“AB’ye girelim ama onurumuzla girelim” diyorlardı birileri değil mi???

Türkiye AB üyesi olursa kendine gelmeye başlar, olmazsa da başımıza gökten taş yağmaz ama bugünü bile arayabiliriz yarın, zaten bugün yaşananlar vatandaşların çoğunluğu için gökten başlarına taş yağmasından pek farklı değil, inanmazsanız, anayasal haklarını kullandıkları için geçtiğimiz bayramı hapishanede geçiren gençlerimize bir sorun

ESER KARAKAŞ

17.04.2025

Öyle korkunç günlerden geçiyoruz ki, daha beteri olmaz diyoruz, yarın çok daha beteri yaşanıyor.

Mesela, bu satırları yazmak için bilgisayarın başına geçtiğimde cebime mesajlar geliyor, 17-21 Nisan arasında Ankara Emniyette tüm izinlerin kalktığını öğreniyoruz, Ankara Valiliği açıklama yapıyor, rutin bir uygulamadır diyor ama kimse Valiye inanmıyor, dedikodular gırla gidiyor. Böyle bir ülke düşünebiliyor musunuz, seneler önce böyle bir ülke mi düşlemiş idiniz?

Rahmetli Çetin Altan, 2015’te vefat etti ama vefatından önce “hayatımın son yıllarında böyle bir Türkiye düşlemiyordum” diye yazmış idi, üstelik Altan’ın bu satırları yazdığı günden bu yana ülkemiz eğik zeminde aşağı gitmeyi sürdürüyor, nerede duracağı hatta durup durmayacağı bile belli değil.

Dünkü (15 Nisan Salı) grup toplantısında CHP Başkanı Özgür Özel Ankara’ya çekilen Lefkoşe büyükelçimizin isminin açık açık geçtiği bir uyuşturucu skandalı konusuna geri döndü, tek tek saymayacağım ama çok önemli isimleri de bu berbat konuyla ilişkilendirdi, açık denizlerde durdurulan ve içinden 9 ton kokain çıkan, piyasa değeri üç milyar dolar, gemi ile Kıbrıs büyükelçisinin adı beraber geçiyor, bu büyükelçinin ve ailenin Kıbrıs’ta yatırımları var, ortakları bir suikastta öldürülen Halil Falyalı ama geri çağrılan büyükelçinin babası senelerce Türkiye Başbakanlığının ve Cumhurbaşkanlığının namusuna emanet örtülü ödeneğin başında bulunmuş, kendisinin de Kıbrıs’ta yatırımları var üstelik.

Yukarıdaki paragrafı İngilizceye çevirin, okuyan yabancılar böyle bir şeyin olamayacağını, muhtemelen bir tercüme hatası olduğunu düşüneceklerdir.

Nasıl bir manzara değil mi?

Bu iddiaları dile getiren kişi de Türkiye devlet protokolünde en önlerde olan ana muhalefet partisinin genel başkanı; yani bendeniz Özgür Özel’in aktarıcısıyım.

Bu çok çok vahim iddialar karşısında ise Dışişlerinden bir ses yok.

Ama, aynı Özgür Özel dünkü grup toplantısında İmamoğlu olayları sonrası azalan Merkez bankası rezervlerine de değiniyor ve bizler de bu konuşmadan CHP genel başkanının merkez bankası rezervleri ile kamu hizmeti üretmeye yarayan bütçe gelirleri arasında net bir ayırım yapamadığını da görüyoruz.

Özetle, ülkemizin durumu çok vahim.

Peki buraya nasıl gelindi, eğik zeminde aşağı yuvarlanmaya ne zaman başladık?

Ben bu süreci yaklaşık bütünüyle Türkiye-AB ilişkilerinin gelişimine daha doğrusu gelişememesine bağlıyorum.

Eğik zeminde yuvarlanma Erdoğan’ın “Kopenhag kriterleri yerine Ankara kriterlerini koyarız ve yolumuza devam ederiz” demesi ile başladı diye düşünüyorum.

O ifadeden sonra da Ankara kriterlerinin ne menem kriterler olduğunu çok net, dolu dolu yaşıyoruz; şunu da ilave etmek zorundayım, Ankara kriterleri adı altında her türlü hukuksuzluğun devreye girmiş olmasını Cumhuriyet’in başkentinin ismi ile beraber anmak da çok hoşuma gitmiyor doğrusu.

Benim kanaatim çok nettir, Türkiye AB üyesi olursa kendine gelmeye başlar, olmazsa da başımıza gökten taş yağmaz ama bugünü bile arayabiliriz yarın, zaten bugün yaşananlar vatandaşların çoğunluğu için gökten başlarına taş yağmasından pek farklı değil, inanmazsanız, anayasal haklarını kullandıkları için geçtiğimiz bayramı hapishanede geçiren gençlerimize bir sorun.

Hayat ve dünya karşısında bu ağır mağlubiyetin tohumları aslında 2004’ün hemen sonrasında atılmaya başladı, o dönem, bir dizi nedenden, AB sürecini destekleyen Erdoğan’ın arkasında dizildiler sözde muhafazakârlar, çok samimi olmadıkları, Erdoğan’ın makas değiştirmesi ile o sözde muhafazakar kesimin çok önemli bir bölümünün AB konusunu unutması, hatta en aykırı pozisyonları desteklemesi ile zaman içinde ortaya çıktı.

Ama bir de sözde seküler kesim var günümüzde, ilginç bir seküler anlayıştır bu da, hukuksuzluğun sekülerliğin en büyük düşmanı olduğunu içselleştirmeden seküler olduklarını iddia edebilirler, bu iddiam doğru olmasa idi senelerce anayasal askeri vesayete (ağır hukuksuzluk) karşı bir tavır alırlardı.

Bir de bizim sözde seküler kesimin ülkemizin AB üyeliği için takındığı çok ikircikli pozisyonları konuşmak lazım.

AB ile müzakerelerin açılış günlerini o sürecin çok içinde, çok yakından izledim, kendi çapımda da sürece destek verdim, kayıtsız şartsız savundum bu süreci.

Bizim güya sekülerler bu sürece hep mesafeli durdular, hakkını yemeyelim, CHP Meclis’e gelen yasaların çoğuna destek verdi ama hep mesafeli bir posizyonla.

Sürecin ilk başlarında “boşuna uğraşmayalım bizi zaten almazlar” diye ilk mesafe adımlarını attılar ve arkasından da turpun büyüğü heybeden çıktı (bugünlerde bu tabiri kullanmamak olmaz) ve o meşhur ve çok komik “girelim, bir itirazımız yok ama onurumuzla girelim” incisini mesafelerine kalkan yaptılar, sanki AB sürecinin ilk altı ülkesinden sonra bütünleşmeye katılan ülkeler, İngiltere, Danimarka, İspanya, Portekiz, İsveç, Finlandiya, İrlanda ve diğerleri AB’ye onurlarını çiğneterek girmişler gibi.

Bu bizim sözde seküler arkadaşlar muhtemelen bu günlerde onur sorunu ne imiş, onur nasıl çiğnenirmiş çok yakından izliyorlardır, karakollara, hapishanelere, üniversitelere ve hatta yeni doğan ünitelerine bir baksınlar, yakından göreceklerdir.

Müzakereler açıkken üç temel müzakere dosyası, kamu alımları, çalışma yaşamı ve rekabet-devlet yardımları, önlerinde siyasi engel de yokken açılmadılar, bravo AKP’ye ve bu dosyaların açılması için yeri göğü inletmeyen sözde sekülerlere, şimdi bu dosyalar açılmadığı için Türkiye devleti, hem merkezi devlet hem de yerel devlet, ihale skandalları ile çürüyor, günde altı çalışanımız, bir bölümü çocuk, iş kazalarında (cinayetlerinde?) ölüyorlar, rekabet dosyası açılmadığı için de devlet destekleri tamamen bir yolsuzluk görüntüsü veriyor.

Evet arkadaşlar, rahmetli Erbakan ne diyor idi AET-AT-AB için, “onlar ortak biz Pazar”, sözde sekülerler de “girelim ama onurumuzla girelim” diyorlar.

Gördünüz değil mi “gururunuzu”?

Etiketler: ,