“Babamı onun kaldığı yerde anıyorum”

Çetin Altan ölümünün yıldönümünde anılırken Ahmet Altan cezaevinden mesaj gönderdi, Mehmet Altan’ın ‘’Babacığıma’’ yazısı ise engellendi

P24

22.10.2016

 
Türkiye’nin gelmiş geçmiş en büyük yazı ustalarından, Babıali’nin en renkli simalarından ve düşünürlerinden biri, gazeteci yazar Çetin Altan bugün ölümünün birinci yıldönümünde anılıyor.
 
22 Haziran 1927’de başlayan, 22 Ekim 2015 sabahı sona eren 88 yıllık hayatında edebiyata da siyasete de yer açan Altan’ı, hem dünyanın birçok diline çevrilmiş romanları hem de Türkiye’nin siyasi hayatına dair yorumlarının geniş ufkuyla hatırlıyoruz. Türkçeye onun kazandırdığı, onun popüler kıldığı tarifler, sözler hemen her gün gazeteciler, yazarlar, hatta siyasetçilerce tekrarlanıyor.
 
1946’da Ulus Gazetesi’nde başladığı gazetecilik hayatını 87 yaşında Milliyet’teki ‘’Şeytanın Gör Dediği’’ yazılarına ara verene kadar sürdürdü Çetin Altan. Türkiye gazeteciliği için nadir nitelikte, evrensel bakışını edebî lezzetle ve mizahla buluşturan yazılar yazdı.
 
Büyük Gözaltı (1973), Bir Avuç Gökyüzü (1974), Viski (1975) ve Küçük Bahçe (1978) ile roman, Üçüncü Mevki (1946) ile şiir, Kalem Bahçelerinden Yedi Hayat (2009) ile eleştiri, Rıza Bey’in Polisiye Öyküleri (1985) ile öykü dalında eserler verdi; çoğu sahnelenen on tiyatro oyunu yazdı. Tiyatro yazarlığının yazı tutkusunun asıl odağı olduğunu ve bu alanda daha fazla yoğunlaşmamanın pişmanlığını da dile getirdi birçok kez. Altan ayrıca sayısız deneme, inceleme kitabına imza attı. Al İşte İstanbul gezi-röportaj, Kavak Yelleri ve Kasırgalar ise otobiyografi alanında Türkçeye kazandırdığı kitaplardır.
 
1965’te Türkiye İşçi Partisi’nden İstanbul milletvekili seçilen Altan, Meclis’teki dört yılı boyunca Türkiye’nin sesini en fazla işittiği siyasetçilerden biri oldu. Önce dokunulmazlığı kaldırılan, sonra da iade edilen ilk milletvekili olarak siyasi tarihimize geçti. Bu dönemdeki anılarını Ben Milletvekili İken adıyla kitaplaştırdı. Çetin Altan yazarlık hayatı boyunca 300 kez yargılandı ve ‘’ifade suçları’’ nedeniyle yıllarını cezaevinde geçirdi.
 
İki oğlu babalarından devraldıkları yerde
 
Çetin Altan için 20 Ekim’de düzenlenen anma gecesine CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu da bir mesaj göndermiş ve mesajında, ‘’Altan’ın fedakarlığını bugün evlatları sürdürüyor’’ diyerek, Çetin Altan’ın iki oğlu Ahmet ve Mehmet Altan’ın halen cezaevinde olduğunu hatırlatmıştı.
 
Kılıçdaroğlu’nun mesajının o bölümü şöyle: ‘’Babalarından devraldıkları hapishane voltasını, hapishane ranzasını, hapishane havalandırmasını fiziken tutsak fikren hür bedenleriyle Ahmet ve Mehmet Altan kardeşler dolduruyor. Ve şimdi onları demir kapının ardında sadece evlatları değil, evlatlarıyla birlikte özgürlüğe ve demokrasiye tutkun kocaman bir Türkiye ailesi bekliyor.’’

"Babacığıma" yazısı engellendi
 
Ahmet Altan 30, Mehmet Altan 31 gündür Silivri Cezaevi’nde tutuklular. Savcılığın iradesiyle uygulanan kısıtlamalar arasında iki yazara mektup gönderme ve iki yazarın dışarıya yazı ya da yazılı mesaj iletmesi de var.
 
Mehmet Altan babası Çetin Altan’ın ölüm yıldönümü için kaleme aldığı ‘’Babacığıma’’ başlıklı bir yazıyı geçen hafta avukatları aracılığıyla dışarıya iletmek istedi ancak cezaevi görevlileri buna engel oldu.
 
Ahmet Altan ise dün avukatlarıyla görüşürken babasının ölüm yıldönümüne dair birkaç cümlelik sözlü mesaj iletti:
 
‘’Babamın ölüm yıldönümünü babamın da kaldığı yerde geçiriyor, onu burada anıyorum. Türkiye tarihinde bütün muhalif yazarların yolu cezaevine düşmüştür. Bu babam için de böyle, benim için de böyle.’’

Hayal ettiğim ülke bu değildi
 
Çetin Altan’ı son yazılarından biriyle, 25 Haziran 2015 tarihli Cumhuriyet’te yazdığı satırlarla anıyoruz:
 
“Artık anlaşılıyor ki ülkeme demokrasinin geldiğini göremeden ayrılacağım bu dünyadan.
 
Torunlarımıza bırakmayı hayal ettiğimiz ülke bu değildi. Gene de bir hayal kırıklığı yaşamıyorum. Menzil-i maksuda ulaşılamasa da çok yol katettik.
 
Bir ömür, sadece amaca ulaşmak için harcanmaz. O amaca doğru atılacak bir iki adıma yardımcı olmak için de harcanır.
 
Yaralı bir devi ayaklarının üstüne koyabilmek için kuşak kuşak o devi sırtımızda taşıdık. Yaralarının iyileşeceğine, o devin ayaklarının üstünde duracağına olan inancımı hiç kaybetmedim. Bir gün bu ülke ayaklarının üstünde duracak. O zaman da, masaldaki gibi “sihirli kedinin çizmelerini” giyerek amacına doğru uçarak gidecek.
 
Biz torunlarımıza istediğimiz ülkeyi bırakamıyoruz.
 
Ama siz uğraşırsanız, mücadeleden vazgeçmezseniz, dünyadan ayrılırken “torunlarımıza istediğimiz ülkeyi bırakıyoruz” deme mutluluğunu siz tadabilirsiniz.
Hayallerinizden, ümitlerinizden, mücadelenizden vazgeçmeyin.
Amacınıza ulaşamazsanız da, bu amacı gelecek kuşaklara devretseniz de, kozmosla son hesaplaşmanızda, “daha iyi bir dünya için biz de fena mücadele etmedik” diyebilirsiniz.
 
Bu da az şey değildir. Buruk da olsa, yorgun gözlerinizde bir tebessüm yaratır.
 
O tebessümlerin çoğalması da elbet bir gün kurtarır bu ülkeyi.
 
Enseyi karartmayın.”