AİHM, Şık ve Şener’in hak ihlali başvurusunu haklı buldu

Şener: Bari siyasetçiler bu karardan şu dersi çıkarsa; gazetecilik “terörizm”, kitap “bomba” değildir.

P24

09.07.2014

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Oda TV davası kapsamında yaklaşık 1 yıl boyunca tutuklu kalan gazeteciler Ahmet Şık ve Nedim Şener'in yargılandıkları davada 'güvenlik ihlali yapıldığına ve ifade özgürlüğünün kısıtlandığına hükmetti. Ahmet Şık kararın, tutuklu gazeteciler için emsal oluşturması gerektiğini vurgularken, Nedim Şener de, ''Bu karardan sonra artık gazetecilere terörist denmekten vazgeçilmeli'' dedi.

AİHM,  her iki gazetecinin “ifade özgürlüğünün kısıtlanması” ve “ haksız tutuklama” gerekçesiyle yaptığı başvuruyu karara bağladı.
Mahkeme oybirliğiyle verdiği kararda "Soruşturma dosyasının sanıklardan ve avukatlarından gizlenmesinin ciddi bir hak ihlali olduğunu" vurguladı.

AİHM ayrıca Türkiye'nin Nedim Şener'e 20 bin Euro, Ahmet Şık'a ise 10 bin Euro manevi tazminat ödemesini de kararlaştırdı.

'Türkiye'de yargı evrensel normların dışında'

Kararın tutuklu gazeteciler için emsal oluşturması gerektiğini belirten Ahmet Şık "Türkiye'deki yargının evrensel hukuk normlarından ne kadar uzak olduğunu bu kararla bir kez daha gördük" dedi.

Oda TV davasının bir gazetecilik ve ifade özgürlüğü davası olarak ele alınması gerektiğini  kaydeden Şık," Silahlı örgüt üyesi olmakla yargılanan insanların suçlarının delili olarak bütün dosyada biri taslak aşamasında diğeriyse basılıp satılan iki kitap; 300'ün üzerinde haber, yorum ve makalenin yanı sıra ve sanıkların birbirleriyle ve haber kaynaklarıyla yaptıkları telefon görüşmelerinden yer alıyor" diye konuştu.

Şık, bilgisayar korsanlarının sanıkların bilgisayarlarına, kendi ifadesiyle, ne idüğü belirsiz dosyalar yerleştirdiklerini, bu işlemin dört farklı bilimsel raporla kanıtlandığını söyledi. Şık ayrıca, AİHM kararının yalnızca ifade özgürlüğü boyutuyla ele almanın eksik bir değerlendirme olacağını savunurken, bu kararın "Ergenekon davasının bütününe ilişkin karar alma süreçlerini de etkileyebileceğini" savundu.

Kararın diğer tüm tutuklu gazeteciler için de emsal niteliğinde olduğunu belirten Şık, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Oda TV, Şike davası, Devrimci Karargâh, KCK davaları gibi davalarda hukuksuzluklar yaşandı… Örneğin KCK davasında isimleri ve tarihleri çıkartın değiştirin Oda TV davasının aynısıyla karşı karşıya kalacaksınız."

 
Nedim Şener: ‘Strasburg'daki bomba
benzetmesine cevap Strasburg'dan geldi’

 
Nedim Şener de karar ilişkin değerlendirmesine  Posta gazetesinin bugünkü (9 Temmuz 2014) nüshasında yayımlanan, “Strasburg'daki bomba benzetmesine cevap Strasburg'dan geldi” başlıklı yazısında yer verdi.

Şener’in yazısı şöyle:

Başbakan 40 ay önce Strasburg’da yaptığı bir konuşmada beni ve Ahmet Şık’ı teröriste, hakkında toplatma kararı alınan basılmamış kitabı da bombaya benzetmişti. Başbakan’a cevap 40 ay sonra yine Strasburg’dan geldi. Anlatayım;

Tarih 13 Nisan 2011.
Yer: Strasburg-Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi:

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Ahmet Şık ile benim tutuklanmamız ve toplatılan kitap hakkında konuşuyor; Kitabı bombaya benzetiyor; “Bu kitapları toplatan ben değilim…. Bakınız burada ben size bir şey söyleyeceğim: Bombayı kullanmak suçtur ama bombanın hazırlanmasındaki malzemeleri kullanmak da suçtur. Diyelim ki bir yerde bombanın kullanılmasında, ne varsa, fitilinden tutunuz, ta diğer maddelerine varıncaya kadar, ne varsa. Bunun ihbarı gelmişse, güvenlik güçleri gidip bunları toplamaz mı? Almaz mı? Çünkü o da bir suç teşkil etmektedir. Gider onları alır.”

Tarih 8 Temmuz 2014.
Yer Strasburg-Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM):

AİHM tutukluluğumuza ve kitap toplatmaya karşı yaptığımız başvuruyu haklı buluyor. İfade özgürlüğümüzün ihlal edildiğine saptayıp Türkiye’yi toplam 30 bin Euro para cezasına mahkum ediyor. Kararda şöyle diyor; “Başvuran kişilerin yeterli ve ilgili neden bulunmadan bu kadar uzun süre tutuklu bulundurulmalarının, kamu yararını ilgilendiren konularda fikirlerini ifade etmekten caydırmaya yöneliktir. Bu tip tutuklama önlemleri, soruşturmacı tüm gazeteciler üzerinde devlet organlarının işleyiş ve uygulamaları için oto-sansür iklimi oluşmasına neden olmuştur. Başvuranların yargılama öncesinde tutuklanmaları ve bir yıllık bir süre için tutuklu bulundurulmaları bir sosyal ihtiyaçtan kaynaklanmamaktadır. Uygulanan önlem (uzun tutukluluk) ne amaca uygun, ne de demokratik bir toplumda bir gerekliliktir. Dolayısıyla da Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesi (ifade özgürlüğünü güvence altına alan madde) ihlal edilmiştir. Gazeteciler, yazdıkları kitaplar gerçeği yansıtmasa bile terör örgütüne yardım suçundan yargılanamazlar.”

Bayraktar: ‘Ergenekon’da
devletin ilk mahkumiyeti’

Böylece Strasburg’da, Avrupalı parlamenterler önünde gazetecileri teröriste, kitabı bombaya benzeten Başbakan’a cevap Strasburg’da bulunan AİHM’den gelmiş oldu. Devlet, polisi, savcısı, mahkemesi, kullandığı medyasıyla bizi terörist ilan etmek için elinden geleni yaptı. Mahkum etmeye çalıştı. Ama evrensel hukuk karşısında kendisi mahkum oldu. Avukatım Prof. Dr. Köksal Bayraktar bunu hatırlatırken önemli bir konuya dikkat çekti: “AİHM’e Türkiye’den Ergenekon ve Balyoz davaları ile ilgili birçok başvuru yapıldı. Çoğu reddedildi. AİHM bu süreçte yargılananlar lehine yani devleti mahkum eden hiçbir karar almadı. İlk kez Ergenekon süreciyle ilgili yargılananlar lehine devletin mahkumiyetiyle sonuçlanan bir karar almış oluyor. Bu karar ifade özgürlüğünün önemi kadar bu mahkemelerdeki yargılamalara da çekidüzen verilmesi gerektiğini gösteriyor. Ayrıca tazminat tutarı da oldukça yüksek ve dikkat çekicidir.”

Bari siyasetçiler bu karardan şu dersi çıkarsa; gazetecilik “terörizm”, kitap “bomba” değildir.