AB’nin küresel yaptırımları ve Türkiye

AİHM x ülkesinde muhalif kişiler, keyfî olarak yakalanıp tutuklanıyor dediğinde, artık tutuklamalara neden olanlar için yaptırım söz konusu

ORHAN KEMAL CENGİZ

14.12.2020

Geniş anlamda “adalet sorunları” olarak nitelendirebileceğimiz, dünya üzerinde herkesin sağlık hakkına ulaşması, ülkeler arasındaki gelir dağılımı dengesizliklerinin giderilmesi, açlığın ortadan kaldırılması gibi küresel sorunları çözmenin çok uzağındayız. 
 
Ama adaleti daha dar anlamda, insan haklarını ihlal edenlerin bazı müeyyidelerle karşılaşması olarak anlarsak, küresel düzeyde bazı etkili sistemlerin çok uzağında olmadığımızı düşünüyorum.
 
***

Ulus-aşırı adalet mekanizmaları deyince biz Türkiyelilerin aklına ilk gelen kurumlardan birisi, şüphesiz ki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’dir. Adalet dağıtımı konusunda AİHM, gerçekten büyük işler başardı. Bütün bir Avrupa kıtasının hukuk sistemlerini derinden etkiledi. Türkiye’nin üzerinde bile muazzam etkileri oldu. Ama AİHM’in adalet dağıtmakta iki temel sorunu var. Birincisi, kararlarına uyulmadığında yaptırım mekanizmasının çok net ve açık olmaması. Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş konusunda verdiği kararlar bu konuda iyi bir örnek oluşturuyor. Her ikisinin de siyasî amaçlarla alıkonulduğunu tespit eden AİHM, Türkiye’yi somut olarak zorlayabiliyor mu? Tamam top şimdi Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinde ama, süreç zor ilerliyor ve yaptırım mekanizması olarak Avrupa Konseyinden çıkarma tehdidi dışında, somut bir zorlama imkânı yok.
AİHM’yi hem etkili ama hem de bu somut konuda etkisiz kılan diğer konu, onun kişileri değil, devlet tüzel kişiliğini muhatap alması. Yani, x adlı polisin yaptığı işkenceden dolayı, x değil, ama İngiltere, Almanya, Türkiye devleti mahkûm oluyor.
 
***

Bu anlamda küresel adalet arayışına cevap vermeye en yakın kuruluş Uluslararası Ceza Mahkemesi oldu. Bu mahkeme hem kişileri yargılayıp cezalandırıyor ve hem de, evrensel yargı yetkisine sahip.
Ama onun da ciddi handikapları var.
Bir meselenin bu mahkemenin yargı yetkisine girebilmesi için işlenen suçun, soykırım, insanlığa karşı suç gibi, çok ağır, çok vahim insan hakları ihlallerini konu alması gerekiyor. 
Hadi bunu da geçtik, başta ABD olmak üzere, büyük devletler bu mahkemeyi iğdiş etmek için ellerinden geleni yaptılar ve bunu büyük oranda başardılar da… 
Bu büyük devletler adına suç işleyenler UCM’de yargılanamıyor bir türlü…
Yoksa, ABD ve İngiltere’nin başta Irak olmak üzere, dünyanın pek çok yerinde bu mahkemenin yargı yetkisinin içinde yer alan suçlar işlediklerine şüphe yok.
 
***

Küresel adalet arayışının ilerletilmesi konusunda, en büyük adımlardan birisi de, Avrupa Birliğinin bütün üye devletlerin onayını aldıktan sonra yürürlüğe koymaya hazırlandığı, “Küresel İnsan Hakları Yaptırımları Rejimi” olacak. 
Bu yaptırımların hedefinde, dünyanın neresinde bulunurlarsa bulunsunlar, insan hakları ihlallerini gerçekleştiren bireyler, gruplar ve kurumlar var. Yaptırımlar, sadece devlet aktörlerini değil, devlet dışı aktörleri de hedef alıyor. Yani, işkence yaptıran bir devlet başkanı veya toplu infazlar yaptıran örgütün yöneticileri de bu yaptırımların hedefinde yer alabilecek. 
Yaptırımlar sadece soykırım gibi en ağır ihlalleri gerçekleştirenleri değil, keyfi şekilde kişileri gözaltına aldıran ve tutuklattıranları da konu alacak.
 
***

Herhangi bir yerde yazıp çizmiyor ama bütün doneleri alt alta koyduğunuzda, bu yaptırımların AİHM’in ihlal bulguladığı davaları da kapsayacağına şüphe yok.
Örneğin AİHM x ülkesinde muhalif kişiler, keyfî olarak yakalanıp, tutuklanıyor; bu kişiler aslında siyasi görüşleri nedeniyle suçlanıyor dediğinde, artık bu tutuklamalara neden olan kişiler için seyahat yasağı, mal varlığının dondurulması ve o ülkeye AB’nin mali yaptırımlar uygulaması söz konusu olacak.
Bütün bu söylediklerimi, AİHM’nin Selahattin Demirtaş, Osman Kavala davalarında söylediği, Ahmet Altan gibi başka muhaliflerin davalarında da muhtemelen söyleyeceği, “bu kişiler siyasi iktidarı rahatsız eden sözleri nedeniyle tutuklandı” tespitleriyle birlikte okuyun.
AB’nin Küresel Yaptırım sistemi yürürlüğe girdiğinde, Türkiye’de hala benzeri keyfi tutuklamalar, işkenceler, adam kaçırmalar vd devam ediyorsa, bunlara ön ayak olanların küresel bir radara yakalanmaları ve hayatlarının eskisine göre çok daha zor hale gelmesi işten bile olmayacak.