Recep Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli. Fotoğraf: Murat Çetinmühürdar via AA

Gergerlioğlu: Erdoğan gemileri yakıp MHP’den ayrılmalı

“Her zaman için yumuşama ve normalleşmeden yanayım ama kimse bizi kandırmasın, ortada bir yumuşama görmüyorum.”

ASLIHAN GENÇAY

14.05.2024

İnsan hakları alanında verdiği mücadeleyle tanıdığımız Ömer Faruk Gergerlioğlu, gerek cezaevlerinde gerekse de dışarıda hak ihlaline uğrayanların aradığı ilk isimlerden biri. DEM Parti Kocaeli milletvekili Gergerlioğlu’yla; gözaltında kötü muamele gören çocukları, artan antidemokratik uygulama ve tutuklamaları, yeni anayasa ve yargı paketiyle “normalleşme ve yumuşamayı” konuştuk.

> İstanbul’da gözaltına alınan ve kötü muamele gördüklerini anlatan çocuklarla ilgili İçişleri Bakanlığına bir soru önergesi verdiniz. Çocuklar neler anlattı size, neler yaşamışlar?

Yeniden yapılanma adı verilen bir operasyonla 38 kişi gözaltına alınmıştı. Serbest bırakılan 16-17 yaşındaki çocuklar, beni aradı. Büyük bir şok yaşıyorlardı. Çok tedirgin, üzgün ve öfkeliydiler. Sabaha karşı evlerine baskın yapılmış ve 15 polis bağırarak evlerine girmiş. Çocukları, Üsküdar’daki çocuk şubeye götürmüşler. Ağır sözler söylemiş, psikolojik şiddet uygulamışlar. Avukatları gelmiş ama çocuklarla görüştürülmemişler. Hatta uzaktan birbirlerine el sallamaları bile engellenmiş. Çocuklara, 15 saat boyunca ne yemek ne de su verilmiş. Ancak ailelerinin getirdiği yemekleri yiyebilmişler. İfade alan polisler, çocukların dedikleri yerine, yalan yanlış beyanlar yazmışlar. Çocuklar bırakılsalar da çoğunun annesi, ablası tutuklanmış. Klasik polis taktiğidir; kişileri psikolojik olarak çökertmeye, gardını düşürmeye çalışırlar ama bunlar çocuk. Başvuruları üzerine bir soru önergesi verdik, “Çocuklara bunları nasıl yaparsınız?” dedik. Artık siyasi rant elde etmek, birtakım örgütleri çökerttik, demek için çoluk çocuğa kadar indiler.

> Çocukların ağzından nasıl ifadeler yazmış polisler?

Şu işi birilerinin talimatıyla yapıyordum, anlamına gelen şeyler yazılmış ama çocukların bir kısmı bunu görünce, ifadeleri düzelttirmişler. Düzeltmeyenlerinki ise polisin yazdığı gibi kalmış.

> Önergenize cevap geldi mi? 

Gelmedi. Zaten nasıl cevap verecekler, her şey ortada.

> Ali Yerlikaya’yla hiç ikili görüşmeniz oldu mu ya da konuşma imkânınız?

Ali Yerlikaya’yı defalarca aradım. Telefonlarımıza çıkmıyor. İki sığınmacıyla ilgili insani ve vahim bir durum için de aramıştım ama yine telefona çıkmadı

“Hukuk devleti değil polis devleti”

> Çocukların yaşadıklarını, gazetecilere yönelik operasyonları, 1 Mayıs tutuklamalarını, gözaltında kötü muamele anlatımları ve artan tutuklama kararlarını, insan hakları acısından nasıl değerlendiriyorsunuz?

Yıllarca polise büyük bir yetki vererek, hukuk devleti yerine polis devleti oluşturdular. 1 Mayıs’ta, Filistin gösterisinde, diğer gösteri ve basın açıklamalarında da görüyoruz ki sürekli şiddet ve zorbalıkla iş halletmeye çalışan bir kuruluş var karşımızda. Cezalandırılmayacaklarını bildiklerinden, keyfilik ve pervasızlıkları gittikçe artıyor. Oysa elinde silah ve güç bulundurduklarından, insan haklarına en çok uyması gereken yapıdır kolluk. Ben polis cinayetlerini de takip ediyorum. Keskin sirke küpüne zarar misali kendi içlerinde de şiddet arttı. Polis intiharları, farklı nedenlerle açıklanıp tekil vakalar olarak gösterilse de nedeni aynı pervasızlıktır. Bu konuda da soru önergesi verdim.

Gözaltında şiddet artıyor. Türkiye, şu anda tüm uluslararası endekslerde geriye gidiyor. Mesela medya özgürlüğü alanında, 180 ülke arasında 158. sıraya düştü. Hukukun üstünlüğü ve demokrasi endekslerinde de gerileme var. Ali Yerlikaya, Süleyman Soylu’dan sonra geldi ve fazla abartıldı ama ortada bir değişiklik yok. Drone’larla operasyonlar, şovlar yapılıyor. Ayrıca büyük bütçelerle film ve diziler çekiliyor. Bırakın ülkeyi, yurtdışındaki Türkler de bu film ve dizileri izliyor. Güç kullanmak meşru ve mubahtır, kültürü yayılmaya çalışılıyor.

> Peki, bu tabloda bir normalleşme ve yumuşama görüyor musunuz?

Ben her zaman için yumuşama ve normalleşmeden yanayım zira kavga ortamında konuşulamaz ve tasvip edilmeyen durumlar ortaya çıkar. Ama şu anda bir normalleşme göremiyorum. Aslında Erdoğan’ı demokratikleşmeye iten çok fazla neden var. İnsan haklarından uzaklaştı ve ekonomi felaket bir hale geldi. 

“Ekonomik bir iflas tablosu var”

> Ekonomik durumu nasıl gözlemliyorsunuz, tasarrufla düzelir mi?

Mehmet Şimşek, ilk geldiği yıllarda “Ufak tefek kısıtlamalara gerek yok. Bunlar devede kulak.” diyordu. Şimdiyse dün basit gördüklerini, çok önemli gösterip kısıtlamalar yapıyorlar. Evet, normalleşme gerekiyor ama bunu yapabilecek durumda değiller. 

> Mehmet Şimşek’in yükselttiği faizler ve vergiler, toplumdaki herkes eşit gelir dağılımına sahipmiş gibi zenginlere de, yoksullara da eşit uygulanıyor. Bu durum düzeltilmeden toplum nefes alabilir mi?

Hiç bu anlayışla bakmıyorlar. İç ve dış borçlar, tarihin zirvesine ulaştı. Bu yüzden maliye bakanı da ne yapacağını bilemez halde tasarruf tedbirleri açıklıyor. Bir iflas tablosu var ve enflasyon toparlanamıyor. Emekli öfkeli. Erdoğan para bulsa emekliye para verir, seçimi kaybetmezdi ama bulamadı. Ekonomi daha kötüleşecek, insanlar itiraz edecek ve sertleşme artacak gibi görünüyor. Bu bir kısırdöngü. Durum buyken şu anda bile koca bir Sinan Ateş cinayetinin üstünü örtmeye çalışıyorlar.

> Normalleşmenin kriterlerinden biri olarak görülebilir mi bu cinayet davası?

Normalleşme olsaydı Sinan Ateş cinayeti aydınlığa kavuşurdu. Ülkenin en güvenli, üst düzey güvenlikle korunan yerinde, Ak Parti Genel Merkezi’yle ABD büyükelçiliğinin arasındaki bir bölgede, rahatlıkla bir cinayet işlendi. Korkunç bir şey. Bu yüzden kimse hikâye anlatmasın; anayasaymış, Özgür Özel birleriyle görüşmüş vs. Anayasada doğru düzgün bir değişiklik olmayacağı zaten belli. Neyi konuşuyorsunuz o zaman? 

“Sinan Ateş cinayetinin üstü örtülüyor”

> Sinan Ateş iddianamesini nasıl buldunuz?

Cinayetten sonra tetikçi, reisinin arabasıyla kaçırılıyor ve görüntüler yakalanıyor ama bunlar iddianamede yer almadı. Ayşe Ateş’in ifadeleri, usulen de olsa iddianamede yok. Kimin ifadesini alacaksın? Bu kadar da pervasızlık olur mu?

> İddianame, cinayeti MHP ve ülkü ocaklarından azade etme çabasıyla hazırlanmış olabilir mi? 

MHP korunuyor evet ama artık mızrak çuvala sığmıyor. Her tarafta terör operasyonu yapılıyor ama korkunç bir cinayetin üstü örtülüyor. Durum buyken, adı nasıl yumuşama olur, merak ediyorum. Keşke yumuşama ve normalleşme olsa. Tüm kalbimle isterim ki Erdoğan, tüm kötülüklerine rağmen bir adım atsın ve ülkenin sorunları çözülsün. Ama düştükleri çukurdan çıkabilecek durumda değiller. Yumuşama için önce MHP’den ayrılmak zorundalar. Ak Parti bunu da yapmıyor. Devlet Bahçeli bağırıp çağırıyor, tehditler savuruyor. Erdoğan’a neredeyse “Benden ayrılırsan seni yakarım, fetöcülükle suçlarım.” demeye getiriyor. Erdoğan gemileri yakıp, MHP’den ayrılmalı. 

16 Mayıs’ta Kobani davası var. Keşke boş yere yargılanan insanlar, ağır cezalar almasa ama hal böyleyken hiç umutlu değilim.

DEM Parti Kocaeli milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu. Fotoğraf: Flickr.

“Toplumun ahlakı ve vicdanı bozuldu”

> Muhalefete yönelik “marjinaller ve teröristlerle akıllı olanları” ayrıştırma politikası yürütülüyor mu sizce? 

Toplumdan bir itiraz gelmediği için her politika kolaylıkla uygulanıyor. Örneğin Filistin meselesi hepimizin gözü önünde yaşandı. Güney Afrika, uluslararası Lahey Adalet Divanı’na başvurdu. İktidarın da yetkisi vardı ama 8 ay geçti ve daha yeni müdahil oluyoruz. Ticaret bitecekti, bitmediğini gördük. Samimiyetsizler ve bunu söyleyenleri de ağır şekilde cezalandırıyorlar. Bu kadar açık bir ikiyüzlülüğe dahi toplumdan önemli bir itiraz gelmedi. Batı’da çok daha vicdanlı tepkiler var, Eurovision’da kıyamet koptu. ABD’de üniversitelerde okuyan Türk öğrencilerle konuştuğumda; “Burada yükselen bir itiraz var.” dediler.

> Filistin konusunda toplumsal tepkinin zayıf olmasının nedenleri nedir sizce?

Ülkemiz öyle bir hale getirildi ki artık herkesin korktuğu, güce taptığı, karakterini ve vicdanını yitirdiği, kötülere karşı itiraz bile etmediği bir noktadayız. Toplumun ahlakıyla vicdanı bozulunca çıkarcılık karakter oldu ve yayıldı. Antidemokratik politikalar, toplumu iğfal etti. 

> Peki, muhalefet kesimleri arasında gözlemlenen, kutuplaşmanın da etkisiyle artan, İslamofobi kaynaklı tutumun, Filistin’e yeterli destek vermemelerinde etkisi olabilir mi?

İktidarın İslam adına yaptığı ceberutluklar ve aşağılık işler, bu sonucu da yaratıyor. DEM Parti, Kürt meselesinde nasıl bu kadar yalnız kalıyorsa muhalifler, diğer konularda da yalnız bırakılabiliyor. Geçenlerde Bilgi Üniversitesi’nde bir panele gittim. İlla ki köşeli olmam istendi. “Hamas terörist mi, değil mi?” diye soruldu. Hamas’ın yaptıklarını doğru bulmuyorum ama Hamas’a terörist veya Kuvayı Milliyeci demekle de sorunların çözülebileceğini düşünmüyorum. İnsanları, örgütleri, devletleri damgalayarak bir yere varamazsınız. Fiilleri yargılamalısınız. Hamas’ın İsraillilere saldırısı çirkin bir fiildir ve kabul edilemez. İsrail’in şu anda Filistin halkına yaptıkları da böyledir. Kürt meselesi, benzer şekilde “PKK terör örgütü müdür, değil midir?” kısırdöngüsüne hapsediliyor. Hamas’a terörist demekle ya da dememekle Filistin’in uğradığı soykırım duracak mı? Filistinliler sürekli katledildiler ve korkunç bir soykırıma uğruyorlar ama muhalefet bu ikilemde kalıyor. Son 8 yılda, OHAL döneminde neler neler yaşandı, yüz binlerce insan zindana atıldı, işkenceye uğradı. Toplum ise kayıtsız kalarak üç maymunu oynadı. Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın diye diye, bu noktaya gelindi. Toplumun genel ahlakı ve vicdanı dumura uğradı.

“Yargı paketleri AB fonuyla yapılıyor”

> 8. yargı paketinde yer alacağı açıklanan düzenlemelerin bir kısmı, yeni çıkarılacak 9. paketi içinde sayıldı. “Cezasızlık olmayacak” denklemine göre küçük cezalar da alsalar cezaevine girecek insanlar. Ayrıca “etki ajanlığı” şeklinde yeni bir suçlamadan bahsediliyor. Reform paketi mi açıklanacak, yoksa ceza paketi mi, anlamdık.  Sizin 9. yargı paketine dair bilginiz veya duyumlarınız nelerdir?

Biliyorsunuz, Anayasa Mahkemesi, antidemokratik ve anayasaya aykırı yasaları iptal ediyor. Buna karşı atak yapılarak, iptal edilen yasalar, yargı paketiyle tekrar yasalaştırılıyorlar. Geçen dönem Anayasa Mahkemesi, TCK’daki “örgüte üye olmamakla beraber örgüt adına faaliyet” maddesinin anayasaya aykırı olduğunu, söylemişti 8. paketle bu yasayı tekrar çıkardılar. 

Yeni paketin ayrıntıları açıklanmadı. Adalet Komisyonu’na geldikten sonra oturup tartışmamız gerekiyor. Bence kendi kafaları da net değil. Her bakanlığın paralelinin bulunduğu sarayda, paket içeriğine dair toplantılar yapıyorlar. Bakanlıklar sadece uygulayıcı konumunda, meclise geldiğindeyse sanki vekiller yasa teklifi getirmiş gibi gösteriliyor. Yanı sıra hakaret suçları dosya yükü oluşturduğundan, savcıların isteğiyle düzenlenecek, şeklinde duyumlarınız oldu.

Geçenlerde, Nacho Sanchez Amor, ziyaretime geldi ve “Ülkenizde öyle bir iktidar var ki, ülkenin yarısını terörist ilan ediyor. Ben ne yapabilirim?” dedi. Bunu o kadar çaresizce ifade etti ki… Aynı sözleri kamusal olarak da söyledi sonra. 

Yargı paketleri, sanki dalga geçer gibi, insan hakları eylem planı adıyla çıkarılıyor. Niye bizi kandırmaya çalışıyorsunuz? Biz plan değil, fiiliyat istiyoruz. Ayrıca insan hakları eylem planlarının parası, AB’den geliyor. Adalet Bakanlığı, “Ben demokratikleşeceğim.” diyerek AB’den fon alıyor ve bu fonlarla; demokratik yasalar yerine antidemokratik yasalar çıkararak, yargı paketi diye önümüze koyuyor. Öte yandan bir STK, projesi için Batılı bir kuruluştan fon alırsa “etki ajanı” ilan edilebilecek. Oysa bizzat Adalet Bakanlığı, AB fonuyla yargı paketleri yapıyor. İşin saçmalığı burada. 

> Öyleyse yeni yargı paketinde, cezaevlerindeki hasta mahpuslarla ilgili bir çözüm yine yok…

8. yargı paketi, Adalet Komisyonu’na getirildiğinde hasta mahpuslar için çözüm istedim. En çok konuşan milletvekili bendim. Sonunda Ak Parti ve MHP vekilleri başkana “Sustur şu Gergerlioğlu’nu” dediler. Mahpusların derdi bitmiyor ki biz susalım. Acılar içinde yüzlerce insan, yaşlı teyzeler, dedeler var içeride. 87 yaşındaki Adem Cirit, bana mektup yazarak, delik açılmış sandalyede oturup tuvaletini yapmak zorunda kaldığını anlatmış. Şeker hastası bir teyze, koğuşta sürekli düştüğünü yazmış. Ziyarete gittiğim çocuklu bir kadın, kapalı görüşte ona dokunamadığı için “Bir daha gelmeyeceğim” diyen 4 yaşındaki çocuğunu anlattı. En azından kapalı görüş sonrası izin verin de çocuk annesine sarılabilsin, diye cezaevi müdürüyle görüştüm “Bunu yapamam. Vekilim siz gidin mecliste yasaları değiştirin.” dedi. Doğru söylüyor. Ak Partili vekillere sürekli, en azından tek bir maddede değişiklik yapılmasını, söylüyorum ama en ufak bir değişiklik dahi düşünmüyorlar. 

Yusuf Kerim’in annesi Gülten Hanım’ın da ziyaretine gittim. Yaşadığı travmadan kaynaklı antidepresanlarla ayakta kalabiliyordu. Geceleri uyuyamadığını, sürekli ölen oğlunu düşündüğünü anlattı. “Çocuğumun öleceğini biliyordum ama hasta çocuğu ağlatmalarını, üzmelerini unutamıyorum, affetmiyorum.” dedi bana.

Hasta mahpuslar, Adli Tıp Kurumu’ndan rapor alamıyor. Nadiren alanları da savcılıklar, güvenlik gerekçesiyle serbest bırakmıyor. Savcılıklar, 8-9 tane profesörün zor bela rapor verdiği hasta veya hasta yakınlarına geçit vermiyor. 

ATK, Yusuf Bekmezci adındaki yaşlı hastaya, ancak yoğun bakımda ve ölüm döşeğindeyken üç ay ceza ertelemesi verdi. Bu raporu da savcılık, güvenlik gerekçesiyle kabul etmedi ve Bekmezci iki gün sonra öldü. Aynı şekilde kanser hastası bir adli mahpusa da rapor verilmedi ve mahpus öldü. Böyle bir ortamda yumuşama nerede peki?