediler ve tabii bu esnada da manipüle etmeye çalıştılar. Doğum yerim Ankara olduğu için ısrarla “Aslen nerelisin?” diye sordular mesela. Bursalı olduğunu söylememe rağmen yine de ısrar ettiler: “Aslen nerelisin?”

> Kürt olmamana şaşırıp bir şekilde Kürtlük mü aramaya çalıştılar?

Evet, Kürt olmamam, onlar için şaşırtıcıydı. Bir polis “Röportaj yaptığın kişilerin terör örgütü üyesi olup olmadığıyla ilgili bilgin oluyor mu?” diye sordu ve yine susma hakkımı kullanacağımı tekrarladım. Telefonumun şifresini tekrar istediler. Vermeyeceğimi söyleyince ben, “Telefon şifresini vermemek, örgütsel tutuma girer, bunu not alacağız.” dediler ve sonra beni hücreye geri götürdüler.

> Peki, bu beş adıma on adımlık hücrede yemek ve su ihtiyacın nasıl karşılandı?

Sabah, öğle, akşam sadece bir sandviç ve su veriyorlardı. İnsanlık dışı bir uygulama olarak yemeği de, suyu da önümüze atıyorlardı. Üç gün boyunca hiçbir şey yemedim, diyebilirim çünkü verdikleri sandviçlerin peynirleri kokmuştu ve çürük malzemeyle yapılmışlardı. Zorunlu kaldığımda, sadece ekmek kabuklarını yedim. Saat olmadığından gece mi, gündüz mü bilmiyordum.

> Avukatlarınla ne zaman görüşebildin?

24 saatten fazla zaman geçtikten sonra, ertesi gün 13.00-14.00 gibi avukatlarla görüştüm. Onlar da iddiaları bilmiyorlardı. Sadece basından takip ettikleri kadarıyla Ankara, Urfa ve İstanbul’da basına yönelik operasyonlar olduğunu öğrendim.

> Resmî ifade için ne zaman çağırıldın?

Perşembe günü öğleden sonra. Kolluk, avukatımın yanında bana iddianameyi okudu. Ben de ifademi savcılıkta vereceğimi, söyledim.

“Telefonda neden pankart dediniz?”

> İddianamede neyle suçlanıyordun?

2022 tarihli bir dosyaydı. Savcılıkta bana üç telefon tapesi soruldu. Mesela; 2023 8 Mart’ından üç gün önce bir iş arkadaşımla telefonda görüşmüşüm ve arkadaşım “Alana gideceğiz, pankartı göreceğimiz bir yerde duralım.” demiş. Cümledeki “alan, pankart” kelimelerini kırmızı harfle yazmışlar ve bana bunları sordular. Ya da Kadınlar Birlikte Güçlü grubunda olduğum için, “Neden bu gruptasın?” dediler. Tabii ben de kadın emeğiyle, din dil ırk fark etmeksizin kadın yaşamlarıyla ilgili programlar yaptığımı anlattım. Bir tape de Emek ve Özgürlük İttifakı’yla ilgiliydi. İş arkadaşım, telefonda konuşurken bana, eylem var, demiş, “eylem” kelimesi de kırmızı yazılmış. Oysa söz konusu olan, Emek ve Özgürlük İttifakı’nın yasal bir çalışmasıydı. Nagihan Akarsel’in öldürülmesiyle ilgili telefonuma aldığım bir notu ve evimde bulunan; Arzu Demir’in kitaplarını da sordular. Akarsel’le ilgili bir program yapacağımı, Arzu Demir’in ise bir gazeteci olduğunu, kitaplarının yasaklandığını bilemeyeceğimi, söyledim. On sayfalık iddianamede başka da bir şey yoktu. Çoğu arkadaşıma böyle sorular soruldu.

> Sana yönelttikleri tek suçlama, bahsettiğin telefon görüşmeleri miydi?

Evet, evimin sabah 05.00’da basılmasının, yaşadığım yerde suçlu gibi lanse edilmemin, üç gün boyunca hücrede tutulmamın ve tüm insanlık dışı uygulamaların yazılı sebebi, sadece mesleki faaliyetlerim ve telefonda “kadın eylemi, röportaj, pankart, alan” kelimelerinin kullanılmasıydı. Ev aramasında bulduklarıyla eklemeler yapmaya çalışsalar da bunlar da sadece iki kitaptı.

> Savcı bu iddiaları suç olarak gördü mü?

Savcı, ifademden sonra suç unsuru yoktur, değerlendirmesi yaptı ki zaten hiçbiri elle tutulur bir suç unsuru değildi. Yurtdışına çıkış yasağı vererek beni serbest bıraktı.

> Savcılık sorgusunda veya iddianamede Belçika’daki baskınla bir bağ kuruldu mu?

Hayır. Ben bırakıldıktan sonra Belçika’daki baskını öğrendim.

“Biz baş eğmeyiz”

> Peki, adliyeye götürülürken zorla başlarınız eğdirilmeye çalışıldı, değil mi?

Normalde bizi her gün sağlık kontrolüne götürüyor ve bu sırada ellerimizi önden kelepçeliyorlardı. Son gün ise polis kamerası bulunduğundan hepimiz arkadan ve çok sıkı kelepçelendik. Emniyetten çıkarken polislere “Başlarını eğeceksiniz” talimatı verildi. Bizler, bunu kabul etmeyeceğimizi ve başımızı eğmeyeceğimizi, söyledik. Orada zorlamadılar. Sağlık muayenesinde ise doktora kelepçelerin çok sıkıldığını, aktardım. Hastaneden çıkıp araca binerken, doktora söylediklerimden kaynaklı, özellikle benim başıma bastırdılar. Bu duruma tepki gösterdim ve biz baş eğmeyiz, baş eğmeyenlerin ardıllarıyız, dedim. Gözlemlediğim kadarıyla; kameraların olduğu yerlerde uygulamaları sertleşiyordu.

Ev aramasında alınan belgelerin, bilgisayarın ve telefonun meslek hayatına etki edecek tabii…
Evdeki ajandalarım da alındı ve onlarda, toplumsal cinsiyet eşitliği çalışmaları yaptığım için katıldığım seminerlerden aldığım notlar vardı. Kişisel anlamda asıl önemlisi ise; birinin ilk üç sayfasında oğlumun ilk diş çıkardığı, ilk adımını attığı, yani benim için çok özel olan günlere dair notlarımın bulunmasıydı. Şimdi artık bende değiller ve bu çok üzücü.

“Toplum nezdinde inandırıcılıkları yok”

> Evine döndüğünde komşularının tepkisi ne oldu?

On yıldır aynı apartmanda oturuyorum ve herkes benim muhalif basında çalıştığımı biliyor. Ne mahallemde ne de oturduğum apartmanda olumsuz bir tavır gördüm. O gün aramaya eşlik eden iki komşuma, döner dönmez birer çikolata yaptırdım. Onlar ise “Asıl bizim sana geçmiş olsun hediyesi almamız gerekirdi.” dediler. Onların gözünde biz, doğru işler yapan doğru insanlarız. Öte yandan hükümetin bugüne kadar yaptıkları ortada ve en az kırk gazeteci şu an cezaevinde. Dolayısıyla herkes her şeyin farkında. Bunu Filistin meselesinde de gördük. İktidarın, Filistin’e destek çağrısı yaparken, İsrail’le ticari ilişkilerini sürdürdüğünü ortaya çıkaran yine özgür basın emekçileriydi. İkircikli tutumları, artık seçmenlerinden dahi kabul görmüyor. Toplum nezdinde inandırıcılıkları kalmadı.

> Oğlun, dört günlük yokluğunu nasıl karşıladı peki?

Çocuğum arama sırasında uyanmadığı için ona iş nedeniyle Ankara’ya gittiğim, telefonumun da arızalandığı söylendi. İlk defa, dört gün boyunca bana hiç ulaşamadı ve döndüğümde bir şey bilmemesine rağmen hep yanımda oturmak istedi, beni salondan mutfağa dahi göndermedi.

“Savaş politikalarını özgür basın teşhir ediyor”

> Sence bu operasyonun seçimle ve seçim sonuçlarıyla bir ilgisi var mı?

Kesinlikle var. İktidar yenilgisinin acısını, özgür basına saldırarak çıkarmaya çalıştı. Bize yapılan operasyon, aynı tarihlerde Erdoğan’ın Irak’a gidişi ve savaş politikalarını yükseltmesi, hepsi bir bütün. Yenilginin verdiği bir sertleşme var ve zaten iktidarı yıllardır ayakta tutan şey, uyguladığı savaş politikaları. Şu anda tek adam rejiminin iktidarını sürdürebilmesinin tek koşulu da yine bu politikalar. Bu tabloyu teşhir edenler ise özgür basın geleneği ve çalışanları. Dolayısıyla bundan sonrası için de bir gözdağı vermek, gelişecek savaş politikalarını yazmamızı engellemek istediler. Bu yüzden seçim sonrası ilk operasyon, özgür basını susturmak için yapıldı.

> Peki, şu anda yayıncılık faaliyetlerin açısından üzerinde bir askı hissediyor musun?

Hayır, çünkü yanlış bir şey yapmadığımı biliyorum. Beni sorgulayanlar, keşke bir tane programımı izleseler ve somut bir iddia getirebilselerdi. Tek bir programımı bile izlemediklerine eminim. Eva Prodüksiyon çalışanıyım, kadın emeğiyle ilgili haberler yapıyorum ve yaptığım programların sonuna kadar arkasındayım. Bu ülkede her gün en az bir kadın, cebinde katillerinin uzaklaştırma kararı varken öldürülüyor. Kadın katillerinin elini kolunu sallayarak gezdiği bir ülkede, ben asla üzerimde bir baskı hissetmem ve aksine bunların gündeme gelmesi için her zamanki gibi, hatta daha büyük bir şevkle çalışırım. Şu anda da ofisteyim ve işimin başındayım.

> Birlikte gözaltına alındığın üç gazeteci tutuklandı, bu konuda neler söylemek istersin?

Avukatlardan öğrendiğim kadarıyla; Erdoğan, Solin ve Mehmet’in dosyaları da aynı bizimki gibi sadece mesleki faaliyetlerden oluşuyordu. Bu ülkede bir tecrit varsa ve tecritle ilgili bir basın açıklaması yapılıyorsa, bir muhabirin konuyla ilgili haber yapması, konuşması ve yazması kadar doğal bir şey yok. Mesleki faaliyetler, suç unsuru gibi gösterildi ve arkadaşlarımız tutuklandı. Gözaltındayken de zaten muhabirlerle ilgili daha sert bir tutum sergilemişlerdi. Kısaca; bir şov yaptılar, onlara birkaç kurban gerekiyordu ve maalesef bunlar muhabirler oldu. İnanıyorum ki arkadaşlarımızı, direncimiz ve dayanışmamızla en yakın zamanda tekrar aramıza alacağız, özgürlüklerine kavuşacaklar. Özgür basın susmayacak.