İlhan Sami Çomak: Ben iyiyim. Güçlü ve ayaktayım

İlhan Sami Çomak’ın tahliyesini “erteleme” kararı veren kurul 30 yılda “ıslah” olmamış İlhan’ın üç ayda “ıslah” olabileceğini mi düşünüyor acaba?

CAFER SOLGUN

23.08.2024

Beni iyi dinle, ey şimdi!

Ben ki hey, tüm çiçeklerin umuruyum

Nil’den geçerim. Çölden Arap’tan geçerim

Fırat ve Dicle tutarsa beni

– Kan, bilirsin, bir tadın da adı olur –

Beni bir göz gibi beklemeye yaz

Çünkü gitmek şiir yollar düzyazı

Ve ben babamın bir kardeşi olurum

Acıyı muska gibi gövdemde taşıyarak –İlhan Sami Çomak

Okumuşsunuzdur haberi: 20 Ağustos günü, şair, yazar ve “kıdemli” mahpus İlhan Sami Çomak 30 yıllık cezasının infazını tamamlamış olarak hapishaneden çıkacakken, ailesi İlhan’ı almak için hapishanenin yolunu tutmuşken, medya jargonuyla bir “son dakika” gelişmesi oldu ve İlhan’ın tahliyesi cezaevinin İdare ve Gözlem Kurulunun “oy birliği” ile aldığı karar sonucu üç ay ertelendi. 

Hapishanelerde, cezaevi müdürünün başkanlığında cezaevi tabibi, psikiyatrist, psikolog, öğretmen, infaz koruma baş memuru gibi hapishane idaresinde görevli kişiler tarafından oluşturulan bu İdare ve Gözlem Kurulları, daha çok siyasi mahpuslara yönelik kararlarıyla gündeme geliyor. Ağır disiplin cezalarının yanı sıra özellikle ve esas olarak cezasının infazı tamamlanan mahpusların tahliyesini erteleme kararlarıyla…

Silivri’de bulunan Marmara 5 Nolu Kapalı Cezaevinden tahliye olacak iken bu kurulun gadrine uğrayan İlhan Sami Çomak’ın durumu “ilk” değil ve bu gidişle “son” da olmayacak.

Bu kurulların görevi, ilgili yasada özetle, hükümlülerin “gözlem ve gelişimlerinin” değerlendirilmesi, risk değerlendirme raporları hazırlanması, bu amaçla hükümlülerle mülakat yapılması olarak tanımlanmış. Bu çerçevede mahpuslara çeşitli disiplin cezaları verilmesine karar verebiliyor. En önemlisi ve ağır olanı da, tahliyelerini erteleyebiliyor… 

Bu kurullar neyi, neye göre “gözlemliyor” ve “risk değerlendirme raporları” hazırlıyor, cezalar verebiliyor, tahliyesi gereken mahpusları “içeride” tutmaya devam edebiliyorlar? 

Meseleye yabancı olanlar, muhtemelen bu soruya “ıslah olup olmadığına bakıyorlar” diyeceklerdir. Gerçekten de öyle; ölçüleri “ıslah” olup olmadığı. Peki “ıslah” olmak ne demek? Bu, tamamen sübjektif bir ölçü ve kurulların bunu anlamlandırma biçimleri, çoğu zaman “pişman mısın?” diye sormak oluyor. “Pişmanım” derse, herhalde “ıslah” olduğuna kanaat getiriyor ve cezasını tamamlamış mahpusların tahliyesine engel olmuyorlar, lütfedip! 

Bu soruya bekledikleri yanıtı vermeyen mahpusları ise “ıslah olmamış” şeklinde değerlendiriyor ve tahliyelerini haksız biçimde ertelemeyi vazife belliyorlar. Örneğin, geçtiğimiz Mayıs ayında 30 yıllık cezasını tamamlayıp bulunduğu Antalya S Tipi Kapalı Cezaevinden salıverilmesi gereken Nurettin Çelebi, kendisine yöneltilen bu soruya “Ayıp değil mi bu soruyu soruyorsunuz!” şeklinde tepki gösterdiği için tahliyesi 6 ay ertelendi…

Son birkaç yıldır peş peşe 30 yılın ardından “tek parça” halinde dışarı çıkan çok arkadaşım oldu. Neyse ki diyelim, herkese sormuyorlarmış o “ayıp” soruyu. Tamamen keyfi bir durum söz konusu yani.

Çok açık ki, “pişman mısın?” diye sorarken kast ettikleri kişinin kimseyi ilgilendirmemesi gereken iç dünyası ile muhasebesi değil; devlete biat ettirmek, boyun eğdirmek. “Pişman” ettikleri insanları, kişilikleri yerle bir edilmiş, değerleri çiğnenmiş, onurları zedelenmiş birer zavallı haline getirmek, bu şekilde toplum içine yollamak. Arzuladıkları “ıslah” olmuş eski mahpus tipi böyle bir şey; bu şekilde toplum içinde “devlete karşı gelmenin sonu budur” dercesine dolaşsınlar. “Cezaları” hiç bitmesin…

Asıl mesele; cezasının infazı tamamlanmış olmasına karşın tahliyesini engellemek, ertelemek.  Bir “suç” işlediğiniz iddiasıyla tutuklanıyorsunuz, yargılanıyorsunuz ve neticede, haklı veya haksız o ayrı bir konu, bir mahkeme tarafından cezaya çarptırılıyorsunuz. Temyiz, yargıtay derken hükümlü oluyorsunuz. Dediğim gibi, bu süreçlerin adil olup olmadığı, haklı haksız meselesi ayrı bir tartışma konusu. Bu süreçlerde muhatabınız mahkemeler, yani yargı kurumları; savcılar, yargıçlar, avukatlarınız. Bir hukuki prosedür söz konusu. Bunu bilmek için hukuk hatmetmiş olmak gerekmiyor: “Suç” ve “ceza” yasalarla tanımlanmıştır, somuttur, maddi delil ve kanıtlara dayanmalıdır  ve tamamen bağımsız olması gereken yargı ile ilgilidir. Başka hiçbir kurumun, “suç” tanımı yapmak ve “ceza” vermek hakkı, yetkisi yoktur. Normalde…

Ceza ve infaz kurumları, yani hapishaneler ise, adı üzerinde, tutukluluk süreci bir yana, hakkınızdaki hükmün infazı, yani uygulanması ile yükümlüdür. Bu kurumlarda şu veya bu nedenle disiplin cezalarına çarptırabilirsiniz; ama sizi cezanız bittiği halde özgürlüğünüzden alıkoyma, “ıslah olmamış” gibi sübjektif değerlendirmelerle tahliyenizi erteleme, engelleme hakları yoktur. Olmamalıdır. 

Bu kurullar bu tür kararlarıyla düpedüz kendilerini mahkeme yerine koyuyorlar. Soyut, yoruma açık, hatta yasal dayanağı olmayan sübjektif ölçülerle insanların ve onların ailelerinin, yakınlarının hayatlarıyla oynuyorlar… 

“Yasal dayanağı olmayan” diye boşuna demiyorum: İnfaz yasasında, “pişmanım demeyenleri bırakmayız” diye bir hüküm mü var? Olacak şey değil! 

İlhan’ın tahliyesini neden engellemişler?

İlhan Sami Çomak’ın tahliyesini “erteleme” kararı veren kurul 30 yılda “ıslah” olmamış İlhan’ın üç ayda “ıslah” olabileceğini mi düşünüyor acaba? Ahmet Kaya’dan ilhamla; nereden baksanız tutarsızlık, nereden baksanız ahmakça…

İlginç olan, kurul bu üç aylık erteleme kararını verirken, herhangi bir olumsuzluktan da bahsetmiyor. Mesela, “Hükümlünün hakkında düzenlenen raporlarda genel olarak olumsuz bir durum yok ise de” deniyor. Devamla, birtakım tumturaklı ama anlamsız cümlelerin ardından, özetle, “…koşullu salıverilmesi hususunda iyi halli olmadığı değerlendirilmiştir” buyurmuşlar! (Haberin tamamına bakmak isterseniz: https://www.evrensel.net/haber/526063/ilhan-sami-comakin-tahliyesine-keyfi-erteleme )

Bu “iyi hal” saptamasında da duralım biraz. Mahpusun “iyi halli” olup olmadığını anlamak için “gözlemledikleri”, “değerlendirmeye” tabi tuttukları “kriterler” arasında bakın neler var: Kütüphaneden kitap alıyor mu? Kaç kitap almış? (Kütüphanede ilginizi çeken kitaplar yoksa ne olacak? Dışarıdan getirtilen kitaplar sınırlı) Zaten “kotalı” olarak verilen suyu tasarruflu mu kullanıyor yoksa tasarruf etmeyi önemsemiyor mu? Hapishanede düzenlenen etkinliklere katılıyor mu? (Etkinlik filan düzenlendiği yok aslında ama olsun) Görüşçüleri geliyor mu? Yaptığı görüş sayısı kaçtır? (Aileniz bulunduğunuz hapishaneye uzak bir yerde yaşıyorsa, sağlık sorunları varsa ya da ekonomik nedenlerle görüşünüze gelemiyorsa gibi hususlar kurulun umurunda değil!)…

Muhtemelen İlhan Sami Çomak için, “Çok okuyor, çok yazıyor, onun yazı ve mektuplarını okumaktan gözlerimiz bozuldu” gibi bir “kriter” icat etmişlerdir, şiirlerini de sevmiyorlardır kesin… Mümkün…

İlhan bu üç aylık “yargısız infaz” cezasına cevaben; “Ben iyiyim. Güçlü ve ayaktayım. Siz de güçlü olun. Burdan başı dik çıkacağım, önemli olan budur” dedi. Önemli olan budur gerçekten de: İyi olmak, güçlü olmak, başı dik olmak…

*** 

İlhan’ın babası Cebrail Çomak’ın adliye koridorlarında çınlayan “adalet” çığlığı, Emine Şenyaşar’ın TBMM önlerinde “adalet” arayışı, Cumartesi Annelerinin Galatasaray Meydanında “kayıplarımız için adalet” direnişi, zorbaların kabusu, insanlığımızın yüzakıdır…