Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Yargıtay Başkanı Ömer Kerkez, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, CHP Genel Başkanı Özgür Özel. (soldan sağa)

Bir haftada dört batış haberi

Türkiye için bile çok fazla olan dört batış haberine bakıyoruz: Malazgirt’ten bir fotoğraf, “Milli Hukuk Sistemi” önerisi, Şanghay İşbirliği Örgütü ve CHP’den tüzük kurultayı

ESER KARAKAŞ

05.09.2024

Çok kısa bir süre içinde Türkiye dört batış hikayesi yaşadı, dördünü de tek tek anlatacağım.

Birincisi, Malazgirt Savaşı’nın (1071) 953. yıl dönümünde Ağlat’ta Selçuklu Mezarlığı’nda çekilen bir fotoğraf, çok açık söylüyorum, bu fotoğrafı gördüğümde ilk aklıma gelen şey, serbest çağrışım diyebilirsiniz, Çanakkale Boğazını geçerken gördüğünüz “Bir Yolcuya” şiirinin (Necmettin Halil Onan, Çakıl Taşları şiir kitabı, 1960) ikinci mısraının sonu oldu “bir devrin battığı yerdir”.

Fotoğrafta Cumhurbaşkanı var, Cumhur ittifakının küçük ortağı var, en küçük ortağı var, Savunma Bakanı var, iki kuvvet komutanı var ve bir de Hüda Par’ın başkanı var; aşağıya da, fotoğrafın hemen üzerinde, Hüda Par’ın parti programının “Mülkiyet ve miras hakkı” bölümünden bir alıntıyı aktarıyorum, alıntı Anayasanın laiklik ilkesine de Medeni Kanuna da açıkça aykırı, bir liberal demokrat olarak bir partinin programına böyle şeyler yazabilme özgürlüğünü de kabul ediyorum. Ancak bir törende laik bir devletin Cumhurbaşkanının yanına bu programın sahibini alarak (fotoğrafta en sağda) poz vermesi Türkiye için bile çok fazla, laik devletin sonunun ilanı gibi, bu birinci batış hikayesi.   

“Mülkiyet hakkı, varislerine miras bırakma hakkını da kapsar. Devlet bunu sınırlayamaz, kullanımını engelleyemez. Mirasın taksimi konusunda herkes aynı uygulamaya tabi tutulmamalı, her toplumun kendi inanç değerlerine, meşru örf ve adetlerine göre taksim yapabilmelerine imkân verecek şekilde düzenleme yapılmalıdır.”

BBP Genel Başkanı Mustafa Destici, Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Ercüment Tatlıoğlu, Hava Kuvvetleri Komutanı Ziya Cemal Kadıoğlu, Hüda-Par’ın Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu. (Soldan sağa) Ağlat, Selçuklu Mezarlığı. 25 Ağustos 2024. Fotoğraf: İletişim Başkanlığı.

***

İkinci batış hikayesi ise maalesef 2 Eylül Pazartesi günü 2024-2025 adli yılının açılışında Yargıtay Başkanı Ömer Kerkez tarafından yapılan o skandal konuşma ile yazılmaya başlandı, bakalım nerelere kadar gidecek.

Aşağıya o konuşma metninden evrensel hukuk ilkelerini savunan herkesin tüylerini diken diken eden bir bölümü aynen alıntılıyorum:

Kerkez’den “Milli Hukuk Sistemi” önerisi:

Yargıtay Başkanı Kerkez, Avrupa hukukuna uyum sağlamaya çalışmak yerine Avrupa ve dünya hukukuna yön veren “Milli Hukuk Sistemi” önerisinde bulundu.

Bu yönde yoğun çalışmalar yapılması gerektiğini vurgulayan Kerkez, “Bizler tarihimizle, kültürümüzle, karakterimizle ve adaletimizle nam salmış bir milletiz. Bu nedenle, hak kavramının tam olarak tecelli ettiği örnek bir anayasa ve buna uygun bir yargı ve hukuk sistemimizle dünyaya örnek olmamızın önünde hiçbir engel yoktur”.

Sayın okurlar, durum çok vahim değil mi?

Türkiye Avrupa Konseyinin kurucu üye ülkesi, AİHM’in yargı yetkisini kabul etmiş bir devlet, Anayasanın 90. Maddesi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi hükümleri kanunlarımızın üzerinde, AİHM Yargıtay kararlarını bozduğu zaman devletin gereklerini yapma mecburiyeti var ama bir Yargıtay Başkanı çıkıp “Avrupa hukukuna uyum sağlamaya çalışmak zorunda değiliz” gibi gerçekten anlamsız, korkunç ifadeler kullanabiliyor adli yıl açılışında; Yargıtay Başkanı olan zat-ı muhterem böyle konuşursa ülkede hakimlerin nasıl Anayasaya aykırı kararlar verebilme cüretini gösterebilecekleri çok güçlü ihtimalini düşünebiliyor musunuz?

Bu hakimlerden AİHM kararlarına uyumu (anayasal mecburiyet) nasıl bekleyeceğiz?

Aynı Yargıtay Başkanı milli hukuk sitemi gibi saçma sapan ifadeler de kullanabilmiş konuşmasında; Sayın Başkan, hukukun millisi olmaz, etkin ve adil bir hukuk sistemi demek evrensel kurum ve kuralların hukuk sistemi demektir; Başkanın konuşması da bana yine serbest çağrışımla “bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete”  deyimini hatırlattı, ne korkunç değil mi?   

Aşağıda Yargıtay Başkanının aynı konuşmada kullandığı başka bir cümle daha var, eski bir öğretim üyesi olarak, çok sayıda tez jürisine girmiş bir hoca olarak metin analizlerini iyi yapabilirim, Yargıtay Başkanı Ömer Kerkez bu cümlede de “hukuk sisteminin evrensel kurallara dayalı olmasının en doğru sistem olacağını” ifade etmektedir; Sayın Başkanda aynı metin içinde tutarlılık aramak da abesle iştigal oluyor galiba.      

“Çerçevesi önceden belirlenmiş, evrensel kurallara dayalı, bilgi ve çalışmanın öne çıktığı, liyakat temeline dayanan objektif bir sistemin her zaman en doğru sistem olacağını belirten Kerkez, “Doğruları yapmak, yanlışların hepsini bertaraf etmeye yetecektir.”

***

Üçüncü batış hikayesi, muhtemelen ilk ikisinin de zaten temeli, tek seçici Cumhurbaşkanının Türkiye’nin AB tam üyelik perspektifini Şanghay İşbirliği Örgütü ile mukayese etmeye kalkışması oldu. Buram buram bilgisizlik kokan bir benzetme ve mukayese idi, AB süreci çok boyutlu, üye ülkelerin vatandaşlarının “özgürlük, zenginlik ve güvenlik” üçlemesini hedefleyen bir perspektif, öbür tarafta da Çin, Rusya, Kırgızistan, Tacikistan, Kazakistan, Özbekistan, Afganistan, Moğolistan, İran, Hindistan ve Pakistan var, Belarus gözlemci üye; İnsan korku filim seyreder gibi oluyor değil mi? 

Ancak, Erdoğan ve Hakan Fidan sürprizlere açık bir ikili, Şanghay İşbirliği Örgütü gösterip BRICS’i verebiliyorlar; onların derdi bence ne Şanghay İşbirliği Örgütü ne de BRICS, Türkiye Avrupa Birliğinin dışında kalsın da ne olursa olsun, Maazallah, AB üyesi olursak, hatta tam üye olmadan bile müzakereler yeniden başlar ve kamu alımları dosyası müzakere gündemine gelirse en son Türk devletinin başına gelecekleri bir düşünebiliyor musunuz, elemtere fiş, kem gözlere şiş.  

Bu BRICS saçmalığını da Hakan Fidan’ın katıldığı Gymnich toplantısı sonrası Rusya üzerinden öğreniyoruz, bu da ayrı bir mesele ama biraz deve darb-ı meselini hatırlatıyor, “deveye sormuşlar, neden boynun eğri diye, nerem doğru ki” diye yanıt vermiş.

***

Evet, geçtiğimiz hafta üç batış hikayesi yaşandı, hepsi birbirinden beter, laik bir devletin Cumhurbaşkanı ve Hüda Par Başkanı aynı karede fotoğraf çekildiler. Hüda muhabbetlerini arttırsın, zaten arttıracak gibi de duruyor. Bir önceki cümlede Allah yerine eşanlamlı bir kelimeyi Hüda’yı kullandım, Hüda Par partisinin resmi ismi Hür Dava partisinin kısaltılmışı olan Hüda Par aynı zamanda Hüdanın yani Allah’ın partisini çağrıştırıyor nedense, yani Hizbullah’ı.

Diğer iki batış hikayesi ise Yargıtay Başkanının inanılmaz konuşması ile AB ilişkilerini düzeltmek, yani yeniden reformlara girişmek yerine AB’yi BRICS ile ikame etmeye çalışmak, Allah akıl, fikir versin demekten başka aklıma bir şey gelmiyor.

***

Gelelim dördüncü batış hikayesine.

İçinden geçtiğimiz kabus ortamında gerçekten demokratik hukuk devletine sahip çıkacak bir muhalefet partisi, yani bizde CHP, tek umut olmalı ve bu umut çok diri tutulmalı.

9 Eylül günü CHP bir tüzük kurultayı topluyor, önemli bir günden de ön seçim usulü.

Ve bu ortamda ana muhalefet partisi Genel Başkanı Sayın Özgür Özel “biz hep ön seçimden yana olduk, bundan hiç vazgeçmeyeceğiz ama ön seçim demek illaki de hakim denetiminde ön seçim demek olmayabilir, merkez denetiminde ön seçim de aynı sonuçları verir” diyebilmektedir.

İnsan neden aklını kaçırma raddesine geliyor, anlıyoruz değil mi?