AK Parti’nin Yeni Çılgın Projesi: CHP’yi Dizayn Etmek mi?
İktidar, babayı yenmekle başlar. Zeus’un Kronos’u yok etmesi, Erdoğan’ın Erbakan’ı ezmesi gibi İmamoğlu da Kılıçdaroğlu’nun karşısına dikilebilir.
28.08.2023
Ülke ekonomik ve siyasi krizin ortasında debeleniyor. Siyasi krizin halka yansıtılmaması için sistem gitgide daha otoriter hâle gelip merkeziyetçileşiyor. Lakin ekonomik kriz artık boyumuzu aştı geçti. Merkez Bankası’nın son politika faizi arttırımıyla geçici bir süre düşen Dolar, ardından yine 27’ye dayandı. Mehmet Şimşek, daha çok faiz arttırımı yapar bu gidişle fakat Doların ise düşmeye hiç niyeti yok.
Bunun adı ekonomik krizdir. Ülkede hâlen eline geçen üç beş kuruşa şükredip “ekonomi tıkırında” diye düşünenler olsa da krizin büyüklüğü ve derinliğini en iyi AK Parti iktidarı biliyor ve gidişat her geçen gün kötüleşiyor.
Böyle bir ortamda yerel seçime gidiyoruz. Peki, ne yapıyor ülkenin iki temel gücünü oluşturan dindar kapitalistler ve Kemalist kapitalistler?
AK Parti her şeyin farkında
Evet, her şeyin farkındalar zira bu tablo onların eseri. Savaş içinde olan Ukrayna’da dahi enflasyon oranı bizdekinden düşük. Yıllardır iç savaş yaşayan Suriye’de Esad, memur ve emekli maaşlarına yüzde yüz zam yaptı.
Bizde durum vahim lakin vahametten kurtulamamamızın ana nedenlerinden biri de bunu görmek istemeyen ve gerçeklikle bağlarını koparmaya çalışan halkın yüzde ellisi.
Hâl böyleyken AK Parti yeni projesini “açıkladı”: Muhalefeti dizayn etmek, öncelikle de CHP’yi parçalara bölmek. Halkın önüne öyle gündemler getiriliyor ki söylenenlere yanlış demek zor fakat bu sefer, kimin neden dediği de önem taşımakta.
24 Ağustos’ta AK Parti’nin 22. kuruluş yıldönümünde konuşan Erdoğan’ın, CHP’ye ve Kılıçdaroğlu’na yönelik söylemlerinin hepsi doğru aslında. Mesela bu eleştirileri Erdoğan değil de farklı bir muhalif kimlik dile getirseydi, emin olun hepimiz alkışlardık. Tespitler doğru: Yenilgiyi kabul etmeme, halka tepeden bakma, kırsal kesimi aşağılama, değişimin gerekliliği, seçmene dayatmacı yaklaşım…
Bu açıklamalar öncesi Erdoğan’ın “Emeklilere zam verilmemesi kabul edilebilir değil” çıkışıyla “Türkiye’yi mülteci akınıyla köşeye sıkıştırma çabalarını boşa çıkarıyoruz” sözlerinden yola çıkarak, artık Erdoğan kendi kendine muhalefet yapıyor demiştik.
Anlıyoruz ki; ekonomik kriz gerçeğinden halkı koparmak ve muhalefet boşluğunu doldurmak için CHP analizleriyle de gündemden düşmeyecek Erdoğan. Devam edecek, daha fazlasını yapacak. Zira yeni hedef ve proje, muhalefete operasyon. Aslolarak da CHP’yi kontrol altına almak.
Bugün ülkedeki medyanın çoğu artık AK Parti’nin kontrolünde. Buna çok muhalif görünen iki büyük TV kanalını da eklersek haksızlık yapmış olur muyuz, bence olmayız. Bir süre sonra birtakım ilişkilerin su yüzüne çıkacağını düşünenlerdenim. Pek iyi kokular gelmiyor hiçbir mecradan.
İstanbul adayı Osman Nuri Kabaktepe mi?
Geriye ana muhalefet kalıyor ki burada önlerindeki tek engel, 31 Mart’taki yerel seçimler. Eğer bu seçimlerde AK Parti ezici bir başarı sağlarsa CHP’nin tek parça kalacağını kimse düşünmesin. Tersi olursa? Oraya geleceğiz.
Yerel seçimlere dair pek çok başlık belirsizliğini koruyor lakin AK Parti’nin İstanbul Büyükşehir için adayının Adil Karaismailoğlu olacağını düşünenlere katılmıyorum, Erdoğan’ı birazcık tanıyorsak vekili aday göstermeyecektir. Yüksek ihtimalle aday AK Parti İstanbul İl Başkanı Osman Nuri Kabaktepe olacak. Sessiz ve derinden gelerek birden ortaya çıkması ihtimal dâhilinde. Göreceğiz.
Sinan Oğan olabilir, diyenler de bence yanılacak. Zira Oğan, yılların kurdu Erdoğan tarafından itinayla kullanıldı ve bir kenara atılıverdi çoktan. Ne oldu Sinan Bey, değdi mi peki? Çöp kutusunda başarılar size.
Yerel seçimlerde genel seçimlerdeki gibi tarikatlar aktif olarak kullanılamayacağından sonuçlar biraz daha farklı çıkabilir. Şu sıralar AK Parti, genel seçimler öncesinde kullandığı aparatları denetim altına almaya ve kontrol etmeye başladı.
Eğer yerel seçimlerde büyük bir başarı gösterirlerse zaten radikal İslamî altyapıyı, cihatçı birlikleri oluşturmuş ve tüm devlet kadrolarında hâkimiyet kurmuş iktidar, yine ülkenin üzerinden silindir gibi geçecek. “Türkiye’ye şeriat gelecek” diye bağıran koroya hiçbir zaman katılmadım. Ülkenin jeopolitik konumu, ekonomik, askeri ve siyasi ilişkileri nedeniyle genellikle ihtimal vermedim. AK Parti ezici başarı sağlarsa 31 Mart sonrası tablo içinse şu kadarını diyebilirim: Yüzde yüz batmış bir ekonominin kitleler üzerindeki etkileri ancak koyu bir baskıyla kontrol edilebilir.
Nihayetinde bugün, Erdoğan’dan sonra koltuğa Hakan Fidan’ın gelmesi kuvvetle muhtemelken, İbrahim Kalın ise MİT’te İç İşleri için hazırlanıyor.
CHP’de neler oluyor?
Genel seçimlerde ülkenin neredeyse yarısının oyunu alan Kılıçdaroğlu, yine de yenildi. Dahası tüm muhalefet birleşti ama Erdoğan’ı yenemedi. Bu böyle.
O günden bu yana ülkecek birleşmiş Kılıçdaroğlu’na “Tamam oyunuz arttı ama seçimlerde yenildiniz, olan da bize oldu”yu kabul ettirmeye çalışıyoruz.
Aslına bakarsanız hangi muhalefet partisine denk gelsek “Biz yenilmedik, başarılıyız” diyorlar. Hatta karşı karşıya kaldıkları olumsuz eleştirilere “Bizi kıskanıyorlar” cevabını veren bile var. Ülkenin muhalefet partileri gerçekle bağlarını çoktan kopardı. Tabii içlerindeki akıllı ve çalışkan siyasetçileri tenzih ediyorum, her partide var onlardan.
Ve Kılıçdaroğlu öyle bir yerde sıkıştı ki; yenilgiyi kabul etse genel başkanlığı kaybedecek, CHP neredeyse 4 parçaya bölünecek, kabul etmese hiçbir dediği artık ciddiye alınmayacak, seçmeni ikna edemeyecek. Zira az buz değil, ülkenin yarısı öyle bir umutsuzluk ve boş vermişlik içinde ki, yerel seçim için dahi sandığa gitmeyi düşünmeyen, hepsinden yaka silkmiş çok insan mevcut.
Nasıl bir değişim?
Enteresan tabii bugüne kadar yaşadıkları hiçbir yenilgide “değişimi” gündeme almayanların, yüzyıllık tortuları ve hatalarıyla mutlu mesut yaşayanların hepsi birden değişim demeye başladı. Değişim önemli zira zararın neresinden dönülse kârdır. Fakat ne oldu, bu değişim çağrıları döndü dolaştı yine genel başkanlık koltuğuna odaklandı ve iş bu noktada çirkinleşmeye başladı.
Şimdilerde CHP’de gördüğümüz, Kılıçdaroğlu artık eskinin aksine kimseye güvenmiyor. Partiyi yeniden dizayn ederken sıkı bir parti disiplini de uygulamaya başladı. Artık kimsenin ortada oyun kurmasına izin vermeyecek gibi görünüyor. (Buna “bütün kötülüklerin ebesi” sayılan Eren Erdem de dâhil.)
Merkez sağı bölmeye çalıştı
Genel seçim öncesi merkez sağı bölmek için ataklar yapan, İyi Parti, Deva, Gelecek ve Saadet’i yanına alarak kısmen başarılı da olan Kılıçdaroğlu’nun en büyük hatalarından biri, bu işlemi bakanlık vaatleri, mevki sunumları yani kabaca “rüşvetle” gerçekleştirmeye çalışmasıydı. Seçim sonrası ise her şey ortalığa saçıldı. Tabii Ümit Özdağ gibi düşük profilli bir siyasetçiyi, MİT müsteşarlığını alacağına ve İç İşleri Bakanı olacağına inandırmak da bir başarı sayılabilir. Sadece şunu söyleyelim: Kazansanız da yaptırmazlardı, o kişi o makamlara gelemezdi. Bunu da en iyi Kılıçdaroğlu biliyor elbette. Neyse.
Kılıçdaroğlu ortaklıkları kaybetmeme ve sağı bölme hedefi uğruna şirazeyi çok fazla kaçırdı ve şimdi dağıttığı vekilliklere rağmen partisi hakkında ileri geri konuşanlara doğru düzgün cevap veremez hâle geldi. Geçmiş olsun.
Özgür Özel de kim?
Hiçbir siyasi başarısı ve vizyonunu on yıllardır görmediğimiz Özgür Özel’in hâli ise trajikomik. Değişim çağrısı yaparken fırsattan istifade ederek koltuğa göz diktiği aşikâr. Ve fakat Devlet Bahçeli’nin yaptığı “Ekrem İmamoğlu’na karşı Özgür Özel’i destekleriz” açıklamasından neden rahatsız olmadı, anlamadık. Utanç verici.
Şimdi etkisiz ve yetkisiz bir mecliste olmanın avantajlarından faydalansa da Özgür Özel’in CHP’de lider vb. olamayacağını çok iyi biliyoruz. Geçelim.
İmamoğlu babayı “öldürür” mü?
Asıl önemli etken hep Ekrem İmamoğlu’ydu ve hâlen öyle. Evet, iktidar babayı yenmekle başlar. Aynı Kronos’un Uranos’u hadım etmesi, Zeus’un Kronos’u hapsetmesi ya da Erdoğan’ın Erbakan’ı ezmesi gibi İmamoğlu’nun, Kılıçdaroğlu’nun karşısına dikilmesi de bir ihanet veya sırttan hançerleme değil, tarihin gerçeği ve hakkıdır aslında.
15 Ağustos’ta İstanbul Belediye Başkanlığına adaylığını açıkladı İmamoğlu ve belki de tarihinin en güzel konuşmasını yaptı. Partilerüstü bir İstanbul ittifakından bahsetti, güvencesizlerin, işçilerin, emeklilerin, gençlerin, kadınların, engellilerin yanında olacağını söyledi. Toplumun yaşadığı hayal kırıklığında, yenilgiyi kabul etmemenin payı olduğunu açık açık anlattı ve koltuğa değil misyona aday olduğundan bahsetti. Asıl önemlisi umut vurgusuydu. Umutsuzluğu kabul etmeyeceğini tekrarladı. İstanbul’da yaptıklarıyla Türkiye’ye örnek olabileceğini, İstanbul’daki politikalarıyla Türkiye’de ne yapacağının görülebileceğini de belirtti. Doğrusu buydu zira artık insanlar lafa değil pratiğe bakıyor. Eleştirenler de oldu fakat konuşması gayet politik ve kapsayıcıydı, güzel hazırlanmıştı.
İmamoğlu balon mu?
Mesele, İmamoğlu’nun söylediklerinin, popülaritesinin ve yeniliğinin altını ne kadar doldurduğu. Onun içi boş bir balon olduğunu, İstanbul Büyükşehir’i yandaşları ve liyakatsizlerle doldurduğunu, CHP’nin başına gelirse en büyük danışmanının AK Parti olacağını söyleyenler de çok. Bunlar büyük güvensizlikler. Bu noktada İmamoğlu’nun hırslarını, beyaz, seçkinci, halktan kopuk tavrını, aşırı popülist imajını düzeltecek net adımlar atması, kararlar alması gerekiyor.
İmamoğlu’nda Erdoğan’a kafa tutacak cesaret var mı, bakın bunu da henüz bilmiyoruz. Hani “Siyaset cesaret işidir” dese de şimdiye kadar onda bu cesareti görmüş değiliz. Aslına bakarsanız bir tek Selahattin Demirtaş’ta görmüştük şimdiye kadar, onu da “dostu” düşmanı el birliğiyle susturdu.
Hiçbir taraf tutmayan ve Kılıçdaroğlu’na da saygı duyan biri olarak, teknik açıdan gençlerin önünün açılması taraftarıyım. Kılıçdaroğlu çekildiğinde partisinin başına geçebilecek ve halkın destekleyeceği tek aday ise eğer altı oyulmazsa İmamoğlu gibi görünmekte.
Tam bu noktada, Muharrem İnce’nin bugün geldiği iktidara su taşıyan acayip ve itici pozisyonda, yaşadığı süreçler karşısında haklı delirmesinin de payı olduğunu hatırlayalım: Ayağının altına serilenler aynı hızla çekilivermişti. Ve ortaya bir Muharrem İnce sorunsalı çıktı. Ülkenin başına bela olan İnce sorunda, Kılıçdaroğlu’nun da payı var ve yadsınamaz. İmamoğlu’nun kaderi de böyle olmaz umarız.
Erken seçim planı
Tamam, konudan sapmayalım. Şimdi CHP’nin hedefi; yerel seçimlerde büyük bir başarı yakalayıp -ki aynı genel seçimlerde olduğu gibi bu yüzde elli ihtimal- ardından erken seçim için iktidarı zorlamak.
Olabilir mi bilemeyiz. Bildiğimiz; bu amaç ve hedeflerini halka anlatmadıkları, partilerini halka kapattıkları, parti içinde sıkıyönetim sağlarken seçmeni unuttukları. Bu böyle giderse ve asıl oy verecek kitleler göz ardı edilirse, yine ve yeniden “tıpış tıpış gelip verecekler” motto’sundan yürünürse tüm hayalleri suya düşecek. Tabii her zamanki gibi olan yine bize olacak. O yüzden diyoruz ki: Biziz la halk! Dikkate alın bizi. Korkmayın bizden ve açık olun, anlatın.
CHP’nin son şansı
Son bir şansları kaldı. Eğer yerel seçimlerde büyük bir başarı elde edip ardından erken seçimi zorlamazlarsa, CHP başına gelecek her şeyi hak ediyor demektir. Bunun için de halkı kazanmaları, ittifak kurmaları şart. Öyle boş boş “Konya’yı da alacağız” demekle olmuyor bu işler, duyurulur.
Mesela Balıkesir Edremit, CHP’nin yönetiminde bir ilçe. Birkaç ay boyunca Edremit’in pek çok köylüsüyle konuştum, bakın ne anlattılar: “Biz hep CHP’ye oy verirdik. Son seçim öncesi AK Partililer köylerimize geldi. Kandil videosu izlettiler, ülke terörist dolacak dediler. Çok korktuk, AK Parti’ye oy verdik. Vermez olaydık.” Görüyor musunuz, AK Parti gitmiş, CHP’nin yönettiği ilçelerin köylerinde dahi montaj videoyla çalışma yaparak oy toplamış. CHP ise Kılıçdaroğlu’nun deyimiyle “İstanbul’un kırsalına, köylerine” dahi ulaşamamış.
Neden? Çünkü halktan kopuklar, çünkü beyazlar, çünkü ekonomik krizi iliklerine kadar hissetmiyor, bedel ödemiyor ve seçkin hayatlar sürüyorlar. İktidarların böyle olması “normal”ken, muhalefet nasıl bu vizyonsuzluğu dayatır, anlamak güç.
Halka gitmeli, hedeflerini, planlarını halka anlatmalılar. 31 Mart’a kadar tüm bunların muhasebesini yaparak hatalarını, neden yenildiklerini, vekillik-bakanlık dağıtırken şirazeyi kaçırdıklarını, yerel seçimlerde ülkenin pek çok ilini, ilçesini alıp erken seçimi zorlayacaklarını açıklamazlarsa, ikinci yenilgiyi de yaşayacak ve paramparça olacaklar. Tabii bizim artık hiç umurumuzda olmayacak bu durum. Hatta parçalanmakta hayır vardır belki, diyeceğiz. Temiz ve yeni bir şeyler doğacaksa, neden olmasın?
Bir kâbusun içinde yaşarken kimseyi daha fazla karamsarlığa boğmak istemem ama bu gidişle Mart’ta tam anlamıyla batacağız ve ses çıkartmaya çalıştığımızda üzerimize öyle bir basacaklar ki zaten boğulacağız. Muhalefetin üç beş belediye alması kimse için bir kurtuluş olmayacak, belediye sayılarını çoğaltması da. Ya birleşir ezici bir çoğunlukla illeri alır ve erken seçimi zorlarlar ya da öyle görünüyor ki CHP’nin başına da Erdoğan geçer.