İllüstrasyon: Midjourney.

İçimizdeki katili yok edelim!

Bir tür yok olunca ekosistemde tedavisi mümkün olmayan bir yara açılıyor. Fakat insanlar her türün üstünde kendini üstün kıldığı için, maalesef dünyanın yok olmasına  zemin oluşturuyor

ESMERAY

27.06.2024

Yıllar önce Tarlabaşı’nda oturduğum evin mutfağına minicik bir farenin girdiğini görmüştüm. İlk karşılaşmanın verdiği korku, tedirginlik durumdan olacak ki, çörek otu çekirdeği kadar gözleri iyice açılmıştı. Ben de dikilip gözlerinin içine baktım ve sanki neredeyse küt küt kalp atışını duyuyordum. Minik bir peynir parçası bırakıp çıktım mutfaktan. Saatler sonra aklıma geldi gidip bakayım dedim peynir bıraktığım yerde yoktu. İkinci karşılaşmada ise rahatladığına tanıklık ediyordum. Minik minik yiyecekler veriyordum adını mîşko koydum. Bir gün eve geldim mutfağa girdim ay Allah’ım mîşko bana ihanet etmiş… Ne kadar arkadaşı akrabası var ise çağırmış mutfak işgal altında. Bunu durumu birkaç arkadaşıma söyledim bana tavsiyeleri tahmin edeceğiniz gibi yapışkan fare ilacı (zehir) oldu. Yapamadım. O canlı varlıklara işkence ederek toplu katliam yapamadım. Yan apartmanda oturan komşunun inşaat ustası olduğunu duydum. Kendisini eve çağırdım ve evde ne kadar delik var ise bir şekilde iki gün uğraştıktan sonra hepsini kapattık. Bir daha gelmediler. Başka kanallar başka çözümler var, yeter ki içimizdeki katili kontrol altına alalım ya da yok edelim!

Son zamanlarda ülkemizde sokak hayvanlarını yok etmek için başlatılan bir kıyım kampanyası ile karşı karşıyayız. Ne yazık ki! Bir türün aslında o türün hetero ve arıyan kesiminin rahatlığı için diğer türlerin yok olmasına yönelik bir çalışma bu. Buna karşı ciddi bir örgütlenme ile karşı koymazsak, bu yok etmeye yönelik proje yasal hale gelir ise toplu katliamlar ile hiç şüphesiz karşı karşıya geliriz. Bunun önü açılır ve kendilerine benzemeyen herkesi yok etmek üzerine elleri iyiden güçlenir. Bu ekosistemde tüm canlılar aynı ve her canlı bu döngüyü sürdürülebilmesi için var adeta. Bir tür yok olunca ekosistemde tedavisi mümkün olmayan bir yara açılıyor. Fakat insanlar her türün üstünde kendini üstün kıldığı için, maalesef dünyanın yok olmasına  zemin oluşturuyor. 

Şu anda sokaklarda yaşayan kedi ve köpeklerin yaşamı ve türleri söz konusu. Yazıya giriş yaptığım o küçük örnekte olduğu gibi alternatif yol çok. İlk aklıma gelen belediyelerin bu konuda yetkili kılınması lazım. Belediyelerin bu noktada görevi sokak hayvanlarının üzerinde, tahakküm değil, o canlıların daha rahat yaşamasına yönelik kolaylaştırıcı çözümleri üretmeli. Yaşlı ve hasta hayvanlara yönelik tedavi yöntemlerini geliştirmeli ve kısırlaştırma yapmaları gerektiğine ikna etmemiz şart! Bu hayvanların rahat huzurlu yaşamaları için büyük doğal parklar oluşturulması için çaba göstermemiz ve bunları pratiğe dökmek için tartışmaya açmamız da gerekli! Bu sürece veteriner hekimleri de mutlaka dahil etmemiz gerekiyor.

Duyduğum bir bilgiyi paylaşmak istiyorum. Eşekler insanlığın belki de ilk üzerine tahakküm kurduğu ve köle yaptığı bir canlı. Binlerce yıldır sırtlarındaki ağır yüklerle dağ bayır insanların zorlamasıyla ve hoyratlığıyla çalıştırıldı. Hatta Mardin’in Artuklu ilçesinde eşekler hala üzerlerinde bir sürü yükle köle gibi çalıştırılıyor. Hatta onlara “kadrolu eşekler” diyorlar! Okuduğum bir habere göre de, eşeklerin soyu tükeniyormuş. Örneğin, TÜİK verilerine göre Türkiye’de 1991 yılında 943 bin 751 olan eşek sayısı 2023 yılında 86 bin 455’e düşmüş. 2030’a gelindiğinde ise eşek nüfusunun olmayacağı söyleniyor. Bu güzel dostalarımızı da unutmayalım istedim.