Basıncı hiç düşmeyen bir sektörün ölçümü

Medya Barometresi Raporu’nu hazırlarken havuz medyasından bir gazetecinin ismini saklamak zorunda kalması rapordan daha çarpıcı bir veriydi

P24

01.12.2014

Bundan beş ay kadar önce Heybeliada’da iki gün boyunca bir toplantı salonuna kapanıp Türk medyasını tartışmak için yola çıkmıştık. Bu daha önce katıldığımız pek çok panel, yuvarlak masa toplantısı, atölye gibi şeylere hiç mi hiç benzemiyordu. Medyanın sorunlarını tartışıp oylayacaktık ve bu da işimizi epeyce farklı kılıyordu.

Üstelik katılımcılar ille de medyadan gelmiyorlardı. Avukat, sendikacı, kamu yayıncısı, ana akım gazeteci, insan hakları aktivisti, sivil toplum çalışanı, online medya editörü, akademisyen derken on kişilik renkli bir grup oluvermiştik. Bizleri bir araya getiren Friedrich Ebert-Stiftung (FES) Derneği’nin Medya Barometre Türkiye Raporu’nun oluşturulması için seçilmemizdi.
“Türkiye Medyasının hali malum, artık neyini konuştunuz? dediğinizi duyar gibiyim. Eh haklısınız tabii. Sınır Tanımayan Gazeteciler Endeksi’nde Türkiye 180 ülke içinde 154. sıraya düşmüş, ifade özgürlüğünün durumu malum, oto sansür almış başını gidiyor, gözünü kar bürümüş medya yapılanması düzelecek gibi değil, gazeteci çoktan siyaset konvoyuna atlamış, politik iktidar medyayı kendine bağlamış derken demokrasinin en büyük yapı taşlarından olan medyanın durumu kaygı uyandırmanın çok ötesine geçmiş artık.

Medya Barometreleri farklı ülkelerin medya hallerini uluslararası bir platforma oturtuyor. Bunu yaparken de diğer endeksleme kuruluşları gibi üstten ve yabancı bir bakışla değil kendi yerel temsilcilerini kullanarak yapıyor. Böylece bu raporlar birer öz-değerlendirme belgeleri oluyor. Afrika’dan Asya ve Avrupa’ya uzanan sayısız ülkede 2004’ten beri uygulanan bir yöntem bu. 2014’de Türkiye’de son derece görünür olan sorunlar Medya Barometresi raporunu öncelikli kılmış ve ilerideki reform çabalarına katkı amacıyla yapılmasına karar verilmiş.

Öncelikle biraz yöntemden bahsetmekte yarar var. 41 tane soru 4 farklı bölüme ayrılmış. Konular basın özgürlüğünden, medya dünyasındaki temsiliyet çeşitliliğine, kamu yayıncılığından, meslek ilkelerine kadar uzanan geniş yelpazede yer alıyor. Bunlar sırasıyla, “Basın özgürlüğü de dahil olmak üzere ifade özgürlüğü güvence altına alınır ve teşvik edilir”, “Medya dünyası çeşitlilik, bağımsızlık ve sürdürülebilirlik kavramlarıyla nitelendirilir”, “Yayın yönetmenliği şeffaf ve bağımsızdır, devlet yayın kuruluşları gerçek birer kamu hizmeti kuruluşu haline dönüşmüştür” ve “Basın ileri düzeyde meslek ilkelerini uygular” gibi ifadeler.

Her bölümde yaklaşık on farklı alt madde (ifade) var. Bu ifadeleri panelist olarak bizler 1’den 5’e kadar puanlıyoruz. Ülke maddenin gereklerini yerine getirmiyorsa 1 puan, tüm gereklerini yerine getiriyorsa 5 puan, kısmen yerine getiriyorsa da arada kalan puanlarla değerlendiriliyor. Sonra tüm puanların ortalaması alınıyor. Bu oylamalar anonim olarak yapılıyor. Yani kimin hangi oyu verdiği bilinmiyor.

Aslında panelist olarak da kimliğinizi saklamanız mümkün. Havuz medyasından gelen gazetecinin özgürce kendini ifade edebilmesi için ismini saklaması, hatta raporun tanıtıldığı basın toplantısında bile görünmek istememesi kanımca rapordan daha çarpıcı bir veriydi.

İki günlük beyin fırtınasında hararetli tartışmaların moderatörlüğünü Kadir Has Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sevda Alankuş ve raportörlük görevini yine aynı fakülteden Yrd. Doç. Eylem Yanardağoğlu, FES Proje Koordinatörlüğünü ise Alexander Geiger ve İlke Gökdemir üstlendi. Yakında İngilizcesi de basılacak olan raporun bulgularını burada uzun uzun yazmak yerine sizi raporla buluşturmayı tercih ediyorum. İyi okumalar.

Raporun tam metnine buradan ulaşabilirsiniz