Fotoğraf: Gazeteciler Cengiz Erdinç (sol) ve Tolga Şardan (sağ).

Adalet Bakanlığı vs Tolga Şardan, Cengiz Erdinç

Mesele, Adalet Bakanlığında yukarıdan aşağıya bir temizliğin ve kadro değişikliklerinin yapılıp yapılmayacağı.

ASLIHAN GENÇAY

06.11.2023

Aslında mesele ne MİT raporu ne spesifik bir adliyedeki yolsuzluklar ne de bunları yazan gazeteciler. Mesele, Adalet Bakanlığında da, aynı İçişleri Bakanlığında olduğu gibi, yukarıdan aşağıya bir temizliğin ve kadro değişikliklerin yapılıp yapılmayacağı.

Ve tabii devletin arada sırada yaptığı bu “bağırsak temizliğinde” halkın, demokrat ve muhalif kesimlerin ne kadar soluk alabileceği, adalete güvenin bir nebze de olsa tesis edilip edilemeyeceği. Zira halkın artık muhalefet partilerinin pasifliklerinden sıyrılmasını, iç kavgalarını bitirmesini, halkların sorunlarına vakıf olmasını bekleyecek lüksü kalmadı. Ak Parti’nin iktidarda olması bir reel politik, aynı muhalefet partilerinin durumu gibi.

Ak Parti MYK’sının sicili sıkıntılı kadrolardan arındırılması, kabinenin neredeyse bir “operasyon kabinesi” gibi kurulması ve İçişleri Bakanlığında başlayan değişim, Adalet Bakanlığında da benzeri bir sürecin yaşanacağını gösteriyordu. Esas beklenti, Adalet Bakanlığında yukarıdan aşağıya yaşanacak değişim için bakan Yılmaz Tunç’un inisiyatif alması ve kararlılıkla temizliğe başlamasıyken, Erdoğan’ın da ucu ittifak ortağı MHP’ye veya eski bakanlara dokunsa dahi bu projeden vazgeçmemesi. Tabii gündem değişmese de, zamanlama değişmiş olabilir.

T24 yazarı gazeteci Tolga Şardan’ın geçen hafta “olmayan” MİT raporuna dair kaleme aldığı yazı, büyük ihtimalle hem belli kesimler tarafından zamansız bulundu hem de müdahale öncesi pek çok bilginin kamuoyuna yayılma ihtimali, rahatsızlık yarattı.

İletişim Başkanlığının, MİT raporunun varlığını yalanlayan açıklaması ve yayın yasağı gereği bu raporu tartışmak şu anda gündemimiz değil. Fakat belirtelim ki süreç, Şardan’ın yazısıyla değil, Timur Soykan’ın Anadolu Cumhuriyet Başsavcısı İsmail Uçar’ın dilekçesini yayınlamasıyla başlamıştı aslında.

Şardan’ın yazısına orantısız bir tepki gösterildi ve 1 Kasım günü yapılan ev aramsında tüm dijitallerine el konulmasının ardından Şardan, dezenformasyon suçlamasıyla tutuklanarak Ankara Sincan Cezaevi’ne götürüldü. Ardından da İstanbul Silivri Cezaevi’ne nakledildi. 2 Kasım’da ise Şardan’ın yazdıkları ve tutukluluğuna dair Halk TV’de yorum yapan Kısa Dalga yazarı gazeteci Cengiz Erdinç’in Ayvalık’taki evi aranıp tüm dijitallerine el konuldu ve Erdinç gözaltına alındı. Erdinç için soruşturma Ankara’da, Şardan için ise İstanbul’da açılmıştı. Erdinç, 3 Kasım’da ifadesini SEGBİS aracığıyla Ayvalık’ta verdikten sonra adli kontrol ve yurtdışı çıkış yasağıyla serbest bırakıldı.

İki gazetecinin de yaşadığı süreç, pek çok hukuksuzluk barındırıyordu. Bu durum, hem kamuoyunda ciddi bir tepki oluşturdu hem de gazeteciler ve muhalif kesimlere bir gözdağı olarak algılandı. Dezenformasyon yasası olarak bilinen 217. maddenin ceza üst sınırı 3 yıl olmasına, halkta endişe ve kaygı yaratan bir haber ya da yorumun söz konusu olmamasına, hatta yargının tekzip, yalanlama veya yayın yasağıyla adım atma gücü bulunmasına rağmen iki gazeteci de ağır baskı altında bırakılmıştı. Gördük ki halkta endişe ve kaygı yaratan, Şardan’ın haberi veya Erdinç’in yorumu değil, tersine onlara uygulanan usulsüz muamele, tutuklama ve gözaltıydı.

Hepsinin üzerine Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, Hürriyet gazetesine yaptığı ziyarette; “Hiçbir gazetecinin tutuklanmasına gönlümüz razı olmaz ama aslı astarı olmayan haberleri yazanlar var. Her konuda ahkâm kesiyorlar. İşin aslını sormadan haber yapıyorlar. Açıp bir sor doğru mu?” açıklamasını yaptı. Öte yandan Anayasa Mahkemesi sürpriz bir kararla -ki büyük ihtimalle yaşanan kaostan kaynaklı olarak- dezenformasyon yasasının iptaline dair başvuruyu, 8 Kasım’da görüşme kararı adı. Önümüzdeki günlerde, gazetecileri hiçbir şey yazamayacak hâle getiren bu yasanın kaldırılması da kuvvetle muhtemel.

Yaşanan bu gelişmeleri, Tolga Şardan’ın avukatı Ankara Barosu’ndan Refik Ali Uçarcı, gazeteci Cengiz Erdinç ve Erdinç’in avukatı İstanbul Barosu’ndan Baran Kaya’yla konuştuk.

Avukat Refik Ali Uçarcı: Tolga, konjonktür değişsin diye tutuklandı

Şardan’ın, itiraz dilekçesi sonucu bu hafta çıkmasını bekliyoruz, siz ne düşünüyorsunuz?

Diğer iki avukat arkadaş itiraz dilekçesi verdiler. Normal şartlarda, Tolga’nın da aynı Cengiz Bey gibi adli kontrolle bırakılacağına dair bir beklenti var. Olmasa bile Anayasa Mahkemesi, 8 Kasım’da büyük ihtimalle 217. maddeyi iptal edecek. Beklentimiz bu yönde ama hiçbir şey kesin değil.

Şardan’ın dijitallerine el konması, ne bildiği ve ne yazabileceğine dair bir kontrol için miydi?

Tolga, ne yaptığını çok iyi bilen, akıllı ve çok iyi bir gazeteci. Aradıkları her neyse, o tür bir dijitali evde bırakması mümkün değil. Tolga, T24’te emniyete, Süleyman Soylu’ya ve pek çok konuya dair belgeye dayalı yazılar yazıyordu. Tutuklanmasını, konjonktürü değiştirmek için yapılan bir hamle olarak değerlendiriyorum.

Peki, sorun adliyelere dair iddiaları yazması mı sizce? Çünkü benzer bir konu, daha önce İsmail Uçar’ın dilekçesinin basına yansımasıyla da gündem olmuş ve böylesi bir tepki görmemişti…

Evet, aslında bu olayı patlatan Tolga değil, doğrudan doğruya Anadolu Cumhuriyet Başsavcısı İsmail Uçar. Böyle bakarsak, Tolga sadece mevcut bir şeyi yazmış oluyor. Hatta İsmail Uçar’ın HSK’ya gönderdiği birden fazla şikâyet dilekçesi var diye biliyoruz.

Adalet Bakanlığı, Tolga’nın yazdıklarından çok daha fazlasını ya da çok daha yüksek mevkidekilerin benzer olaylarını biliyorsa müdahale etmesi gerekiyordu, başka bir anlamı olamaz. Tolga’nın yazdıklarının hiçbirinde suç unsuru yok ve doğru şeyler.

Şardan ifadesinde “Haberime bir yalanlama yapılmadı.” dedikten sonra İletişim Başkanlığı alelacele bir yalanlama yayınladı, nasıl değerlendiriyorsunuz?

Açıkçası İletişim Başkanlığının açıklamasını, Cumhurbaşkanlığı adına yapılan bir açıklama olarak görmüyorum.

Şardan’ın tutukluluğu ve gazetecilere baskılar açısından süreç nasıl gelişecek size göre?

Tolga’nın bu hafta tahliye edilmesini bekliyoruz. Gazeteciler ise şu ana kadar zaten yaşayabilecekleri bütün kaosu felaket bir şekilde yaşadılar. Önümüzdeki süreçte bu boyutta yaşayacaklarını düşünmüyorum. Çünkü yaşananlar tepki getirdi. Mesela Tolga’nın tutuklanmasına gösterilen tepkinin büyümesi, Cengiz Bey’in adli kontrolle serbest bırakılmasını sağladı. Bu tepkiler, sistemi bir yerde durduracak diye düşünüyorum.

Cengiz Erdinç: Yapılan usulsüzlükler kabul edilemez

Evinde yapılan aramada hangi usulsüzlükler yaşandı ve sence iki saat boyunca ne aradılar?

İmaj almaları gerektiğini söylememe, uyarmama rağmen tüm dijital malzemeyi topladılar ve bana imaj vermediler. Kural olarak kopyasını çıkarıp bana onaylatmalı ve bu şekilde almalıydılar. Ben de arama kâğıdına, atılı suçla orantısız bir dijital arama olduğuna yasal haklarım saklı kalmak üzere itiraz ediyorum, şerhini koydum. Sanıyorum ki soruşturmaya konu olan MİT raporu gibi bir şey aradılar ama bende zaten öyle bir materyal yoktu. Tersine her türlü iletişimim, yazdığım, üzerinde uğraştığım kitaplarım, arşivim, çalışmalarım gitti ve çalışma koşullarım engellenmiş odu.

Gözaltına alınma gerekçen ve savcılığın yönelttiği suçlama, X hesabında yayınladığın, Şardan’ın yazısı ve tutukluluğuna dair, iki iletiyken böylesi bir arama ve Ankara’dan özel bir ekibin gelmesi gibi orantısız uygulamalar neden yapılmış olabilir?

Yargıyla ilgili yazan gazetecilere bundan sonra sert müdahale edeceğiz, dendiğini duyuyoruz. İşin bir yanı bu ama sanıyorum ki gözaltından bir gün önce Halk TV’de Tolga Şardan’ın tutuklanması ve Dinçer Gökçe’nin gözaltına alınmasıyla ilgili yaptığım yorumlar üzerine yaşandı bunlar.

Avukatlarınla görüşmene de izin verilmedi ve avukatlara yanlış bilgi verilerek seninle ilgili bir kayıp algısı yaratıldı. Bunlar yaşanırken sen kötü muamele gördün mü?

Kötü muamele görmedim ama nezaretteyken avukatlarımın geldiğini, bana asla söylemediler. İsmimin geçtiğini çok cılız bir şekilde duyup sormama rağmen; “Yok abi, senle ilgili bir şey değil.” dediler. Bu arada avukatlarım Vural Ergül ve Baran Kaya’ya, emniyet müdürlüğüne beni sormak için gelenlere, milletvekillerine ve Ankara Barosu başkanına yanlış bilgi verdiler. Avukatlarımın adliyedeki duruşmaya girmesini de engellediler. Ben de onların gediğinden haberdar olmadığım ve yetişemeyeceklerini düşündüğüm için barodan avukat atanmasını kabul ettim. 2023 yılında yakınlarıma bu endişeyi yaşatmaları kabul edilebilir gibi değil.

Gözaltına alındığın gün, hakkında Ankara’ya götürülme kararı vardı ve akşam 20.00’de bu karar değişti, sence neden?

Çok büyük bir tepki olunca yaptıklarının ağırlığını ve ellerindeki suç isnadına göre tutarsızlığını anlayıp geri çekildiler diye düşünüyorum.

Ankara ekibi, seninle gayriresmî bir mülakat yapmak istedi mi?

Hayır, ne gayriresmî mülakat ne de sorgu için hiçbir girişim olmadı.

Adalet Bakanı Tunç’un, gazeteciler aldıkları bilgileri bize de sorsun, açıklaması için ne düşünüyorsun?

Madem öyle ben de Adalet Bakanlığından; 2022 yılının adalet sicil kayıtlarının, suç ve sanık sayısı ile TCK maddelerine göre verilmesini istiyorum. 2021 yılında suç sayısına göre verip, 2022’de TCK maddeleri ve sanık sayına göre ilettiğiniz zaman, bilgiyi buharlaştırmış oluyorsunuz.

Abdülhamid Gül ve Bekir Bozdağ döneminde, bana ulaşan bilgileri yazmadan önce bakanlığı da arayıp görüş sormama rağmen, hiç cevap alamadım. Peki, sen bakanlıkları aradığında, cevap alabildin mi şimdiye kadar?

Alamadım. Sadece Adalet Bakanlığı da değil, İçişleri Bakanlığı ve Ticaret Bakanlığı da kapı duvar. Mesela en son Buenaventura kokainiyle ilgili Ticaret Bakanlığına yazdım ama cevap verilmedi. Seçimden sonra Süleyman Soylu’yu da aramış, cevap alamamıştım.

Başka gazeteciler de bu sorunu yaşıyor ama madem bakan böyle diyor, biz de arayıp sorarız tekrar. Tabii bakan şunu da unutmasın; gazetecilerin kaynakları sadece resmî kurumlarla sınırlı değildir. Adsız tutarak ve kaynaklarını koruyarak bilgiye yer verirler.

Avukat Baran Kaya: Dosyanın en çarpıcı kısmı, dijitallere el konması

Cengiz Erdinç’in gözaltı sürecinde hukuki olarak hangi sorunlar yaşandı?

Kayıp olduğu gündeme gelince, öncelikle onu bulmaya odaklandık ama bunun dışında da bir dizi usulsüzlük var. Dezenformasyon yasasındaki yatarı dahi olmayan suç için tutuklama tedbirine başvurulması zaten hukuka aykırıyken, Balıkesir/Ayvalık’tan birini alıp ifade için Ankara’ya götürmeye karar vermek de usulsüzdür.

Müvekkilinizin yeri size bildirilmedi ve savcılık ifadesine girmeniz engellendi, nasıl yaşandı bu süreç?

Ayvalık emniyetine gittiğimizde polisler, bizi ilk defa görmelerine rağmen Cengiz Abi’nin avukatı olduğumuzu biliyorlardı. Hem bize hem Ankara Barosu başkanına Ankara’ya götürüleceği bilgisi verilince biz de Ankara’ya gittik. Ankara’da olmadığını öğrenip, emniyeti tekrar aradığımızda “Burada değil ama yarın 09.30’da adliyede olun, ifadesi alınacak.” dediler. Aynı akşam 19.30-20.00 arası savcı kararını değiştirmiş ve barodan avukat atamışlardı. Ankara’dan yola çıkıp adliyeye tam saatinde yetişmemize rağmen, barodan avukat atandığı için bizi içeri almadılar.

Sizin geleceğinizi bilerek barodan avukat atamalarının nedeni ne olabilir peki?

Orada bir tuzak var çünkü ben 19.30’da emniyeti arayıp geleceğimizi söyledim ama Cengiz Abi’ye iletmemişler ve o da yetişemeyeceğimizi düşünüp barodan avukat atanmasını onaylamış. Baro avukatı, 20.00’de atanmış. Bu tam bir işgüzarlık. Savunmasız bırakarak, Cengiz Abi’nin kendi kontrollerinde kalmasını istediler.

Düşünün, bizde dosya numarası dahi yoktu ve soruşturmayı yürüten savcıyı bilmiyorduk. Bilsek, Ankara’dayken nöbetçi savcılığa, dijital materyallere el konmasına dair itirazda bulunabilirdik. Sonuçta Ankara’dan bir ekip gelmiş ve dijitalleri alarak gitmiş.

Dijitallere el koymaları da hukuken usulsüz mü?

El koymaya ancak, başka surette delil elde etmenin mümkün olmadığı durumlarda başvurulur. Oysa isnat edilen suç, dezenformasyon. Diyelim ki bu fiil işlendi, zaten her şey kamuoyuna açık, toplanacak ne gibi bir delil var ve neden evdeki dijital materyallere el konuluyor? Bir gazeteciyi çalışamaz hâle getirdiler. Ayrıca bir gazeteci, el koyma kararını veren savcıyla ilgili bir haber peşinde de olabilir ya da gizli çalışmalar yapabilir. Şimdi Cengiz Abi’nin tüm delilleri, verileri ve haberleri, elinden alınarak emniyete gitti. Savcının sorduğu iki iletiyken, tüm dijital materyallere el konması, dosyanın en kritik kısmı.

Dijitaller incelendiğinde, Cengiz’e başka suçlamalarda da bulunabilirler mi? 

Arama, el koyma ya da telekomünikasyon yoluyla arama denetlemesi sırasında, başka bir suç işlendiğine dair delile rastlanılırsa buna tesadüfi delil denir. Bu delil ayrılır, ilgili savcılığa bildirilir ve ayrı bir soruşturma başlatılır. Bu uygulama her suçla ilgili yapılamaz, sadece sayılı suçlar kanun kapsamı içindedir.

Hangi suçlar bunlar?

Kasten öldürme, anayasal düzene karşı işlenen suçlar, örgüt kurma, işkence, cinsel saldırı, ihaleye fesat karıştırma, fuhuş, uyuşturucu ticareti vs gibi suçlar. Kapsam dışı suçlarda delil olarak kullanılamazlar. Mesela bir mektup bulundu ve içinde cumhurbaşkanına hakaret içeren ibareler var, yeni bir soruşturma başlatılamaz.

Bir avukat olarak, gözaltına alınabilecek kişilere böylesi usulsüz durumlarda ne yapmasını tavsiye edersiniz?

Avukatlarına erişim haklarını doğrudan talep etmeli, avukatların gelemeyeceğini düşünüyorlarsa da iletişim kurmak için ısrarla talepte bulunmalılar. Talepleri reddedilirse bu durumu ifadelerinde mutlaka geçirsinler. Avukatları gelene kadar susma haklarını da kullanabilirler. Bazı durumlarda susma hakkını kullanmak çok faydalıdır.

Hangi durumlarda mesela?

Örneğin kötü muamele ve baskı altındasınızdır, avukatınız olsa rahatlayacak ve doğru bilgileneceksinizdir. Yine kişinin neye dair ifade vereceğini bilmesi için öncesinde dosyayı ve suçlamaları görmesi gerekir. Eğer kolluk, kişiye ve vekile dosyayı göstermiyorsa biz müvekkile; “Delillerin ne olduğunu bilmiyoruz, istersen deliller gösterilince ifade vermek üzere susma hakkını kullanabilirsin.” deriz.