Akbelen Savaşı: Devlet Destekli Zombi Şirketler Halka Karşı

İsmail Hakkı Atal: “Yeniköy ve Kemerköy termik santrallerinin hasta ettiği insanların ülkeye maliyeti 22 milyar ama ticari kazançları 200 milyon”

ASLIHAN GENÇAY

31.07.2023

Tüketim toplumunda yaşıyoruz. Her şeyi sadece kapitalist sistemle açıklamak için artık çok geç. Tüketim, kültürel ve sosyolojik bir gerçek. İhtiyaçlarımız da, hazlarımız da, trajedilerimiz de ve hatta gerçeklerimiz de tüketim ekseninde belirleniyor. “Siz arabanızı çarpın, gerisini sigorta hâlleder” motivasyonundan “Siz depremde ölün, kan parası verilir”e kadar varan bir tüketicilik söz konusu.
 
Zenginliğin artık sadece malla mülkle değil, doğal yaşam ve organik besine ulaşımla ölçüldüğü günümüzde, elinden alınanlara direnenler de var. “Siz evinizi, tarlanızı şirkete verin, biz termik santral ihtiyacınızı karşılayalım” mottosuna karşı bu simülatif ihtiyacı reddeden, toprağı, suyu, ağacı ve zeytininden, kısaca doğasından vazgeçmeyen İkizköylülerden, Akbelen Ormanı direnişçileri ve aktivistlerinden bahsediyorum.
 
Sizler; devletin, Limak ve İçtaş holdingler için kolluk kuvvetlerini seferber ederek, direnen köylülere orantısız güç kullanması nedeniyle Akbelen savaşına dönen bu direnişi tüketip, yeni trajedilere yelken açmadan önce biraz bilgi verelim.
 
Konu aslında yeni değil, beş yıllık bir milada ve mücadele geçmişine sahip. Limak ve İçtaş holdingler, Muğla’nın Milas ilçesine bağlı İkizköy’de, zeytinlik alanın da bulunduğu Akbelen Ormanı’na maden ocağı açarak, ormanı yok etmek pahasına, Yeniköy ve Kemerköy termik santrallerine kömür taşımak istiyorlar. 2021’de halkın direnişi ve avukatların itirazları sonucu, bilirkişi heyetleri de bu talebe olumlu bakmadığından ve o dönem hukuk can çekişse de hâlen soluk aldığından, süreç İkizköylülerin lehine işliyor. Eski Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, bu şirketlerin ormana girip ağaçları kesmelerine bizzat izin vermesine rağmen, mahkeme yürütmeyi durduruyor ve Akbelen Ormanı yok olmuyor.
 
O günden bu yana İkizköylüler, Akbelen Ormanı civarında kamp kurup nöbet tutarak, direnişle kazandıkları bu davanın takipçisi oldular. Fakat gerek zeytinliklerin özelleştirilmesi yasası gerekse dosya için yeni oluşturulan bilirkişi heyetinin raporuyla şartlar değişti ve geçen sene Kasım ayında yürütmeyi durdurma kararı kaldırıldı. 24 Temmuz Pazartesi sabahı jandarma korumasında ormana giren Limak ve İçtaş holdinglerin yıkım ekipleri, Akbelen Ormanı’nı kesmeye başladı. Neden? Enerji ayağınıza geldi. Sizin termik santrale ihtiyacınız var, ormana değil. Kanser olup öldüğünüzde biz zaten size parasını ödeyeceğiz!
 
Peki, bakalım gerçek öyle mi? Bir haftadır köylülerle aktivistlerin direnişi sonucu ülke gündemine oturan ve süren Akbelen savaşının bir tarafıyız bizler de. Dolayısıyla olanı biteni İkizköy Çevre Komitesi üyelerine ve aktivistlere sorduk, anlattılar.
 
Avukat İsmail Hakkı Atal anlatıyor
İsmail Hakkı Atal, hem İkizköylülerin avukatı hem çevreci aktivist hem de direnişçi. 24 Temmuz’da Limak ve İçtaş’ın orman kıyımına karşı çıktığı için jandarma tarafından yerlerde sürüklenip tekmelendi, gözaltına alındı. Şöyle anlatıyor Atal, 24 Temmuz’da yaşananları:
 
“Sabah 05:30’da jandarmanın koruması atında orman kesim ekipleri geldi ve kesim başladı. Kamp alanımıza dokunmayıp, yukarıda barikat kurarak ormana girişimizi engellediler.”
 
Devam ediyor Atal:
“Sabah hızar seslerini duyunca, dosyada tekrar yürütmenin durdurulması kararı verilmesini talep etmiştik. Bunun için delil oluşturmamız gerekliydi ve 14:00 gibi içeri girip orman kesimini görmek istedik. Jandarma bırakmadı. Anayasa’nın 169. maddesine göre suç işlendiğini söyledik ama bizi iterek aşağı sürüklediler. Biz de onları ittik, itiş kakış yaşandı ve benimle birlikte dört kişiyi gözaltına aldılar. Üzerimize çıkıp kafamızı yere bastırdılar, kolumuzu bükerek kelepçe taktılar. Yasaya göre kolluk, avukatın üzerini bile arayamaz ama kelepçelenerek gözaltına alındık.”
 
Gözaltına alındıktan sonra yaşanan gelişmeleri ise şöyle özetliyor Atal:
“Biz gözaltına alınınca halk öfkelendi. O sırada bir araç geldi ve halk aracın içeri girmesini istemedi. Meğer araçta askeri teçhizat ve destek timi varmış. Halka, kumanya var, demişler. Halk bu yalana tepki gösterince yine bir müdahale oldu. Hem fiziki şiddet uygulandı hem de biber gazı sıkıldı. Hepsini gördük.”
 
“Köylü milletin efendisidir”
Belirtelim; İkizköy’de olan biten her şey tamamen halkın, köylülerin inisiyatifi ve kararıyla yürüyor. Siyasi partiler ve kurumların hepsi de köylülerin aldığı kararlara uyuyor. Kısaca; halk ne derse o.
 
Şöyle aktarıyor bu durumu Atal:
“Halkın önderlik ettiği bir Bergama direnişi vardı, ikinci de biz olduk. Biz Bergama’yı da geçtik çünkü en uzun süren çadırlı nöbet direnişi oldu bizimki. Burada köylüler karar alıyor, biz uyguluyoruz. Tam anlamıyla ‘Köylü  milletin efendisidir’ sözünün tezahürü.”
 
“Plastik mermilerle saldırdılar”
Ardından, İkizköy’de 26 Temmuz Çarşamba günü yaşadıkları saldırıyı da anlatıyor Atal:
“Çarşamba günü ağaç kesiminin ilerlediğini gördük. CHP Genel Başkan Yardımcısı, CHP milletvekilleri ve Yeşil Sol Parti’den iki milletvekiliyle birlikte, gidip görelim dedik. Jandarma, bizi görünce barikat kurdu ve kontrolsüz bir müdahalede bulundu. İnsanların gözüne yakından biber gazı sıktılar. Plastik mermi kullanıldı ve bir arkadaşımız yaralandı.”
 
Doğayı katleden şirketlere, başta Limak ve İçtaş olmak üzere “Zombiler” diyen Atal devam ediyor:
“İnsanların, köylülerin yaşam alanını yok eden gözü dönmüş bir rant hırsı var. Devletin gücünü de arkalarına aldılar. 2021 Ağustos ayında 178 bin hektar orman yanmış ve yangın, Kemerköy termik santralinin bulunduğu Ören’e doğru ilerlemişti. Bilim insanları, yangın termik santrale ulaşmadan önce, hidrojen tankları patlarsa 30 km çapında bir alan yanarak yok olur, dediler. Fakat sanki yangın yokmuş gibi termik santral durdurulmadı. Sonunda santralin kapısı yanmaya başladı ve bırakıp kaçtılar. Türkiye’yi Allah korudu ve yangın kendiliğinden söndü. Böylesine gözü dönmüş bir sermaye grubu söz konusu. Ben bunlara zombi şirketler diyorum. Kapitalizm bir virüs gibi zihinlerine girmiş ve normal düşünebilme yeteneklerini yitirmişler. Şu an bizim karşımızdaki CEO da aldığı emri yerine getiriyor.”
 
Atal’a, peki, yaşananlar açıkça Anayasa’ya aykırıyken devlet güçleri neden şirketlerin yanında? diye sorduğumuzda ise;
“Jandarma ve yıkım ekiplerinin bir inisiyatifleri yok.  Kaymakam ve valiye emir geliyor, onlar da jandarmaya emir veriyor. Jandarma komutanı da burayı şirketin kullanımına açmak için devletin kolluk gücünü, anayasal suç işleyerek kullanıyor. Anayasa’nın 169. maddesi, devlet ormanları hiçbir şekilde eksiltilemez, der. Normlar hiyerarşisine göre Anayasa en üsttedir ama Anayasa’yı ihlal ederek suç işliyorlar” cevabını veriyor.
 
“Tetikçi bilirkişilere rapor hazırlatıldı”
Tabii Akbelen direnişinin hukuki boyutunu da dinliyoruz Atal’dan:
“Yürütmenin durdurulması kararını istinaf etmiştik. Pazartesi günü kesim başlayınca bu defa tekrar harç yatırarak yine yürütmenin durdurulması talebinde bulunduk. Burada ayrı bilirkişi heyetleri üç defa keşif yaptı. Üçü de bizim lehimize rapor verdi. Temmuz 2021’de çadırlı nöbetimiz başladı. Ağustos’ta bize jandarma müdahalesi olunca toplumsal bir infial yaşandı ve yürütmeyi durdurma kararını vermek zorunda kaldılar. Bu kararı kaldırmak için 7/7 bir bilirkişi raporu arıyorlardı. Ağustos 2022’de bir bilirkişi heyeti ayarladılar ve bu tetikçi bilirkişiler aleyhimize bir rapor verdi. İtirazlarımız ise kabul edilmedi.”
 
Malum bilirkişi heyetini ise şöyle tanımlıyor Atal;
“Bilirkişi heyetinden birinin özel şirketi var ve şirketler için iş yapıyor, yani kamu görevlisi değil. Birininse uzmanlık alanı yetersiz. Temin edilmiş bilirkişi olduklarını düşünüyoruz. Demek ki konuyla ilgili ana bilim dallarında, istedikleri raporu verecek kişi bulamamışlar.”
 
Son rapordan sonra yaşanan gelişmelere geliyoruz:
“Kasım 2022’de yürütmenin durdurulması kararı kaldırıldı. İtirazlarımız reddedildiği için biz de bilirkişileri, gerçeğe aykırı rapor vererek görevi kötüye kullanmaktan savcılığa şikâyet ettik. Şu anda soruşturma sürüyor” diyor Atal.
 
“CHP’nin sokağa inmesi şart”
2023 seçimlerinde CHP’den İstanbul milletvekili aday adayı olan Atal, 2011’den bu yana da CHP üyesi. Hâl böyle olunca sözünü esiremiyor ve Akbelen direnişi için CHP’den beklentileriyle birlikte partiye eleştirilerini de sıralıyor:
 
“CHP’nin sokakta olması gerekiyor. Faik Öztrak’ın çıkıp partinin süslü salonlarında basın açıklaması yapmasıyla olmuyor. Artık bıçak kemiğe dayandı. CHP’nin sokağa inmesi şart. 2016’dan sonra AKP, AKP’li hâkimleri devşirdi. Ancak halk sokağa indiği zaman doğru karar verebiliyorlar. Biz, CHP’den kitlesini ve örgütlerini buraya getirmesini bekliyoruz. Muğla’daki tüm belediyeler CHP’de. İl ve ilçe belediye meclisleri gelsin, toplantılarını burada yapsın. 450 km. yürüdük, diyorlar. Yürüdük de ne oldu, bizi tekrar eve tıktınız. Artık Türkiye’de hukuk ve demokrasi varmış gibi tiyatrolara ortak olmamalı, hukukun bittiğini ifşa etmeliler. Türkiye şu anda harakiri yapan bir insan gibi. Ormanlar, su kaynakları tükeniyor, CHP ise sadece basın açıklaması yapıyor. Bir de mecliste AKP iktidarını meşrulaştırıyorlar.”
 
Atal, haklı ve sert eleştirileriyle çağrılarını Türkiye Barolar Birliği başkanına da yönelterek;
“Erinç Sağkan, kardan adam gibi süslü süslü oturup fotoğraf vereceğine buraya gelsin. Gelmezse onu ifşa edeceğim. Ülkede hukuk ve demokrasi katledilirken bir şey yapılmasın diye özel olarak mı o koltuğa oturtuldu bu adam? “ diyor.
 
Ve ekliyor:
“Tüm barolardan, Türkiye’de hukukun bitmek üzere olduğunu, yargılamanın görünüşte yapıldığını ve mahkemelerin yukarıdan gelen talimatla hareket ettiğini ifşa etmelerini, bunun için sokağa çıkmalarını bekliyorum.”
 
“Tabip odalarını da bekliyoruz”
Atal ayrıca tabip odalarına da çağrıda bulunuyor:
“2021’de, Avrupa Sağlık ve Çevre Birliği bir çalışma yayınladı. Limak’la İçtaş’a ait Yeniköy ve Kemerköy termik santrallerinin öldürdüğü, hasta ettiği insanların, Türkiye’ye yıllık maliyeti 22 milyar lirayken ticari kazançları 200 milyon lira. Kazançlarının yüz katı zararları var bu ülkeye ve bu rakam sadece sağlık yönünden. Muğla Tabip Odası ve bölge tabip odalarından; buraya doktorları getirmelerini, termik santrallerin nasıl bir halk sağlığı katliamı yaptığını ortaya koymalarını bekliyoruz.”
 
“Akbelen biterse Bodrum susuz kalır”
Atal, termik santralin vereceği önemli zararlardan birini daha şöyle belirtiyor:
“Burası özelleştirilmeden önce Hacettepe Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği, bir rapor hazırlamıştı. O raporda; Akbelen Ormanı biterse Bodrum’un içme suyunu sağlayan yeraltı su yataklarının yer değiştireceği, belirtiliyordu. Akbelen biterse Bodrum susuz kalır. Bodrum Belediye Başkanı Ahmet Aras, baştan beri bize destek veriyor ve Bodrum’un su meselesi için belediye adına dava da açtı. Öncelikle Bodrumlular olmak üzere herkesin buraya gelerek bize destek vermesini bekliyoruz.”
 
“İnsanların gelmesini engelliyorlar”
Son durumu da soruyoruz Atal’a;
“Şu anda kesim devam ediyor, bir tepeyi tıraşladılar. Biz de nöbete devam ediyoruz. Nöbet alanının girişinde jandarma barikatı var ve orada kimlik kontrolü yapılıyor. Ören ve Milas’tan buraya gelirken üç defa GBT kontrolünden geçiyorsunuz. 10 dakikalık yol, çevirmeler nedeniyle 4 saate çıktı. Bodrum Belediyesi bize destek için araç kaldıracaktı fakat kaymakamlık kararıyla yasaklandı. İnsanların buraya gelmesini ve halk hareketinin büyümesini engellemeye çalışıyorlar. “
 
Evet, Anayasa yine ve yeniden, gözümüzün önünde ayaklar altına alınırken, halka rağmen “ihtiyaç” olarak belirlenenler halka dayatılırken biz sadece reality şov gibi ekrandan izleyip fısıltılı kınamalarla destekler mi yayınlayacağız, yoksa tüketim toplumunun simgesi zombilere karşı birleşerek mücadele mi edeceğiz? İşte bu da bizim sınavımız.
 
Lakin unutmayın; zombiler ısırırsa siz de zombi olursunuz. Onlara benzemek de çok kolay.