Fotoğraf: CHP.

CHP’nin AB’ye üyelik sürecindeki mücadelesi üzerine kanaatlerim

Özgür Özel Avrupa başkentlerinde Avrupalı siyasetçilere Türkiye’nin 146 ülke içinde hukuk devleti endeksinde 117. sırada gösterilmesinin Türkiye düşmanlarının bir işi olduğunu mu savunacak?…

ESER KARAKAŞ

11.07.2024

Romanya’daki Sosyalist Enternasyonal Avrupa Komitesi toplantısında yayınlanan deklarasyonda, “CHP’nin AB’ye üyelik sürecindeki mücadelesini destekliyoruz” ifadesi yer aldı. CHP Genel Başkanı Özel, “Bunu hem partimiz hem Türkiye için kritik bir adım olarak görüyoruz” dedi. (Oksijen gazetesi, 8 Temmuz, Pazartesi, 2024).

Deklarasyonda, “Türkiye’den üye partimiz CHP’yi son yerel seçimlerdeki etkileyici zaferlerinden dolayı tebrik ediyor ve Avrupa Birliği tam üyelik sürecinde büyük atılıma yol açacak demokrasi ve reform mücadelesini destekliyoruz” ifadeleri yer aldı. Özgür Özel, deklarasyonda bu bölümün yer almasına ilişkin, “Bunu hem partimiz hem Türkiye için kritik bir adım olarak görüyoruz. Türkiye’nin haklarını Avrupa’da savunacağımızı pek çok kez söyledik. Bu kapsamda Sosyalist Enternasyonal’in Bükreş Deklarasyonu’nda böyle bir bölümün oy birliği ile kabul edilmiş olması çok önemlidir.”

***

Ben de bugünkü P24 yazımda CHP’nin AB’ye üyelik sürecindeki mücadelesi konusunda aklıma takılanları okurlarla paylaşmak istiyorum ve bu paylaşıma yukarıdaki paragrafta okuduğunuz  CHP genel başkanı sayın Özgür Özel’in “Türkiye’nin haklarını Avrupa’da savunacağımızı pek çok kez söyledik” ifadesi ile başlamak istiyorum. 

Hem Türkiye’nin hem de AB’nin bugün itibariyle geldiği noktalar maalesef çok da parlak değil,

Türkiye AB tam üyelik müzakerelerinin açıldığı 2004, 2005 senelerine göre belki de bir asır geriye gitmiş durumda, AB de yine maalesef eski AB pek değil, Macaristan da AB kuruluş ruhuna tamamen aykırı bir Orban* fenomeni var, İtalya’da durum malum, başka üye ülkelerde de yükselen bir milliyetçilik var, ulus devletçilik belası var, oysa AB bütünleşme sürecinin özü ulus devleti aşmak idi, tek paraya (Euro) geçiş başarısı, Maastricht anlaşması, ortak tarım politikası, vergi uyumlaştırmaları, Lüksemburg AB Adalet Divanı (doğrudan uygulanabilirlik) ulus devleti aşma çabasının en önde gelen politikaları ve kurumları idiler, bugün itibariyle ise AB kurucu antlaşmalarında bir değişiklik olmamakla birlikte uygulamada insanlık tarihinin geliştirdiği en düzgün medeniyet projesinin, ulus devleti aşma sürecinin aksadığını görmemek mümkün değil.

Türkiye’nin en büyük sorunu muhtemelen hukuk devleti kavramını yaklaşık iki asırdır bir türlü geliştirememiş, geliştiremiyor olması, bu çok sıkıntılı durumun nedenlerini bu yazıda tartışmak istemiyorum ama Türkiye’de seçmenin, vergi mükellefinin öyle büyük bir arzu ile hukuk devleti talep etmedikleri muhtemelen herkes için çok sarih, hukuk devletini seçmen talep etmeyince de seçilmişler hukuk devletinin olmaz ise olmazlarını üretme konusunda (sadece evrensel hukuk devleti ilkelerine dayanan bir yargı kurumu mesela) çok da istekli olmuyorlar ve bu hukuk talebi eksikliği ve buna bağlı olarak da hukuk arzı düşüklüğü ülkemiz için Tanzimat’tan günümüze aşılamayan bir kısır döngü süreci oluşturuyor, bu kısır döngüyü aşmanın yine muhtemelen en etkin yolu AB hukuki ve kurumsal sistemini benimsemek idi, bugüne dek olmadı, kısa vadede de pek olacak gibi durmuyor.

Bu yazıda AB sürecinin vazgeçilmezliği için bu kadarının yeterli olduğunu düşünüyorum ama başka yazılarda her türlü vesile ile AB konusuna dönmek gerekebilir.

Gelelim Sosyalist Enternasyonalin CHP ve CHP’nin AB sürecindeki rolü konusundaki görüşlerine ve mutlaka da CHP yönetiminin, genel başkanının bu konudaki ifadelerine.

Yazımın ilk paragrafında CHP genel başkanı Özgür Özel’in AB sürecine yönelik şu ifadesi konuya benim gibi bakanlar için çok öğretici ve anlamlı(!): “Türkiye’nin haklarını Avrupa’da savunacağımızı pek çok kez söyledik. Bu kapsamda Sosyalist Enternasyonal’in Bükreş Deklarasyonu’nda böyle bir bölümün oy birliği ile kabul edilmiş olması çok önemlidir”.

Bir siyasetçinin ve bizim konu özelimizde de CHP genel başkanı Özgür Özel’in AB konusuna ne kadar hakim olduğunu ve bu konuda nasıl çözüm üretecek adımlar atabileceğini anlamak(!) için yukarıdaki cümlemde aktardığım “Türkiye’nin haklarını Avrupa’da savunacağımızı pek çok kez söyledik” ifadesi çok ama çok önemli ama önemli olduğu kadar da yanlış.

Temel amaç sadece Türkiye’deki iktidar ve bu iktidar üzerinden rant kaynaklarına ulaşmak değil de bu iktidar olanağı üzerinden AB sürecini ilerletmek ve Türkiye’yi yukarıda belirttiğim iki asırlık kısır döngüden kurtarmak, Türkiye’yi AB üyesi yapmak ve böylece de rant kollama siyasi çabalarını minimize etmek ise yukarıdaki “Türkiye’nin haklarını Avrupa’da savunmak” ifadesini çok muhtemelen 180 derece tersine çevirmek ve “Türkiye’de AB kurumlarının, hukukunun işleyişini Türkiye’ye, Türkiye siyasetçilerine, seçmenlerine, bürokrasiye anlatmak” olarak yeniden formüle etmek gerekiyor.

İnsan merak etmeden duramıyor, CHP genel başkanı Özgür Özel Türkiye’nin hangi haklarını Avrupa’da savunacak acaba?

Mesela, Özgür Özel Avrupa başkentlerinde, Brüksel’de yargının işleyişinin Avrupa’dan göründüğü kadar da korkutucu olmadığını mı anlatmaya çalışacak, bugün için durum pek parlak olmasa da bu durumun geçici olduğunu mu savunacak?

Mesela, Yargıtay’da Anayasanın çok sarih maddelerini görmezden gelen, Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulamayan hakimlerin varlığının söz konusu olmadığını mı söyleyecek**?  

Mesela Özgür Özel Avrupa başkentlerinde Avrupalı siyasetçilere Türkiye’nin 146 ülke içinde hukuk devleti endeksinde 117. sırada gösterilmesinin Türkiye düşmanlarının bir işi olduğunu mu savunacak?

Mesela, Özgür Özel, önlerinde siyasi engel olmayan üç temel AB müzakere dosyasının, Kamu alımları, Sosyal güvenlik ve Rekabet dosyalarının Türkiye tarafından rant kollama gayretleri nedeniyle açılmamasında CHP’nin suskunluğunu mu savunacak?

Bu “meselaları” uzatmak, sayfalarca yazmak mümkün ama zaten bu konular yine çok muhtemelen okurlar için yabancı değil, sorunun Özgür Özel’in siyasetçi olarak konuyu diplomatik bir üslup ile AB başkentlerine anlatmak olmadığını görmek, tam tersi AB sürecini içeriye anlatmak, içerideki direnç odaklarıyla siyaseten kavga etmek olduğunu anlamak bilmek.

İşin en özü herhalde Türkiye’nin AB sürecinin bir dış politika konusu olmadığını, konunun bir iç politika mücadelesi olduğunu anlamak.

Şeytan dürtüyor insanı bazen ve aklıma 2004, 2005, 2006 senelerinde CHP büyüklerinin AB konusunda “AB’ye girmeye karşı değiliz ama en azından onurumuzla girelim” değerlendirmeleri geliyor, sanki AB bütünleşmesi sürecinde ilk kurucu altı ülke dışında sürece sonradan katılan İngiltere, İspanya, Portekiz, İsveç, Danimarka, Finlandiya, Yunanistan, Avusturya gibi ülkeler AB’ye onurlarından taviz vererek girmişler gibi.

CHP ve genel başkan Özgür Özel neden mesela Dışişleri Bakanlığı AB Başkanlığı sayfasındaki 2021-2023 Ulusal Eylem Planında müzakere dosyalarının 1,2,3,4,6 diye gittiğini, 5 numaralı dosyanın sehven (!!!!!) atlandığını, bu unutulan dosyanın kamu alımları dosyası olduğunu mesele yapmıyor da neden Avrupa’ya Türkiye’nin haklarını anlatmak derdinin peşinde, neden 2023 sonrası için bir Ulusal Eylem Programının hala açıklanmadığını dert etmiyor, sormuyor? 

Esas, Dış işlerine ve tabii Saray’a AB’yi anlatmak lazım değil mi?

Özgür Özel önce bunu yapmalı bence.       

*Bu yazıyı yazdığım dakikalarda bir ekranda Orban’ın AB ve NATO’nun kendisini ve ülkesini çok da bağlamadığını söyleyen bir haber var, habere ek olarak da Orban’ın Erdoğan’a düzdüğü methiye var. 

** Bu da, ne yalan söyleyeyim, imkansız gibi değil çünkü benim anlamaktan aciz olduğum nedenlerden CHP yönetimi ve Özgür Özel, yukarıda değindiğim Yargıtay faciası sonrası Ankara-Tandoğan’da yapmayı planladığı “Anayasaya saygı” mitingini önce erteledi, sonra da unutturmaya çalışıyor sanki.