Toprak bütünlüğü, üniter ya da federal devlet, adem-i merkeziyetçilik
Türkiye’de de bir siyasi hareket olarak şayet adem-i merkeziyetçiliği savunmak istiyorsanız mutlaka Anayasanın 7. maddesinin anlamsız korkulara hiç kapılmadan yeniden yazılmasını teknik olarak istemek zorundasınızdır

14.08.2025
Türkiye’de üniter kamu idaresi tercihini ülkenin toprak bütünlüğü ile karıştırabilen çok sayıda ve önemli makamlarda insanlar yaşıyor.
Üniter ya da federal kamu idaresi yapılanması tercihleri idari tercihlerdir, her iki tercih de ülkenin toprak bütünlüğü ile uyumludur.
Bu satırların yazarı toprak bütünlüğüne ilişkin tartışmalara taraf olmamayı tercih eder, siyasi taraf olacak ise de toprak bütünlüğünü savunanlardan yana olur ama şiddete asla başvurmaksızın, önermeksizin bir siyasi hareketin ülkenin topraklarının bir bölümünün ana parçadan ayrılmasının savunulmasını da olağan ve hukuki bulur.
Unutmayalım, 1995 tarihli bir AİHM kararı var, karar Piermont-Fransa kararı, bir Alman kadın aktivistin Yeni Kaledonya’dan (Fransa toprağı) sınır dışı edilmesine ilişkin… Kadın şiddet önermeden Yeni Kaledonya’nın bağımsızlığını savunuyor, Yeni Kaledonya’da zaten bu çizgide bir siyasi parti de var, sınır dışı ediliyor Alman kadın ama AİHM 5’e 4 bu ihraç kararını bir Alman vatandaşının serbest dolaşım hakkına ve AİHS’in 10. maddesine (ifade özgürlüğü) aykırı buluyor, karar AİHM sitesinde duruyor.
Dönelim tekrar üniter devlet-federal devlet tartışmalarına, bu tartışma bir siyah-beyaz tartışması değildir, tartışmayı daha sağlıklı götürebilmek için ara tonlara ihtiyacımız vardır, bu ara tonları da gerçek bir adem-i merkeziyetçilik anlayışında görebiliriz.
Fransa, malum, asla bir federal devlet değildir, belki de üniter milli devleti keşfeden ülke bile diyebiliriz, Fransa Anayasasının birinci maddesi “Fransa bir ve bölünmez bir Cumhuriyettir” diye başlar ama aynı maddenin yani birinci maddenin sonuna 2003 senesinde “Yönetim tarzı adem-i merkeziyetçiliktir” cümlesi eklenmiştir, aynı tarihte aynı Anayasanın 72. maddesinde ve ilgili temel kanunda yapılan değişikliklerle yerel yönetimlerin mali özerklikleri arttırılmış, yerel seçilmiş meclislere yerel vergilerin matrah ve oranlarını saptama yetkisi tanınmıştır, bir verginin matrah ve oranını serbestçe tespit bir anlamda ve büyük ölçüde zaten yerel vergi kanunu çıkarmakla eşanlamlıdır.
Türkiye’de de bir siyasi hareket olarak şayet adem-i merkeziyetçiliği savunmak istiyorsanız mutlaka Anayasanın 7. maddesinin anlamsız korkulara hiç kapılmadan yeniden yazılmasını teknik olarak istemek zorundasınızdır, bu maddede ifadesini bulan TBMM’nin yasa çıkarma tekeline iyi tanımlanmış yerel vergiler için yerel seçilmiş meclisler lehine bir istisna hükmü ilave edilmek zorundadır, evet, yasama tekeli merkezi bütçeyi finanse eden vergiler için TBMM’dedir, zaten madde 73 çok doğru olarak verginin yasallığını tanımlar ama yerel vergileri de yasa yapma hakkı tanınacak yerel meclislere bırakılmalıdır.
Ancak, Türkiye’de adem-i merkeziyetçiliği Fransa ölçütlerinde savunmak bile ülkenin toprak bütünlüğüne kast anlamına yorumlanmaya müsait bir durumdur ve entelektüel düzeyimizin, ifade özgürlüğünün içinin boşaltılmasının çok iyi bir örneğidir.