Fotoğraf: Yaşam için Yaşa İnsiyatifi.

Bu pazar seçim olsa iktidar düşer

Reform diye yutturulan yargı paketi de, hayvan katliamı yasası da, asgari ücrete yapılmayan zam da, iktidarın altında kalacağı çığın parçaları

ASLIHAN GENÇAY

16.07.2024

Sokak hayvanları katliamına beş var. “Hayvanları koruma kanununda değişiklik yapılmasına dair kanun teklifinin” görüşülmesine, yarın TBMM Tarım, Orman ve Köyişleri komisyonunda başlanacak. Katliam yasasının yürürlüğe girmesi, gün meselesi. 

9. yargı paketi ise meclis adalet komisyonunda görüşüldü. İçinde; halka, cezaevlerindeki hasta mahpuslara ya da ağır tecrit uygulamalarına dair hiçbir düzeltici madde ve reform bulunmayan yeni paketle sadece toplum üzerindeki denetim ve cezalar daha da ağırlaşacak. Kitlelerin beklentisinin hiç dikkate alınmadığı pakete göre; mesela şüpheli görüldüğünde şirketinize kayyım atanabilecek. Yine “aile kurumunu koruma” adı altında, kadın evlendiğinde, direkt eşinin soyadını almak zorunda bırakılacak. 

Öte yandan milyonları ilgilendiren asgari ücrete, kuruş zam yok ama onun dışında her şeye zam var.

Bu üç başlık altında yaşanan gelişmeler; Ak Parti ve MHP iktidarının tam anlamıyla halktan koptuğunu, halkın sesinin asla ve kata Beştepe’ye ulaşmadığını, bu partilerin çeşitli düzeylerdeki kadrolarının da, 22 yıllık süreç içerisinde itinayla kastlaşıp zenginleştikleri için, halkla uzaktan yakından bir bağlarının kalmadığını açık seçik göstermekte. Pervasızca, vicdansızca planlanan hayvan katliamı yasasını ve trajik yargı paketini meclise getirenler, ne halkın feryatlarını kale alıyor ne de milletvekillerinin itirazlarını. Bu anlamsız rahatlıklarının kaynağı ise öncelikle, halkı “nasıl olsa unuturlar, ses çıkarmazlar, alışırlar, susarlar…” şeklinde küçümsemeleri elbette. Oysa tersine, hal böyleyken eğer bu Pazar seçim olsaydı, iktidar kesinlikle düşerdi.

Katılımcı demokrasinin k’sının dahi olmadığı ülkemizde, öfkesi ve bastırılmışlığı giderek artan kitleler; sıkıştıkları cendereden kurtulup sokağa çıkmaya korksalar da o sandığa gidip, hayvanları öldürmek isteyenlere, bomboş bir yargı paketini reform diye yutturmaya çalışanlara, en temel ihtiyaçlarından kıssalar da asgari ücretle geçinemeyen milyonlara dalga geçer gibi tasarruf öneren ve batan ekonominin faturasını ödemeyi dayatanlara, kendi lüksleri ve yolsuzluklarından ise zerre feragat etmeyenlere, dersini verecektir. Halka saygısı olmayana, halkın fikrini, talebini dikkate almayana, halk da saygı duymayacak, zamanı geldiğinde onları elinin tersiyle süpürüp atmasını bilecektir.

Bu saatten sonra, ne terör masalları ne de hamaset ve büyük Türkiye sloganları, uyutabilir çaresiz milyonları. Zira soluk almak için hiçbir kanalı kalmayanlar; boğuluyorlar, çok öfkeliler ve sokaktaki hayvanları, cezaevindeki yakınlarını ölüme terk etmemekte, ailelerini açlık sınırında yaşatmayı reddetmekte kararlılar.

Muktedirlerin fildişi kulelerinden nasıl görünüyoruz veya kendilerini nasıl kandırıyorlar bilemeyiz ama halkın nabzı ve gündemi bunlar. Halka hizmetle yükümlü tüm siyasetçiler de halkın gündemine saygı duymayı, taleplerini dikkate almayı öğrenmek zorundalar. 

Lakin görüyoruz ki ülkemizde iktidarı isteyen bir muhalefet ve işlevsiz vekillerini, göstermelik meclis aksiyonlarına alet etmemekte kararlı bir siyaset biçimi yok. İktidarın zannettiği üzere, halkın geri zekalılığı ya da kabullenmişliğinden değil, muhalefetin yetersizliği ve statükolarını kaybetme kaygısı nedeniyle hükümdarlıkları devam ediyor. 

ÖHD’den cezaevleri raporu

Bomboş bir yargı paketi meclis komisyonunda görüşülürken, Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) Ankara Şubesi, İç Anadolu bölgesindeki çeşitli cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerine dair raporunu açıkladı.

Cezaevleri gündeminden uzak kalanlar ve itinayla uzak durmaya çalışanlar için belirtelim; raporda yer alan bilgiler, tam anlamıyla b sınıfı bir korku filmini andırıyor.

Mahpuslar ve mahpus ailelerinin başvuruları, cezaevlerinden gelen mektuplar ve basına yansıyan hak ihlali haberleri üzerine, 2024 yılının ilk altı ayında İç Anadolu bölgesindeki cezaevlerini ziyaret eden ÖHD’nin raporunda; Sincan 1 no’lu Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumu (YGC), Sincan 2 no’lu YGC, Sincan 1 no’lu F Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu (CİK), Sincan 2 no’lu F Tipi Kapalı CİK, Sincan Kadın Kapalı CİK, Kırşehir YGC, Kırşehir S Tipi Kapalı CİK, Yozgat 1 no’lu T Tipi Kapalı CİK, Yozgat 2 no’lu T Tipi Kapalı CİK, Çorum L Tipi Kapalı CİK, Sungurlu L Tipi Kapalı CİK, Eskişehir H Tipi Kapalı CİK, Kırıkkale F Tipi Kapalı CİK, Afyon T Tipi Kapalı CİK, Bolvadin T Tipi Kapalı CİK ve Karabük T Tipi Kapalı CİK’te kalan mahpusların yaşadıkları koşullara dair anlatımları yer alıyor.

Anlatımlardan anlaşıldığı üzere mahpusların her günü, bir eziyetle, hak gaspıyla ya da saldırı beklentisiyle geçiyor. Tekrar görüyoruz ki, cezaevleri koca bir insan öğütme merkezine dönmüş durumda. Oralardan tek parça ve sağlıklı çıkmak ise neredeyse imkânsız. 

Raporda öne çıkan hak gaspları ve sorunlar ise şöyle:

> Ağır hasta mahpusların tahliye edilmemesi,

> Mahpusların hastane sevklerinin, ağız içi araması, kelepçeli muayene gibi insanlık onuruna aykırı dayatmalarla engellenmesi,

> Çıplak arama dayatması,

> Kurum sularının çamurlu akması ve hijyen sorunları,

> Disiplin cezalarının, keyfi olarak uygulanması,

> Keyfiyete dayalı bir  “iyi hal” baskısı yapmak suretiyle mahpusların koşullu salıverilme ve denetimli serbestlik haklarının engellenmesi,

> Yüksek güvenlikli Y tipi ve S tipi cezaevlerinde uygulanan ağır tecrit,

> Mahpusların özel alanlarının dahi kameralarla izlenmesi,

> Koğuşlarda, gece geç saatlerde yapılan baskın aramalar,

> Mahpusların kitap ve yayın haklarının engellenmesi,

> Kürtçe konuşma ve Kürtçe kitaplara özel bir baskı uygulanması ve mahpuslara soruşturmalar açılması,

> Pek çok cezaevinde infaz koruma memurları tarafından mahpuslara keyfi dayatma ve işkence uygulanması…

ÖHD ayrıca; Anayasa mahkemesi ve AİHM’in vermiş olduğu ihlal kararlarının gözetilmesi, cezaevi koşullarının uluslararası sözleşmelere uygun hale getirilmesi, hasta mahpusların tahliyesi, sağlık hakkının engellenmemesi, tecride, çıplak aramaya, onur kırıcı ve insan haklarına aykırı tutumlara son verilmesi başta olmak üzere, taleplerini de sıralıyor raporda.

Tuncay Özkan örneği 

Rapor ve talepler, yetkililer tarafından kale alınacak mı? Sanmıyoruz. Hatta sadece iktidar partileri değil, muhalefet de raporda yer alan hak gasplarını ve talepleri maalesef ki umursamayacak.

Lakin hatırlatalım, bu ülkede her daim hak gasplarına, onursuz dayatmalara direnen, mücadele eden ve bedel ödeyenler var olduğu için bugün elini sıcak sudan soğuk suya sokmadan tuzu kuru yaşayanlar, zararsız konuların dışına çıkmayıp fildişi kulelerden komut vererek şov yapanlar, halen “muhalif” etiketiyle varlığını sürdürebiliyor. Hatta bu sahte kimliği, geçim kapısı haline dahi getirebiliyorlar. Eğer bugün cezaevlerinde eziyet gören ve direnenler olmasaydı, çıta düşecek ve onların yerinde, her gün sosyal medyada “muhalifim ben ya” konseptli fikir üretip poz kesenler olacaktı. Fakat yavaş yavaş sıra onlara da gelecek zira neydi? Korkunun ecele faydası yoktu.

İşte o zaman mümkünse bizden (en azından benden) yardım ve duyarlılık beklemesinler. En doğrusu; baskı ve azap dolu yıllarda yaşayacaklarını, zamanında yedikleri hurmaların sonucu olarak değerlendirmeleri ve sürekli kaçtıkları radikal iç hesaplaşmalarını bu sayede yapmaları olacaktır. Kahin değiliz belki ama tarihin ve siyasetin gidişatında, dediklerimizin çıkmadığı da nadirdir.

Örneğin; 19 Aralık 2000’de yapılan “Hayata Dönüş” operasyonları öncesinde, katliama doğru adım adım gidilir, kamuoyu bu fikre alıştırılırken, yolu döşeyenlerden biri de Tuncay Özkan’dı. Özkan, parlak dönemlerindeyken çalıştığı gazetede, F tipi cezaevlerini “yeni bir anlayış, adaletin simgesi, lüks otel odaları” diye niteleyerek öven yazılar yazmıştı.

Sonra keser döndü sap döndü, bir de baktık Tuncay Özkan “beş yıldızlı otel odasına” benzettiği bu hücrelere kapatılıverdi! Ardından ailesi ve avukatları aracılığıyla tecridi, cezaevi koşullarının ağırlığını, yaşadığı baskıları bangır bangır anlatır, kamuoyundan destek bekler oldu. İşte bu anekdot, herkesin aklının bir köşesine yazılmalı. Hayat böyle.

Bahadır Yenişehirlioğlu’nun şüpheli raporu

Eşikte bekleyen hayvan katliamı yasasına ise AK Partili pek çok milletvekilinin de karşı olduğunu ve sokak köpeklerinin öldürülmesini istemediğini belirtelim. Yine Ak Parti’nin yaptırdığı anketlere göre, seçmeninin sadece yüzde ikisinin köpeklerin öldürülmesini onayladığı biliniyor. Geriye sadece sosyal medya trollerinin ve birkaç niteliksiz ismin köpürtmesi kalıyor.

Ak Parti grup başkan vekili ve Manisa milletvekili Bahadır Yenişehrlioğlu, 2 Haziran 2024’te Ak Parti’nin Kızılcahamam kampında; “bakanlar, siyasetçiler, akademisyenler, sivil toplum kuruluşları, hayvanseverler, sanatçılar, basın mensupları ve kanaat önderleri” ile görüşerek “başıboş ve saldırgan köpek sorununa” ilişkin bir çalışma yaptığını, konuya dair rapor hazırlayacağını duyurmuştu.

12 Haziran 2024’te ise raporunu bitirerek, Ak Parti grup başkanı Abdullah Güler ile Tarım, Orman ve Köyişleri komisyonu başkanı Vahit Kirişçi’ye sunduğunu bildirdi. Baştan ölü doğan, münferit vakalardan yola çıkarak iddialı genellemelere varan, yaşam hakkı gibi tartışmasız bir konuya fütursuzca saldırabilen bu rapor, şimdi hayvan katliamı yasa taslağının dayanağı yapılmaya çalışılıyor.

Bahadır Yenişehirlioğlu, raporu hazırlarken “bakanlar, siyasetçiler, akademisyenler, sivil toplum kuruluşları, hayvanseverler, sanatçılar, basın mensupları ve kanaat önderlerine” danıştığını söylese de yasa teklifinin duyulduğu günden bu yana hayvan katliamını onaylayan bir hayvansever, sanatçı veya kanaat önderine rastlamadık. Tersine STK’lar, sanatçılar ve akademisyenlerin çoğu, yasa teklifine karşı çıktı ve alternatif öneriler, yöntemler sundular.

Peki, Bahadır Yenişehirlioğlu kimlerle görüştü ve neyi nasıl rapor etti? Konu kapsamında yeterli nitelik ve donanıma sahip olduğuna kim karar verdi? Ona bu yetkiyi kim verdi? Yenişehirlioğlu, bugün tüm ülkeyi meşgul eden ve vicdan sızlatan yasa teklifine dayanak yapılan şu raporunu kamuoyuyla bir paylaşsın da, kitleler de öğrensin “kolektif bilimsel tezleri” Bekliyoruz!

Hayvan da bizim, çocuk da!

Katliam yasasına can siperane destek veren bir kesim ise sokak hayvanlarının öldürülmesine karşı çıkanları, ısrarla ve inatla çocukları sahiplenmemekle itham etmeye çalışıyor. Oysa bu ülkede çocuklar istismar edilirken, tecavüze uğrar, şiddet görürken, onlara sahip çıkan ve savunanlar da bugün sokak hayvanlarının yaşam hakkı için mücadele edenlerdi. Üzgünüz, buradan onlara ekmek çıkmaz.

Bu ithamların sahipleri açıklamalılar; şimdiye kadar hangi çocuk istismarına, çocuk gelin vakasına, tarikatların elinde metalaştırılan çocuklara, cezaevlerindeki çocuklara ve sömürülen çocuk işçilere sahip çıkmışlar? Bu konularda ne söylemiş, ne yapmışlar?

Bugün sokak hayvanlarının katlini isteyenler, aynı Gazzelilere saldıran İsrail’e benziyorlar. O kadar vicdansız, saygısız, bencil, umursamaz ve şımarıklar. 

Tam da bu yüzden eğer katliam başlayacaksa hayvanları korumak için aynı Filistinliler gibi direnilmeli, hayvan koruma meclisleri oluşturulmalı, gece gündüz vardiyalı nöbetler tutulmalı. Bunlar yapılmadıkça, sadece sosyal medyada ileti yazmakla yetinen hiç kimse, hayvanların katlini engelleyemez. Herkes elini taşın altına koymalı.

Ve unutulmamalı ki bu halk, zalimlere; saygıyı, barış içinde bir arada yaşamayı, sevmese de tahammül etmeyi, haddini bilmeyi, ülkenin babasının malı olmadığını, yetkililerin de halkın sahibi değil hizmetkarı olduğunu öğretecek kadar güçlü hâlâ. Bugün ya da yarın ama mutlaka; herkese öğretecek, halka rağmen her istediklerini yapamayacaklarını.

Sonuç olarak; yargı paketi de, hayvan katliamı yasası da, asgari ücrete yapılmayan zam da, iktidarın altında kalacağı çığın parçaları. Tekrarlayalım; bu Pazar seçim olsa iktidar düşer. Tartışmasız.

Etiketler: