Açık Radyo’nun karasal yayın ısrarı: Hayati bir mesele olarak haber alma hakkı
Dijital çağda internet üzerinden yayın yapma imkanı olsa da Açık Radyo hukuki mücadelesini sürdürerek karasal yayında ısrar ediyor. Peki, internete erişim bu kadar yaygınken Açık Radyo neden karasal yayında bu kadar inat ediyor?
06.11.2024
“Biz felaketler ve depremler kuşağında yaşıyoruz… Karasal yayından vazgeçmek istemiyoruz.”
Açık Radyo Programlar Koordinatörü Didem Gençtürk’ün bu sözleri, bir deprem ülkesi olan Türkiye açısından önemli bir vurgu taşıyor. Yayınını 1995’ten beri sürdüren ve 13 Kasım’da 30’uncu yaşını kutlayacak olan Açık Radyo, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nu (RTÜK) yayın lisansını iptal etmesinin ardından sessizliğe bürünmüş durumda. Dijital çağda internet üzerinden yayın yapma imkanı olsa da Açık Radyo hukuki mücadelesini sürdürerek karasal yayında ısrar ediyor. Peki, internete erişim bu kadar yaygınken Açık Radyo neden karasal yayında bu kadar inat ediyor?
Açık Radyo Programlar Koordinatörü Didem Gençtürk, Açık Radyo’nun 1999 Marmara Depremi’nde karasal yayınıyla bir can simidi gibi olduğunu anlatıyor. O gün kapılarını depremzedelere açan Açık Radyo ihtiyaç sahipleri ile dayanışma göstermek isteyenleri hem bir araya getiren hem de depremzedelerin seslerini duyurdukları bir platform olmuş.
“Dijitalde erişilebilir olmakla karasal yayında erişilebilir olmanın arasında ciddi bir fark var” diyen Gençtürk, karasal yayının, internetin ve elektriklerin kesildiği durumlarda bile haber alma açısından ne kadar kritik bir öneme sahip olduğunu vurguluyor.
Hayat kurtaran radyolar
Bu durum sadece Türkiye ile sınırlı değil. New Orleans’ta 2005’teki Katrina Kasırgası sırasında yerel radyo istasyonları, kaybolan kişilerin yerlerini ve tahliye yollarını duyurarak halkın hayati bilgilere ulaşmasını sağlıyordu. 2010’daki Haiti Depremi’nde yerel radyolar, hayatta kalanlara sağlık merkezlerinin yerini, su ve gıda temin noktalarını bildiriyordu. 2011’de Fukuşima felaketiyle sonuçlanan Japonya’daki Tōhoku Depremi sırasıydaysa kamu yayıncılığı yapan NHK radyosu, telefon ve internet çökmüşken milyonlarca kişiye tsunami uyarılarını ve tahliye bilgilerini karasal yayınla ileterek binlerce hayat kurtardı.
Nüfusun yüzde 45’i radyo dinliyor
Dijital çağa girmiş de olsak, internet yayıncılığı habere erişimi büyük ölçüde domine ediyor da olsa, bugün Türkiye’de TÜİK’in 2023 verilerine göre hala daha yaklaşık bin yüz radyo istasyonu yayın yapıyor, 35 milyon kişi hala daha radyo dinliyor. Bu neredeyse nüfusun yüzde 45’i anlamına geliyor. Tam da bu nedenle radyo, hala daha geniş kitlelerin habere erişebildiği yaygın bir medya aracı.
Açık Radyo’nun dinleyicileri
Ömer Madra ile Açık Gazete programını hazırlayan Özdeş Özbay da Açık Radyo’nun toplumun geniş kesimlerine ulaşma gücünü şu şekilde ifade ediyor: “Dinleyicilerimiz arabada, evde, düğmeye basıp bizi dinliyorlar. Bazı evlerde her odada bir radyo bulunuyor. Bu aslında bir alışkanlık. Özellikle 50-60 yaş üzeri, teknolojiyle iç içe olmayan insanlar için karasal yayın çok büyük bir kolaylık sağlıyor.”
Özdeş’in dikkat çektiği bir diğer önemli kesim ise cezaevlerinde mahpuslar. Özbay, “Başta Gezi tutsakları olmak üzere, Açık Radyo’dan başka neredeyse dış dünyayla bağlantı kurabilecekleri hak temelli, bağımsız bir kanal yok” diyor. Özdal, RTÜK’ün lisans iptali kararından sonra Gezi davası tutuklularından Mine Özerden avukatı aracılığıyla gönderdiği mesajı hatırlatıyor: “Beni dört duvar arasına koydunuz, ama şimdi elimden dış dünyayla olan tek bağlantımı da alıyorsunuz.”
Özbay, internet yayınına geçtikleri durumda ilk kesimin bir şekilde adapte olacağını buna rağmen cezaevindeki mahpuslar için bu durumun geçerli olmayacağını söylüyor: “Onlar açısından Açık Radyo tamamen susmuş olacak.”
Dijitalde de muhatap RTÜK
Açık Radyo’nun 24 Nisan 2024’teki yayını sırasında bir konuğun “Ermeni Soykırımı” ifadesini kullanmasını gerekçe gösteren RTÜK, radyoya yayın durdurma cezası vermiş, cezaya karşı hukuki süreç devam ederken bu sefer “karara uymadığı” gerekçesiyle yayın lisansını iptal etmişti. RTÜK kararına karşı hukuki mücadele sürüyor. Bu süreçte Açık Radyo susmuş durumda öte yandan dinleyicilerle yeniden buluşmak için hazırlıklar da devam ediyor.
Didem Gençtürk, 30. yıl dönümüne az kala yaşadıkları bu durumu, “Yıl boyunca çeşitli etkinliklerle kutlamalar planlıyorduk, ancak bu süreçte başımıza böyle bir şey geldi. Dijital adımlar atacağız ama önce hukuki sürecin sonuçlanmasını bekliyoruz. Eğer başarılı olamazsak dijital yayın yapacağız, ancak bu geçişi mümkün olduğunca kısa tutmaya çalışacağız” şeklinde açıklıyor.
Öte yandan yayıncılar açısından RTÜK’ten kurtuluş yok. Özdeş Özbay, dijital platforma geçtiklerinde de muhataplarının yine RTÜK olduğuna dikkat çekiyor: “Dijital yayıncılık için de yine aynı kuruma başvuracağız, yani RTÜK’e. Sonuçta, yine onlara tabisiniz ve yine susturulabilirsiniz. Burada pek bir kaçış yok.”
Açık Radyo’nun altını çizdiği gerekçelere baktığımızda, özellikle Türkiye gibi bir deprem ülkesinde, kriz anlarında ve acil durumlarda karasal yayın hala daha hayati bir kaynak.
Bunun en can alıcı örneğini 6 Şubat depremleri sırasında GSM hatları çalışmadığında yaşadık. Öte yandan elektrik veya internet kesintileri yaşanırken, karasal yayınlar hala güvenilir bilgi akışı sağlama imkanına sahip. Ayrıca, internete erişimi kısıtlı olan bölgeler, internete topyekun erişimi olmayan kesimler ya da maddi açıdan dezavantajlı gruplar açısından karasal yayın, bilgiye ve habere erişim için tek kanal. Gençtürk ve Özbay’ın da belirttiği gibi, karasal yayınların kesilmesi, çok büyük bir kesimi en kritik dönemlerde güvenilir ve doğru bilgiye erişim hakkından mahrum bırakmak anlamına geliyor.