Suriye’deki Anlaşma: Neden Tarihi?
Bu anlaşma, el Şara ve Abdi’yi, Suriye’nin “eş kurucu başkanları” veya daha mütevazı yorumuyla, geleceğin “Suriye’nin başkanı ve başkan yardımcısıymışçasına” bir role oturtuyor

17.03.2025
Tam Suriye’deki Alevilere yönelik katliamlar konuşuluyordu ki, birden bu gündemin yerini Suriye Demokratik Güçleri ve YPG ile Şam’daki Geçici Suriye Yönetimi arasındaki “sürpriz” anlaşma konusu aldı. Türkiye’nin iç ve dış politikasını ilgilendiren bu anlaşmanın orijinal metnini derinlemesine inceleyince; gerçekten ne anlama geldiği ve nasıl bir tarihi öneme sahip olduğu daha iyi anlaşılıyor.
Neden tarihi?
Bu anlaşma gerçekten de tarihi çünkü; öncelikle, Suriye’nin geleceğini belirleyecek en can alıcı müzakerelerin yol haritasını belirliyor. Söz konusu olan bir “kurucu anlaşma”. Bu “kuruculuğu” da, sadece konjonktürel bir “oyun kuruculuk” olarak okuyamayız: Etkisi daha geniş zamanlara yayılacak, “Yeni Suriye’nin” yönetim mimarisini çizecek bir “master planın” kuruculuğundan bahsediyoruz.
Dahası bu anlaşma, Yeni Suriye’yi şekillendirecek müzakerelerin iki ana aktörünü de sabitliyor: HTŞ liderliğinden Geçici Suriye Yönetimi’nin liderliğine yükselen Ahmet el Şara ve YPG’nin Komutanı Mazlum Abdi.
Diğer bir deyişle bu anlaşma, el Şara ve Abdi’yi, Suriye’nin “eş kurucu başkanları” veya daha mütevazı yorumuyla, geleceğin “Suriye’nin başkanı ve başkan yardımcısıymışçasına” bir role oturtuyor.
Öncelikle, anlaşma metninin Arapça orijinaline bakıldığında, aktin tarafları olarak sadece Ahmet el Şara ve Mazlum Abdi’nin adı geçiyor. El Şara’ya, “Reis” diye hitap edilirken, Mazlum Abdi için “Seyyid”/”Bey”dışında seçilmiş bir hitap yok.
Metnin hiçbir yerinde, örgüt veya organizasyon olarak SDG veya YPG’nin adı geçmiyor. Sadece, halk olarak “Kürtler” ve bölge olarak da “Kuzeydoğu Suriye” yani “Şimal Şark Suriye” sözcükleri geçiyor. Geçici Suriye Yönetimi ise, “İdaret el Devlet el Suriye” sıfatıyla tanımlanmış; yani “geçiciliğinden” arınarak “kalıcı ve kurucu bir devlet liderliğine” dönüşmüş. Tekrar vurgulayalım: bu akit, el Şara ve Abdi’yi, birbirlerinin kazanımlarını karşılıklı tanıma ve geleceği bunun üzerine bina etme yoluyla, Yeni Suriye’nin iki kurucu liderine dönüştürüyor.
Güncel olandansa, “zamansız” jargonların kullanılması, anlaşmanın “tarihi” bir metin olması için özellikle tasarlandığını düşündürüyor. YPG’dense, bugünün politik ve güvenlik tartışmaları ötesine geçen “Kürtler” atfıyla, geleceğe “ölümsüz” bir metin mirası bırakma amacı güdülmüşe benziyor.
Peki, bu yol haritasının can alıcı ve geleceği şekillendirecek başlıca hususları neler?
Pratik açıdan bakarsak, anlaşma ile oluşturulan yol haritasının en kritik noktası, 4. Madde. Bu madde, Türkçeye şöyle tercüme edildi: “Kuzeydoğu Suriye’deki tüm sivil ve askeri kurumlar, sınır kapıları, havalimanı, petrol ve gaz sahaları dahil olmak üzere Suriye devleti yönetimi altında entegre edilecektir”.
Türkçeye Fransızcadan geçen “entegrasyon”; “bütünleme, birbirine ekleyerek bütün haline getirme” gibi bir anlama sahip.
Anlaşmanın orijinalinde kullanılan, Arapça “دمج” (damj) fiili, “entegrasyon” olarak çevrilebilir – içerme, birleştirme gibi manalar içeriyor. Örneğin, şirketlerin birleşmesi veya toplumsal grupların içerilmesi için de bu fiil kullanılabilir. Fakat; “ضمن” (-ḍimna) edatıyla beraber kullanılınca –ki anlaşmada böyle–, birleşmenin “özü” koruyarak olacağını vurguluyor. Daha da açarsak; bir tarafın diğer tarafla birleşmesinde, “kendi içeriğini” ve “öz yapısını” koruyarak yan yana gelmesi, bir arada olması öngörülüyor.
Bu şekildeki bir çerçeveleme ve sözcük kullanımı, “Kuzeydoğu Suriye’deki”, yani metinde adı geçmeyen haliyle Rojava’daki YPG ve onun siyasi kanadı PYD’nin “entite”, sınırları ve yönetimi belli bir yapı olarak ön kabulüne işaret ediyor. Bu da demektir ki, Rojava’nın şimdiye kadarki “kazanımları” ve varlığı tanınıyor. Bu tanıma üzerine anlaşmanın inşa ettiği ise, askeri ve siyasi olarak YPG ve PYD’nin “özünü koruyarak”, Yeni Suriye’de bundan sonra oluşturulacak yapıların içinde yer alması.
YPG’nin kendini lağvetmesi, silahlarını bırakması gibi bir durum, perspektif öngörülmediği gibi; aksine, kendi kaderini tayin hakkını saklı tutulmuş oluyor.
Tek başına bile ele alındığında 4. Madde, “silah gücünün” aynı zamanda “siyasi güç” anlamına geldiği Ortadoğu coğrafyasında, YPG ve Rojava için bir garanti manasına geliyor.
Ancak, 4. Madde’ye daha da büyük anlam kazandıran anlaşmanın diğer bir bölümü: 2. Madde.
Bu madde de, Türkçeye şöyle çevrildi:
“Kürt toplumu, Suriye devletinde asli bir topluluktur ve Suriye devleti, Kürt toplumunun vatandaşlık haklarını ve tüm anayasal haklarını garanti eder.”
Arapça orijinale bakınca, “el Mujtama Kurdi asli fi el Devlet el Suriye” tabiri ile karşılaşıyoruz: “Kürt halkı, Suriye Devleti’nin asli unsurudur” şeklinde bir çeviri daha yerinde gözüküyor. 4. Madde’de olduğu gibi, edat kullanımı da anlam farkı yaratıyor. Nasıl 4. Madde’de “-dimna” edatı, “özü koruyarak yan yanalık” manasını getiriyorsa, 2. Madde de “فِي” (-fi) daha güçlü bir içerme, içinde yeri olma anlamını getiriyor.
- Madde’nin diğer bir özelliği de, Kürtlerin, Yeni Suriye’nin “asli unsuru” olarak tanınmasının, “destur” yani anayasa ve hukuk güvencesi altına alınması taahhütünü vermesi.
Tarihin virajını dönmek veya dönmemek
Bu anlaşmanın kısa vadedeki sonuçlarından ilki, 25 Şubat’ta gerçekleşen ve yeni Suriye anayasasının yazım sürecinin altyapısını oluşturacağı söylenen Ulusal Diyalog Konferansı’nın şimdiye kadarki çalışmalarını sıfırlaması. Bu Konferansa, sadece YPG veya PYD değil; Suriye’nin Kürt gruplarından kimse davet edilmemişti. Ankara’ya yakın isimlerin yer aldığı Ulusal Diyalog Konferansı, bu anlaşma sonrası çalışmalarına yeniden başlayacak veya yeni bir yapı oluşturulacak gibi gözüküyor. Benzer biçimde, Anayasa Komisyonu’nun başında, Mardin Artuklu Üniversitesi’nden Abdülhamit Alawak getirilmişti. O komisyonun yerine yenisinin kurulması veya yeniden şekillendirilmesi de artık kaçınılmaz.
Özetle, bu anlaşmanın incelikle örülen dili, tesadüfi veya alelacele, rastgele yazılmış değil: Yeni Suriye’nin yeni anayasasının ve tüm yönetim mimarisi ile devletin belirleyici çerçevesinin temelini akde nakşediyor.
Tüm bu sebeplerle, her bakımdan kurucu ve tarihi bir anlaşma; dolayısıyla da dönüm noktası ile karşı karşıyayız. Tarihi dönüm noktasının nasıl dönülebileceği (veya dönülemeyeceği), “oku yaydan çıkaran” bu dönüm noktasının ortaya koyduğu ve koyacağı zorluk ve fırsatlara nasıl yaklaşılacağı, önümüzdeki aylar ve hatta yıllar boyu sadece Suriye için değil, Türkiye’nin kaderi için de belirleyici olacak.