ABD DAİŞ’i yendi de mi gidecek?

Gerekçe tamamen geçersiz ve Trump’ın gündelik alışkanlığına uygun şekilde, yalana dayanıyor

ÜMİT KIVANÇ

20.12.2018

 
ABD Başkanı Donald Trump Suriye’deki yaklaşık iki bin ABD askerini çekmeyi görüşeceklerini açıkladı. Resmen çekilme emrini verdi mi, bu satırlar yazılırken henüz öğrenememiştik. Beyaz Ev, “yirmi dört saat içinde çekileceğiz” açıklaması yaptı, Pentagon, “Yoo, daha buradayız,” dedi. Bir “60 ilâ 100 günlük takvim” lafı ortaya atıldı. ABD Dışişleri, olağan basın toplantısını iptal etti.

Emri verse de vermese de geçerli olacak ayrıntılar üzerinde duralım.

Trump, çekilme kararını şöyle gerekçelendirdi: Askerlerimiz yalnız DAİŞ’le savaşma hedefiyle oradaydı, şimdi DAİŞ’i yendik, Suriye’de asker bulundurmamız için sebep de kalmadı.

Gerekçe tamamen geçersiz ve Trump’ın gündelik alışkanlığına uygun şekilde, yalana dayanıyor. ABD, askerlerini savaşa sokmayıp eğitimle desteklediği, askerî araçlar ve silahla donattığı Suriye Demokratik Güçleri (YPG ağırlıklı SDG) aracılığıyla DAİŞ’i yendi mi? Başkan “yendik” diyor; yendiler mi?

Hayır. Birleşik Ortak Görev Gücü – Doğal Kararlılık Harekâtı (CJTF -OIR) komuta merkezi, yaklaşık bir ay önce, Deyr el-Zor civarındaki DAİŞ bölgesinde örgütün 2000 kadar savaşçısının kaldığını ileri sürmüştü. CJTF-OIR’in ikinci adamı General Christopher Ghika, “Herhangi bir yerde tek bir DAİŞ teröristinin varolması bile fazla, ama…” demiş, örgütün bir vakit elindeki toprağın yüzde birinde varkalma mücadelesi verdiğine, malî kaynaklarını da yitirdiğine, herhangi bir ciddî atılım yapacak kuvveti toparlayamadığına işaret etmişti. Ghika’nın açıklamasında, “kötü hava şartları” ve örgütün “sivil halk arasında gizlenmesi”ne atıflar da vardı ve bunlar şüphesiz, öbür lafların yarattığı havayı bulandırıyorlardı. Tıpkı verilen sayının sırf belirli bir bölgeyle sınırlı oluşu gibi.

Nitekim ABD Savunma Bakanlığı, Kararlılık Harekâtı’na dair hazırlanan Genel Müfettişlik Raporu için verdiği bilgiyle, “yaklaşık iki bin” sayısının hayal mahsûlü olduğunu ortaya koymuştu. Pentagon’a göre, Suriye’de 13100 ile 14500 arasında DAİŞ savaşçısı kalmıştı, ABD’nin operasyon bölgesindeki 4000-6000 arası cihatçı bu sayıya dahil değildi.

ABD’li yetkililer bugün ağız değiştirse bile, hakikatin CJTF-OIR ikinci komutanının ajitasyon için sarf ettiği lafta saklı olduğunu herkes biliyor: herhangi bir yerde tek bir DAİŞ’çinin bile bulunması yeterince dert kaynağı. Başlıca savaş aracı bombalı arabalar ve intihar saldırıları olan, küçük gruplar halinde kendini gizleyip birden saldırarak savaşan örgütün, diyelim on üç bin militanı var, birkaç bin de kazanabileceği cihatçı; bu nasıl “yendik gidiyoruz”? Yendiniz bittiyse sırf Aralık’ın ikinci haftasında 208’i hava saldırısı, 378 operasyonu kime yaptınız?

On iki yıl önce ABD ordusu Irak El-Kaide’si ile savaşıyordu ve büyük “hamle”sine henüz girişmişti. Irak topraklarındaki 170 bin askeriyle kalkıştığı bu geniş çaplı harekât sonucunda Washington Irak El-Kaide’si’ni dünya örgütler haritasından sildiğini sandı. Gelmiş geçmiş en eli kanlı ve efsanevî cihatçı liderlerden Ebu Musab el-Zerkavi, öldürülen on binlerce cihatçı ve direnişçi arasına katılmıştı. Zerkavi’nin yerine El-Kaide merkezinin atadığı Eyüp el-Masri (Ebu Hamza el-Muhacir, asıl adı muhtemelen Abdülmünim İzzeddin Ali İsmail), ABD’nin terörist listelerinde filan yeralmıyordu. “El-Kaide Irak’ta bitti” palavraları sıkılırken, adamlar “el-Devle el-İslâmiye fi Irak”ı (“Irak İslâm Devleti”) kurdular, başına Iraklı bir cihatçı (Ebu Ömer el-Bağdadi, şimdiki Bağdadi değil) geçti. Sevinç içindeki cihatçı internet forumlarında bir banner belirdi: “İslam Devleti’nin kuruluşunun üzerinden x gün geçti ve Allah’ın izniyle o yaşayacak.” Gün sayıyorlardı. 2014’te, Musul’uyla, Rakka’sıyla 78 bin kilometrekare toprağa hakim olmuşlardı.
 
 
BM: Yirmi-otuz bin DAİŞ’çi var
 
DAİŞ, mücadeleyi kaybedip yerel iktidarı bütünüyle kaptırdığı İdlib’de bile neden sonra yeniden ortaya çıktı. Başka birçok yerde, özellikle Irak’ta, tıpkı geçmişteki gibi, her an beklenmedik güçle yeniden başa bela olacağına birçok uzman neredeyse kesin gözüyle bakıyor. “Halife” Ebubekir el-Bağdadi’nin adamlarının ABD ordusunun operasyon bölgesi dışına çıktıklarına ve böylece kendilerini emniyete aldıklarına işaret eden, Long War Journal yazarı Thomas Jocelyn, aslında bu yüzden ABD istihbaratının Suriye’deki DAİŞ’çi sayısını güvenilir kesinlikte tesbit edemediğini belirtiyordu geçen ay.

Birleşmiş Milletler’e göre Irak ve Suriye’deki DAİŞ örgütü mensubu toplam nüfusu yirmi binden az değildi, otuz da olabilirdi. Militanlar iki ülkeye hemen hemen eşit olarak dağılmışlardı.

ABD Dışişleri Bakanlığı’ysa tehlikeyi azıcık küçültmekte fayda görmüş, Irak ve Suriye’deki DAİŞ’çi sayısını altı ile on bin arasında göstermişti.

Jocelyn, kendisi ve Suriye savaşını yakından izleyen Long War Wournal uzmanlarının izlenimini net ifadelerle ortaya koydu: bizce ABD ve müttefikleri Irak’ta, Suriye’de ya da başka bir yerde ne kadar DAİŞ savaşçısı kaldığını bilmiyorlar, diye yazdı.

Nâçizâne bendenizin tahmini de bu. Suriye’yi yakından izleyen meslektaşlarım da sanırım buna katılacaklardır.

Yani: “DAİŞ’i yendik, orada bulunmamıza gerek kalmadı” gerekçesi palavradan ibaret.
 
Rusya yenince başka kimler yenmiş sayılıyor?
 
O halde ABD neden asker çekecek? Üstelik tam da İran’ı kuşatma hevesleri ayyuka çıkmışken.

Eğer Rusya ile bugüne kadar tamamen gizli kalması sağlanabilmiş bir anlaşma yapılmadıysa, akla sadece Ankara’ya muazzam kıyak yapıldığı ihtimali gelebilir. Tabiî o zaman da bayram seyran değilken enişteyi harekete geçiren saiklerin neler olduğunu merak ediyoruz ister istemez.

Tabiî şımarık, havaî emlakçının gerçekle yalanı karıştırarak meydana getirdiği tuhaf âlemde yaşadığımızdan, “çekilme emri verdim” dese bile ABD ordusunun Suriye’den çekilip çekilmeyeceğini, hattâ böyle bir emri verip vermediğini bilemeyiz.

Trump’ın kararının merak uyandırması sadece Ankara’ya durup dururken bu çapta bir kıyağın niye yapıldığı sorusundan ileri gelmiyor. Daha büyük soru, neden sahayı erken terk edip Rusya’ya kolay bir hükmen galibiyet hediye ettiği? Üstelik ister istemez Rusya yenince İran da yenmiş sayılacakken. Aynı konumda olan başka birinden, Washington’ın devirmek için büyük paralar harcadığı Beşar Esad’a kocaman bir rahat nefes aldıracak oluşundan sözetmiyoruz bile.

Peki böyle mi olacak? ABD “DAİŞ’i yendim” palavrasıyla teselli bularak sahayı öbürlerine bırakıp gidecek mi? Trump’ın arkasındaki destekçi gruplardan ideoloji, politika ve uluslararası ilişkilere aklı erenlerin bir kısmı “tecritçi”; “ABD’yi yeniden büyük yapalım, etrafımıza duvar örelim, kimseyle görüşmeyelim”ci. Bu bakımdan, herhangi bir yerden herhangi bir şekilde “çekilme”, ideolojik tercih mahiyetiyle rağbet görebilir. Ayrıca Trump ile seçmeni de “ABD’nin cömertliğini suistimal eden fena yabancılar”la selam sabahı kesme hususunda pek uyumlular. Ancak Washington “kurulu düzen”i, dünya çapındaki etkinliği yapısal bir kimlik özelliği olarak görmekten kolay kolay vazgeçmeyecektir. Ekonominin gereklerinin böyle bir tercitçi politikaya ne ölçüde imkân vereceğiyse cevabı belli bir soru: pek vermeyecektir.

Ve Trump’tan önce olsa en dangıl komplocuların bile gülüp geçeceği ihtimal: Rusya’nın katkısıyla o makama oturup oturmadığı resmen soruşturulan ABD başkanı askerlerini çekip Suriye’yi tamamen Rusya’ya bırakırsa bunda bambaşka artniyetler aranmaz mı?

Çekilme kararının İran’la gerilimi tırmandırma hamleleriyle çelişiyor olması da sorun. Neden saha İran’a terk ediliyor? Tamam, İran tek başına değil, Rusya’nın kesinlikle istemediklerini de yapamaz; yine de ABD’nin çekilmesiyle hem muzaffer kampta işin yükünü çeken müttefik olarak parlayacak hem de fiilen kalıcı etki alanları elde edecek. Trump “İsrail’i bir şekilde oyalarım” diye mi düşünüyor?

Şu ihtimal elbette var: Eğer ABD İran’la hesabı kapatmadıysa, İran’ın mevcut yönetimini yıkmak ABD dış politikasının öncelikleri arasında yeralacaksa, Suriye’den asker çekme tek anlama gelebilir: Suriye’de asker bulundurmaktan daha fazlası düşünülüyor. Bu ihtimal üzerinden gidildiğinde varılacak yer herhalde savaş olacak. Yok, buradan gidilmezse, Trump’ın da, öbür yeni dönem otokratları gibi, esas olarak içeriye oynadığını, İran’a tehditlerin iç propaganda motifleri olarak işe yaradıkları sürece gündeme getirileceklerini anlayacağız.

Trump askerlerini çekerse Suriye’yi kimlere bırakıyor olacak? Rusya, İran, Beşar Esad ve tabiî Türkiye. Bunların ilk üçüyle bilahare Suriye’den hatırı sayılır çıkar elde etmesini sağlayacak alışverişi olamaz. Türkiye ile olabilir mi? Ankara’nın Suriye topraklarında hakimiyet bölgesi kurma planlarına ABD’nin de işine gelecek unsurlar katılmış olabilir mi? Şu an için Ankara’nın bu işteki konumuna dair en can alıcı soru bu. Kabalaştırırsak: Afrin, El-Bab-Azez, Menbiç ve Fırat’ın doğusunda birtakım yerler, başka birileri adına da mı elde tutulacak? Doğrudan NATO diyemiyoruz, çünkü cahil emlakçıya kalsa Atlantik ittifakına da “ne gerek var!” diyecek.

Bütün bunların Kürtler için yeni acılara yolaçabilecek olmasıysa, yalnız “coğrafya kaderdir”le izah edilebilir mi, bunu ciddî ciddî konuşmanın bir türlü gelmeyen vakti sanırım artık gelmeli, bir türlü bulunamayan fırsatı yaratılmalı. Çünkü orada da bir siyasî merkez var, birtakım kararlar verdiler, politikalar güttüler ve politikaları yine çıkmaza girdi. Üstelik şimdi muhtemel bir TSK harekâtı durumunda bir kısım sivil halk ister istemez Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi topraklarına göçecek ve ilave siyaset-diplomasi meseleleri doğacak.

Suriye ordusunun harekete geçip ABD’nin bıraktığı boşluğu doldurma ihtimali de, çok farklı sonuçlar doğurabilir. İnce siyaset gerektiren, tehlikeli sonuçlar.

Şimdilik tek kesin yargıyla yetinelim: Trump’ın “DAİŞ’i yendik, orada bulunmamıza gerek kalmadı” lafı palavradan ibaret. (Ben yazıyı yollarken İngiltere savunma bakanı, “DAİŞ henüz yenilmedi ki!” diye açıklama yaptı 🙂