Fotoğraf: Patrik Horvath via Flickr.

AB’nin amaçları, değerleri, hal-i pür melalimiz ve ilk 4 madde tartışmaları

Adalet konusunda AKP’nin hakkını yemeyelim, dünyanın en büyük adalet sarayları yapılıyor ama içlerinde adalet ara ki bulasın, zenginlik konusuna küçük bir azınlık dışında girmeyelim bile. Fiyat istikrarı hiç yok, insan onuru ayaklar altında. Daha da öteye gitmeye gerek duymuyorum

ESER KARAKAŞ

17.10.2024

Önce ülkemizden başlayalım, yazının başlığında kullandığım “hal-i pür melalimiz” TDK’ya göre (Türk Dil Kurumu) “acı ve üzüntü veren durum, perişan hal” anlamına gelir, bu deyim, kişinin veya durumun (Türkiye 2024, E.K.) son derece üzücü ve zor bir halde olduğunu (sadece büyük çoğunluk için ama E.K.) ifade eder”.

Türkiye’nin durumunu şimdilik bu “hal-i pür melal” tabiri ve TDK tanımlaması ile özetleyelim ve ülkemize dönmek üzere “Avrupa Birliği Antlaşmasının (Konsolide antlaşma)” 2. ve 3. maddeleri ile “AB’nin temel haklar şartında” ifadesini bulan Avrupa Birliği  değerleri ve amaçları konusu ile devam edelim. 

Önce söz konusu Antlaşmanın söz konusu iki maddesinden başlayalım:

AB’nin temel değerleri arasında öncelikle insan onurunun dokunulmazlığı, saygı gösterilmesi mecburiyeti ve insan onurunun korunması geliyor ve insan onurunun korunmasının temel hakların da esas dayanağı olduğu belirtiliyor.

Hemen arkasından her türlü bireysel özgürlükler, AB yurttaşlarının AB ülkelerinde serbest dolaşım ve yerleşim hakkı, özel yaşama saygı, düşünce, ifade, bilgi edinme ve inanç özgürlüğü konuları geliyor.

Demokrasi ve kanun önünde eşitlik hemen sonra gelen ama aralarında hiyerarşik bir sıralama olmayan temel değerler.

Hukuk devleti ve insan hakları izleyen temel AB değerleri: insan haklarının temelinde cinsiyet, ırk, etnik köken, dini inanç ve kanaatler, bedensel engeller, cinsel tercihler, yaş, yargıya ulaşım bazında ayırım yapmama geliyor; cinsiyet ve cinsel tercih kavramının ayrı ayrı belirtilmiş olmasına da dikkat çekerim. 

Şimdi de gelelim AB’nin resmî antlaşmalarla kendine belirlediği amaçlara:

Barış ve AB vatandaşlarının refahı en önde gelen amaçlar.

AB içi ülke sınırı tanımayan bir özgürlük, güvenlik ve adalet alanı oluşturmak da en temel amaçlarının başında geliyor AB oluşumunun.

Rekabetçi bir iç pazar oluşturmak ve bu iç pazar temelinde sürdürülebilir bir ekonomik kalkınma ve büyüme da en temel amaçlar arasında; bu amaca yönelik olarak tam istihdamı sağlayacak fiyat istikrarı (enflasyonla büyüme yanlısı(?) cahillere hatırlatma), rekabet temel amaçlar dahilinde.

Çevrenin korunması ve iyileştirilmesi de temel AB amacı.

Bilimsel ilerleme, sosyal dışlanmanın sıfırlanması, kadın-erkek eşitliği de temel amaçlar.

Uluslararası hukuka mutlak saygı da temel amaçlar içinde.

***

Yukarıdaki satırlarda kör bir AB güzellemesi yaptığımı düşünmesin kimse lütfen çünkü AB özellikle son yirmi senedir, mesela Lizbon Antlaşması, mesela Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı, çok olumlu işlerle beraber, hiç onaylayamayacağım işler de yaptı, Macaristan, Polonya gibi ülkelerin tam üyeliği, Kıbrıs, Malta gibi ülkelerin AB’ye katılımlarında imzalanan katılım antlaşmalarının temel kurucu antlaşma ile uyumsuzluğu, Annan referandumunda Kıbrıs Rumlarının hayır oyu kullanması sonrası sorun çözülmeden Kıbrıs’ın tam üyeliği, Brexit’i engelleyememe gibi. 

Ancak, tüm bu olumsuzluklara rağmen AB kanımca hala insanlık tarihinin en önemli, en insani hamlesi; yukarıda özetlediğim, satır başlarını verdiğim AB’nin temel değerleri ve amaçları bu başarının en somut kanıtları çünkü kısmi eksikliklere rağmen bu hedeflerin çok büyük bölümü hayata geçmiş durumda, dünyanın tüm acılı popülasyonlarının gözü bir biçimde kapağı AB topraklarına atmak nitekim.

***

Gelelim ülkemiz Türkiye’ye, bu satırları okuyan herkese yukarıdaki AB değerleri ve böyle bir Birlik (AB) oluşturmanın amaçları ile aynı konularda ülkemiz Türkiye’nin 2024 sonbaharındaki durumunu karşılaştırmalarını öneriyorum, böylece Almanya, Fransa ve başka Avrupa ülkeleri bizi kıskanıyorlar diyenlerin takkeleri düşüp kelleri ortaya çıkacak.

AB kendi vatandaşları için refah yani gelirin düzgün bölüşüldüğü bir zenginlik diyor, önemli ölçüde ulaşılmış bir hedef, bizim ülkemizde ise toplumun çok önemli bir bölümü fakirlik sınırının altında yaşıyor, çocuklar okullarına aç gidiyorlar, hem de hangi okullara, temizliğini ailelerin imece usulü üstlendiği okullarına (tam bir devlet rezaleti).

AB kendi alanını tanımlarken “ortak bir özgürlük, güvenlik, adalet ve zenginlik bölgesi” diye tanımlıyor; gelin bu dört kavramın ülkemizdeki bugünkü durumuna bir bakın, ifade özgürlüğü konusunda dünyanın en geri ülkelerinin dahi gerisindeyiz, güvenlik derseniz, kadınlar sokaklarda bayıltıcı gaz sıkan sprey taşımadan dolaşamıyorlar, iş ve kadın cinayetlerinde dünya şampiyonluğuna gidiyoruz, adalet konusunda AKP’nin hakkını yemeyelim, dünyanın en büyük adalet sarayları yapılıyor ama içlerinde adalet ara ki bulasın, zenginlik konusuna küçük bir azınlık dışında girmeyelim bile.

Fiyat istikrarı hiç yok, insan onuru ayaklar altında.

Daha da öteye gitmeye gerek duymuyorum. 

***

Gelelim son konumuza, son günlerde zirve yapan ilk dört madde konusuna bir de AB değerleri üzerinden yaklaşalım.

Kendi ifadesi ile “Harun gibi gelen ama Karun gibi gideceklerin” kendisini taşıdığı TBMM Başkanlığı makamından açıklama yapan Numan Kurtulmuş bir “devlet mi millet için, millet mi devlet için” tartışmasını açtı, sanki 2024 Türkiye’sinde çok önemli imiş gibi.

Lütfen ilk dört maddeyi ve hatta 1982 Anayasasının ilk dört maddesini başka bir gözle okuyun lütfen, hangi kavramlar tekraren kullanılıyor, hangi kavramlara hiç değinilmemiş.

Başlangıç bölümü ve ilk dört maddede sürekli devlet, millet, milli, milliyetçilik, bölünmezlik, milli menfaatler, yücelik gibi kavramlar kullanılıyor, özel bir biçimde karşı değilim ama insanın gözü “devletin insan onurunu koruma görevi” gibi kavramlar arıyor, hatta yurttaş, vatandaş, insan kavramları bile yok. 

Vatandaş kavramı bir kez kullanılmış, orada da vatandaş kavramı milli kültür ve medeniyet ile ilişkilendirilmiş; insan kelimesi ise sadece insan hakları kavramı içinde geçiyor ama insan haklarının ülkemizdeki hal-i pür melali ortada, daha da ortada olan ise Anayasanın 90. ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 46. maddelerine rağmen AİHM kararlarına uyma kararlığımız(!!!).

Yazıyı ünlem işareti ile bitirmek istemezdim ama ancak bu kadar oluyor işte.