Hasta Mahpusların Cezaevi Çilesi

Bugün cezaevlerinde Mahir Polat ve tüm hasta mahpuslar, en temel, yaşamsal sağlık hizmetlerine ulaşmak için pek çok bürokratik engeli aşmak, uzun, yorucu ve bezdirici bir maratonu koşmak zorundalar. Hepsi risk altında

ASLIHAN GENÇAY

09.04.2025

İBB eski başkanı Ekrem İmamoğlu ve ekibine yapılan operasyondan sonra tutuklanan İBB eski genel sekreter yardımcısı Mahir Polat’ın sağlık sorunlarıyla birlikte, cezaevlerindeki hasta mahpusların durumu tekrar gündeme geldi.

Defalarca yazıp çizmemize rağmen hatırlatmakta fayda var; şu anda Türkiye cezaevlerinde 2.000’e yakın hasta mahpus bulunuyor. Bunlardan bir kısmının hastalıkları ise ağır ve kronik.

Hasta mahpuslardan bazılarına, hastane heyet raporları bulunmasına rağmen Adli Tıp Kurumu tarafından “cezaevinde kalabilir” şeklinde rapor verildi. Bir kısmı yine Adli Tıp Kurumu raporlarıyla R tipi cezaevlerine gönderildi, az sayıdaki hasta mahpus ise Adli Tıp “cezaevinde kalamaz” raporu verdiği halde, bu defa infaz savcılıklarının “toplum için tehlikeli” kararı nedeniyle tahliye edilmedi.

Hasta mahpus derken bakın, tekerlekli sandalye kullanan, kanser tedavisi gören, ağır kalp ve tansiyon rahatsızlıkları bulunan ya da çok yaşlı mahpuslardan bahsediyoruz.

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, ısrarla cezaevlerindeki hasta mahpusların devlete emanet olduklarını ve iyi bakıldıklarını söylüyor. Belirtmek gerekir ki cezaevlerinde çalışan infaz koruma memurlarının (İKM) çoğuna “suçuna bakılmaksızın tüm mahpuslar devlete emanettir” bilgisi veriliyor elbette, lakin yeterli mi?

Hasta mahpusun yaşam maratonu

Mesela kalp hastası bir mahpusu ele alalım, hastaneye gidebilmek için önce kurumda bulunan revire dilekçe yazmak zorundadır. Tabii dilekçe yazmasına rağmen aynı gün revire çıkamaz zira cezaevleri çok kalabalık olduğundan, koğuşların veya blokların ayrı ayrı revir muayene günleri vardır. Hastanın kaldığı koğuşun revir günü geldiğinde, hasta revir doktoru tarafından çağrılır ve muayene edilir. Ancak revir doktoru uygun görürse hastanın hastane sevki yapılabilir. Eğer bu cezaevi bir kampüs içindeyse (mesela Silivri ve Sincan gibi) mahpus önce kampüs içindeki polikliniğe sevk edilecektir.

Hastanın poliklinik sevki için öncelikle ringlerin ve cezaevi dış güvenliğinde görev alan askerlerin hazır olması gerekir, yani revir doktorunun yönlendirdiği sevk hemen gerçekleşmez. En az birkaç gün sonra hasta, önden kelepçeli olarak kapalı ve havasız bir ring aracıyla kampüs içindeki polikliniklere götürülür. Bazı cezaevlerinde otobüs tipi büyük ve pencereli ring araçları vardır ki bu ringlerde yapılan yolculuk, daha insani koşullara sahiptir. Poliklinikte muayene olan hasta, eğer poliklinik doktoru uygun görürse tam teşekküllü bir hastaneye, üniversite veya şehir hastanesine sevk edilir.

Hastanın hastane sevki de hemen yapılmaz. Aynı hastaneye gidecek diğer mahpusların sayısına uygun ring ayarlanması ve yine askerin hazır olması gerekmektedir. Tüm koşullar sağlandığında hasta, önden kelepçeli olarak küçük ve havasız bir ringde hastane yolculuğuna başlar. Cezaevleri genellikle şehir dışına inşa edildiğinden hastane yolculuğu, en az yarım saat sürecektir.

Hastaneye varan hasta, askerler ve İKM’ler eşliğinde doktor muayenesine götürülür. Elindeki kelepçe muayene esnasında çıkarılmaz. Eğer hasta kelepçeli muayene olamayacağını, bunun insan haklarına aykırı olduğunu belirtirse muayene gerçekleşmez ve hasta cezaevine geri götürülür. Muayene olduğu takdirde gerekli tahlil ve tetkiklerden sonra hasta, yine en az yarım saatlik bir yolculukla ve kapalı ringde elleri kelepçeli olarak cezaevine geri götürülür.

Doktor, hasta için bir reçete yazdıysa bu ilaçlar mahpusa hemen ulaşmayacaktır. Revirde görevli olan İKM’ler, ilaçları temin ettikten sonra hastaya verecekler, bu da en az iki gün sürecektir.

Kısaca tüm bu maraton; uzun yolculuklar, kapalı ve havasız ringler, hastayı daha da hasta edecek, çoğu mahpus o günün sonunda bir daha hastaneye gitmek istemeyecektir.

Acil durumlarda acil müdahale var mı?

Mevzuata göre tüm cezaevlerinde bir revir ve revir doktoru bulunur. Aynı zamanda ilkyardım eğitim almış İKM’ler de cezaevlerinde görev yaparlar.

Mesai saati dışında, mesela gece saatlerinde hasta bir mahpus fenalaşırsa önce koğuş kapısındaki butona basmak zorundadır. Gece basılan buton, İKM’ler tarafından genellikle duyulmaz veya mazgal oldukça geç açılır. Hastanın durumu acilse koğuşun demir kapısına vurmak ve olabildiğince çok ses çıkartmak elzemdir.

Koğuş mazgalını açan İKM’ye acil durum söylenir fakat İKM’nin kapıyı açma yetkisi yoktur. Mahpusun durumunu yetkili vardiya memuruna iletir. Eğer yetkili memur onay verirse kapı açılır ve sağlık memuru tansiyon aleti veya ateş ölçerle koğuşa girer. Memur hastanın durumunun aciliyeti hakkında ikna olursa koğuşu kapatıp giderek lojmanda kalan revir doktorunu arar, revir doktoru cezaevine gelir ve hastayı kontrol eder. Eğer revir doktoru da hastanın durumunun ciddiyetine kanaat getirirse 112’yi aramak için yetkili müdüre ulaşılır ve ancak müdür onaylarsa 112 acil servis aranarak cezaevine çağrılır. 112’nin şehir dışındaki cezaevine ulaşması ise en az yarım saat sürer.

Hasta, 112 görevlileri tarafından muayene edildikten sonra eğer görevliler, hastaneye götürülmesini gerekli görürse İKM’lerin müdürü tekrar arayarak izin alması gerekmektedir. Müdür izin verdikten sonra bu defa dış güvenliğin hazırlanması beklenecektir. Hasta mahpusun kaçma tehlikesi olabilirmiş gibi uzun süre asker beklenir. Asker de hazır olunca hasta, İKM’ler ve askerler eşliğinde 112 ambulansıyla hastaneye götürülebilir.

İşte bu maraton, hem cezaevlerinin şehir dışına konumlanmış olması hem de bürokratik işleyiş trafiği nedeniyle saatler sürebilir.

Tüm bu zaman zarfında kalp krizi geçiren veya tansiyonu aşırı yükselen bir hastaya neler olur peki? Cevabını size bırakıyorum.

Kalabalık koğuş mu, tekli hücre mi?

Hasta mahpuslar söz konusu olduğunda koğuş/ hücre sorununa da değinmek gerekir. Türkiye cezaevleri tıka basa dolu olduğundan, 12 kişilik koğuşlarda dahi 20-30 kişi kalmakta ve mahpuslar yerlere yatak sermek suretiyle bu koğuşlarda barınabilmektedir.

Eşya dolaplarını en az üç kişi kullanmakta, koğuşta bulunan tek tuvalet ve tek banyoya 30 kişi girmektedir. Bu tip koğuşlar, hasta mahpuslar için oldukça sağlıksızdır.

Alternatif olarak öne sürülen tekli hücrelerde ise hasta mahpusun durumu ağırlaştığında, koğuş kapısındaki butona basmak için dahi yardım isteyebileceği kimse bulunmaz ve hasta günlük yaşamsal ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanır. Doktor veya 112 müdahalesi için bekletilen mahpusa, uzayan bekleme sürecinde yardım edecek kimse olmayacaktır.

Bilmeyenler için belirtelim; yüksek tansiyon hastası mahpus acil hastane sevki beklerken ve tansiyonu 20’ye çıkmışken yanında olan mahpuslar, onun dik oturtulması, limonlu su içmesi, el ve ayak bileklerinin limonla ovulması, baş ve ense bölgesinin orta soğukluktaki suyun altına tutulması gerektiğini bilirler. Zira eğer bunlar yapılmazsa ambulans ve doktor bekleyen hastanın durumu daha da ağırlaşacak, belki de felç geçirecektir. İroniktir ki cezaevi şartları, mahpuslara da ilkyardımı öğretir.

Büyük resmin küçük bir parçasıdır aslında bunlar. Bu nedenle bizler ısrarla hem Mahir Polat’ın hem de cezaevlerindeki tüm hasta mahpusların bir an önce tahliye edilmelerini ısrarla talep etmeye devam ediyoruz ve edeceğiz.

Cezaevlerindeki hasta mahpusların çektikleri sıkıntılar, R tipi cezaevlerinin durumu ve Adli Tıp kararlarıyla ilgili daha çok bilgi edinmek isteyen okurlar, P24’te ve Kısa Dalga internet sitesinde yazdığım iki yazıya göz atabilir:

“Beş Hasta, Beş Mahkûm: Cezaevinde Ölüyorlar!”, P24 Blog

https://platform24.org/bes-hasta-bes-mahkum-cezaevinde-oluyorlar/

“Cezaevlerinde hasta çok ceza erteleme yok”, kisadalga.net

https://kisadalga.net/haber/detay/cezaevleri-yazi-dizisi-2-cezaevlerinde-hasta-cok-ceza-erteleme-yok_101809

Bitmeyen çıplak arama!

Hazır konu cezaevlerinden açılmışken, Ekrem İmamoğlu protestolarından tutuklanan 301 gencin durumuna da değinelim.

Bilindiği üzere gençler, normal şartlar altında tutuklama gerektirmeyen ve yatarı olmayan 2911’e muhalefet yani izinsiz gösteri suçlamasıyla tutuklu bulunuyorlar. Gençlerin bir kısmı, ziyaretlerine giden aileleri ve avukatları aracılığıyla gözaltında veya cezaevi girişinde çıplak aramaya maruz kaldıklarını aktardılar.

Çıplak arama aslında cezaevi mevzuatında yok. Mahpusların ve ailelerin etkin mücadelesi sonucu, bu onursuz arama yöntemi yönetmelikten çıkarıldı ve “insan onuruna aykırı arama yapılmayacağı” cümlesi mevzuatta yer aldı.

Fakat her zaman olduğu gibi kâğıtta yazan maalesef ki pratikte uygulanmadı. Kapalı cezaevi girişlerinde, kapalı cezaevinden açık cezaevine yapılan sevklerde ve özellikle açık cezaevine girişlerde, çıplak arama ve çıplak halde üç defa otur kalk yapılması mahpuslara dayatılmaya devam ediliyor.

Söz konusu mahpuslar, mevzuat ve yönetmelikleri bilmediklerinde, haklarından ve işleyişten habersiz olduklarında ise genellikle çıplak arama uygulanıyor. Son süreçte tutuklanan gençlerin birçoğu böyleydi. Ne hayatlarında gözaltına alınmış ne de cezaevi görmüşlerdi. Dolayısıyla neyin yasal neyin yasadışı olduğunu bilmediklerinden, bu tür muamelelere maruz kalma olasılıkları da oldukça yüksek.

Haklarını bilen mahpuslar ise çıplak aramayı kabul etmediklerinde halen disiplin soruşturmalarıyla karşı karşıya kalıyorlar. Bunun son örneği, Gaziantep’te tutuklanan BİRTEK-SEN başkanı Mehmet Türkmen oldu. Cezaevi girişinde çıplak aramayı kabul etmeyen Türkmen’e cezaevi idaresi tarafından disiplin soruşturması açıldı.

Adli koğuştaki gençler

Şu anda cumhurbaşkanına hakaret veya izinsiz gösteri suçlamasıyla tutuklananlar, koğuşların suç gruplarına göre belirlenmesi nedeniyle mevzuat gereği adli koğuşlara yerleştiriliyorlar.

Tüm koğuşlarda olduğu gibi adli koğuşlarda da rutin olarak günde iki kez sayım yapılıyor. Bu sayımlarda; koğuşlara yapılan anons sonrası mahpuslar, tek sıra halinde diziliyorlar ve İKM’lerin talimatı üzerine tek tek saymak suretiyle askeri sistemde sayım veriyorlar.

Oysa mevzuatta “insan onuruna aykırı, askerî düzende sayım yapılmayacağı” belirtiliyor. Cezaevlerinde yapılan sayımın amacı, hem herhangi bir firar girişimini denetlemek hem de her mahpusun vücut bütünlüğünü görmek ve sağlıklı olduğunu kontrol etmek olduğu halde, pratik böyle şekillenmiyor.

Mahpusları, İKM’lerin karşısında tek sıraya sokmak ve sayı saydırmak bir irade kırma, aşağılama mekanizması işlevi görüyor. Bu durumu kabul etmeyen ve mevzuattaki amaca uygun şekilde normal sayım vermek isteyen mahpuslar ise sözlü şiddete maruz kalıyor ve haklarında disiplin soruşturmaları açılıyor.

Protestolardan sonra adli koğuşlara yerleştirilen gençler, bulundukları koğuşlarda askerî sistemde sayım vermek zorunda bırakılıyorlar. Karşı gelme veya haklarını arama imkânları da yok zira koğuşlarda çoğunluğu oluşturan adli mahpuslar, sayımı bu şekilde vermeyi zaten olağan görüyor, savunuyor ve karşı geleni önce onlar engelliyor.

İstanbul dışındaki illerde tutuklanan bazı gençlerin, örneğin üç kişi olmalarına rağmen üç ayrı adli koğuşa tek başlarına yerleştirilmeleri de aynı mantığın sonucu. Bu yöntemin, gençlerin iradelerini kırmanın bir aracı olarak kurgulandığı anlaşılıyor.

Sonuç olarak Türkiye cezaevleri, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un dediği gibi, insan haklarının tıkır tıkır işlediği, insanlık onurunun her şeyden önde tutulduğu, hastaların tüm ihtiyaçlarının anında karşılandığı dikensiz gül bahçeleri değiller. Tersine, kapıdan girişten görüşe çıkışa, hastaneye gidişten kantin alışverişi yapmaya kadar her aşamada hak arama mücadelesinin verildiği engelli ve dikenli koşu parkurları.

Ve cezaevleri, çocuklarla gençler için rahat okuma yazma imkânı bulabilecekleri, sağlıklı yaşayabilecekleri ya da huzurlu olacakları yerler değil.

Bu nedenle barışçıl protesto eylemlerinden tutuklanan ya da cezaevlerinde haksız yere bulunan tüm çocuklarla gençlerin serbest bırakılmasını, gerekirse tutuksuz yargılama, ev hapsi veya adli kontrol hükümlerinin uygulanmasını, önemle ve şiddetle talep ediyoruz.