Kimin evladını ne için feda ediyorsunuz?
AKP seçimde başaramadığını, askerlik yapan çocukları ölüme göndererek başarmak istiyor; bu hırs yüzünden ölenleri ise kamuoyundan gizliyor
05.08.2015
AKP lideri Ahmet Davutoğlu, "Biliyoruz ki sizler ve bizler gerektiğinde bu vatan için, bu vatanın birliği için, bu milletin huzuru için, gelecek nesillerin geleceğinin parlak olması için evlatlarımızı da kendimizi de feda etmeye hazırız. Bu fedakarlığı da dünya alem bilmelidir"dedi.
Bu sözleri söylediği yer (hükümete yakın) sivil toplum örgütlerince düzenlenen “Teröre Karşı Sivil İnisiyatif” toplantısıydı. Toplantıya katılanlar Davutoğlu’nun konuşmasını ayakta alkışladılar ve “Vur vur inlesin, PKK dinlesin” diye tezahürat ettiler.
Savaşın acısını bizzat hissetmemiş olanlar, başkalarının evlatlarını kolay feda ediyorlar.
Davutoğlu’nun yanında oturan bakanların, Mehdi Eker ve Nurettin Canikli’nin yeğenleri bedelli askerlik yapmışlar. Şimdi Meclis Başkanı olan eski Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın yeğeni de öyle. Hala kabinede bakan olan Nabi Avcı ve Veysel Eroğlu’nun oğulları da dahil, 24 AKP milletvekilinin oğlu son bedelli askerlik düzenlemesinden yararlanmış. Bunları Karşı Gazete’nin haberinden biliyoruz. Sahne arkasından savaşı yöneten Erdoğan’ın oğlu ise 2009’da dövizli askerlik yapmıştı. Eski bakanlardan Cemil Çiçek ve Murat Başesgioğlu’nun Doğu’da askerlik yapmış olan oğulları ise istisna. Para ve güç, bazı evlatları zorunlu ölümden koruyor.
Ölmesinler elbette, ve öldürmesinler de. Sadece parası olanlar değil, kimse askerlik yapmak zorunda olmamalı çünkü. Fakat, her asker cenazesinde şehitliği kutsayan siyasetçiler kendi evlatlarını feda etmeye hazır değiller. Bu riyakarlığı da kamuoyu bilmeli.
Kamuoyunun bilmeye hakkı olan bir şey daha var: Siyasi hesaplar uğruna kaç kişinin, nerede, ne zaman öldüğü. Ve hükümet bu bilgiyi düzenli olarak hafızalardan siliyor.
Geçen hafta kim ölmüştü?
Türkiye vatandaşlarının askerlik işlemlerinden sorumlu olan Milli Savunma Bakanlığı, internet sitesindeki “Şehitlerimiz” adlı bölümde sadece o gün “şehit” olarak ilan edilenleri duyuruyor.
Bakanlığın arşiv bölümündeki “Şehit Listesi”nde ise, Kıbrıs Harekatı’ndan sonrası yok. Halbuki, en azından 1983-1997 yılları arasında “İç Güvenlik Harekatı” olarak adlandırılan dönemin arşivlendiğini biliyoruz.
Genelkurmay Başkanlığı’nın sitesindeki “Şehitlerimiz” bölümünün ömrü ise bir hafta bile değil; sadece 4 Ağustos ve 2 Ağustos listelenmiş (yazının hazırlandığı 5 Ağustos itibarıyla; bir gün önce hala yayında olan 30 Temmuz şehit ilanlarına da artık ulaşılamıyor). Ölenlerin nasıl öldüğünü tek taraflı açıklayan “Basın Açıklamaları” arşivi de sadece bir haftalık.
Halbuki, 20 Temmuz’da Suruç’taki bombalı saldırıda öldürülen 32 sivilden bu yana, operasyonların başladığı dönemde ordu mensubu 16 kişi öldü, 49 kişi yaralandı:
– 21 Temmuz: Adıyaman / Kömür, Müsellim Ünal öldü; 2 kişi yaralandı
– 24 Temmuz: Kilis / Elbeyli’de Mehmet Yalçın Nane öldü; 2 kişi yaralandı
– 26 Temmuz: Diyarbakır / Lice, Kayacık Köyü’nde İsmail Yavuz ve Mehmet Koçak öldü; 4 kişi yaralandı
– 27 Temmuz: Muş / Malazgirt’te Arslan Kulaksız öldü; 1 sivil kişi yaralandı
– 28 Temmuz: Hakkari’de Ziya Sarpkaya öldü
– 30 Temmuz: Şırnak Akçay’da İbrahim Tanrıverdi ile zorunlu askerler Hamza Yıldırım ve Ömer Kağan Kandemir öldü
– 1 Ağustos: Erzurum / Kağızman’da Ali Gökçe öldü
– 1 Ağustos: Mardin / Midyat’ta zorunlu asker Barış Akkabak öldü; 7 kişi yaralandı
– 2 Ağustos: Ağrı / Doğubayazıt, Karabulak’ta zorunlu askerler Medet Mat ve Mansur Cengiz öldü; 31 kişi yaralandı
– 4 Ağustos: Şırnak / Merkez, Başveren Köyü’nde Mehmet Acar ve zorunlu asker Abdulkadir Pektaş öldü, 2 kişi yaralandı
– 4 Ağustos: Şırnak / Silopi’de 1 kişi öldü; 1 kişi yaralandı
Genelkurmay Başkanlığı’nın sadece son birkaç günde ölen kişileri listeliyor olmasının teknik bir açıklaması yok. Basın açıklamalarını ve şehit ilanlarını sistemli bir şekilde duyuran bu kurum, bir haftadan eski tarihli bilgileri sunucularından siliyor olmalı; çünkü birkaç gün önce ulaşılabilen sayfalar artık hata veriyor.
Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri’nin kendi sitelerinde de listeler günlük. İçişleri Bakanlığı’na bağlanan Jandarma Genel Komutanlığı’nın ayrı bir “şehitlerimiz” sayfası dahi yok. Site içindeki aramalar da sonuç vermiyor.
Karşılaştırmak için: Ayrı bir sayfası olmamasına rağmen, Emniyet Genel Müdürlüğü sitesinde 2013 Mart ayından beri görev başındayken ölen 60 kadar polis memurunun bilgilerineulaşmak mümkün. Hükümete doğrudan bağlı olmayan Mehmetçik Vakfı ise ölen son 50 askeri fotoğraflarıyla birlikte listeliyor.
AKP döneminde, görevi nedeniyle yaralanan veya sakatlanan kişiler ile ölenlerin yakınlarına sağlanan imkanlar ve tazminatlar artırıldı. Bu, şiddetten zarar görenler adına elbette olumlu bir gelişme, fakat toplumsal sorunlara bir çözüm değil.
AKP’nin topluma önerdiği çözüm, sorunun kaynağına inip kimlikler-arası bir barışı sağlamaya çalışmıyor, Türk-İslam kimliğine hitap eden popülist bir yaklaşımla asıl sorunu görmezden geliyor, görülmesini de engelliyor.
Türkiye evladını bilmesin, ecdadını bilsin
Gündelik siyasete kurban edilenler yerine, Harbiye Askeri Müzesi’nde her Çarşamba “Türkiye Şehitlerini Anıyor” etkinliği düzenleniyor ve duyurusu tüm ordu sitelerinden yapılıyor. 18 Mart 2015’ten itibaren bugüne dek düzenlenen 21 törende anılan şehitler Çanakkale Cephesi, Kore Savaşı, Kıbrıs Harekatı ve çeşitli deniz kazalarında ölenler.
Nüfus Müdürlüğü de dahil edilmiş; 1850 Kırım Savaşı’ndan 1974 Kıbrıs Harekatı’na dek ölenlerin soyundan gelenler kayıt altına alınıyor, törene gelen yakınlarına “şehit ecdat rozeti” takılıyor.
Milli Eğitim tarih derslerinde Osmanlı ve Cumhuriyet’in zaferlerini sayfalarca anlatıp, yakın dönem tarihi okutmadığımız gibi, son 30 yılda kim öldü, neden öldü, konuşmuyoruz.
sehitlervegaziler.gov.tr neden kapatıldı?
İçişleri Bakanlığı İller İdaresi Genel Müdürlüğü tarafından kurulan sehitlervegaziler.gov.trsitesi, Şah Fırat Operasyonu’ndan üç gün önce, 19 Şubat 2015’te kapatılmış. Neden kapatıldığına dair Bilgi Edinme Hakkı başvurularına ise tatmin edici bir cevap verilmemiş.
Mart 2007’de açılan sitede 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu (TMK) kapsamında görev yaparken ölenlerin isimleri, fotoğrafları, doğum yerleri ve tarihleri ile ölüm yerleri ve tarihleri yer alıyordu. (Wayback Machine arşivindeki en güncel kopya, bu kategoride bin 161 kişiyilisteliyor.)
Şehitler hakkındaki bilgilerin şimdiden sonra İçişleri Bakanlığı yerine Aile Bakanlığı altında derleneceği iddiası ise gerçeği yansıtmıyor; çünkü bakanlık bünyesinde oluşturulan Şehit Yakınları ve Gaziler Dairesi Başkanlığı 2011 yılından beri faaliyetteydi zaten, ve o başkanlığın görev alanı şehit yakınları ile gazilerin sosyal hakları.
Pek çok kaymakamlık, kendi beldelerinde doğup büyüyen ve askerlik görevi sırasında ölen kişilerin listelerini kendi yerel web sitelerinde bulunduruyor; bu bilgileri İller İdaresi Genel Müdürlüğü’nün derlemesi bu açıdan doğal olandı. Ancak ülke seviyesinde bu derlemenin artık halka açık olmaması, ulusal basını takip edememek gibi bir şey.
Halbuki, hükümet politikası gün be gün kamu denetimine açık olmalı.
Hangi yılda, nerede, kim feda edildi?
Bu sorunun cevabı, bana kalırsa, hangi siyasetin en az ölümle sonuçlandığını gösteriyor. Davutoğlu hükümeti muhtemel bir erken seçim öncesi savaş siyasetine hazırlık yaparken, silahlar yerine barış siyasetini önermenin en iyi yolu bu sonuçları göstermek olabilir.
Türkiye’de PKK’nin eylemlerine başladığı 1984 yılından itibaren bugüne dek ölen ordu mensupları, siviller ve PKK militanları hakkında derlenmiş en detaylı istatistiki bilgi, 13 Şubat 2013 tarihinde TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu toplantısında kabul edilen “Terör ve Şiddet Olayları Kapsamında Yaşam Hakkı İhlallerini İnceleme Raporu” [PDF]. Bu rapor, PKK ile çatışma döneminde 7 bin 918 kamu görevlisi, 5 bin 557 sivil ve 22 bin 101 PKK militanı olmak üzere toplam 35 bin 576 kişinin öldürüldüğünü kayda geçirmiş oldu.
21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü’nün “Terörle Mücadelede Verdiğimiz Şehitler (1984-2013)” başlıklı veri tabanı ise ölen 6 bin 132 ordu mensubunu isim, rütbe, ölüm tarihi ve ölüm yeri bilgisine göre listeleyen önemli bir kaynak [PDF]. Bu kaynağı, enstitü asistanları Yunus Emre Oğuz, Turan Bayram, Cihat Okur ve Emrehan Görgün derlemiş.
Bu iki raporun öncesinde, 2010 yılında, gazeteci Nedim Şener’in Milliyet’te yayımlanan “26 Yılın Kanlı Bilançosu” haberi, PKK ile çözüm sürecine nereden geldiğimizi göstermesi açısından tarihi bir nitelik de taşıyordu. Haberde kullanılan verilerin kaynağı Genelkurmay, Jandarma ve Emniyet kayıtları.
Ben bu üç kaynaktan gelen verileri bir veri setinde derledim, ve 1984-2013 yılları arasında Türkiye-PKK çatışmasında ölenlerin dağılımını göstermek için şu tabloyu oluşturdum.
Koyu yeşil renkte gösterilen ordu kayıpları 21. Yüzyıl Enstitüsü veri tabanından, mavi çizgi halinde gösterilen polis kayıpları ordu kayıplarına ek olarak 594 kişi, sarı çizgi halinde gösterilen sivil kayıplar Nedim Şener’in haberine 2010, 2011 ve 2012 yıllarının TBMM raporundan eklenmesiyle gösterildi, PKK kayıpları ise yine TBMM raporu için resmi yazıyla bilgisine başvurulan Jandarma ve Emniyet kaynaklı veri.
Ben bu tabloya baktığımda, 90’larda sadece PKK’nin değil, hepimizin dağa çıkmış olduğunu görüyorum. Silahları tek taraflı değil çok taraflı bırakmak ise herkesin aynı düzlükte hayatta kalması için gerekli.
Barış, hemen şimdi
Bu araştırmada kaynak gösterdiğim raporları bugün okurken en çok dikkatimi çeken şey kullanılan dil oldu. Kamu görevlileri şehit oldu, siviller hayatını kaybetti, teröristler ölü olarak ele geçirildi diye sıralanan ölüm hiyerarşisi, artık yerini bambaşka bir haber diline bırakıyor.
Davutoğlu devleti fabrika ayarlarına döndürüp yukarıda özetlediğim şehit gizleme politikasını genel yayın yönetmenlerine dayatmak istemiş olabilir; ancak artık ana akım içinde de hükümetten daha bağımsız basın kuruluşları var. Genelkurmay’ın “orası PKK kampı” açıklamasına inanmayan, çünkü Kandil’e röportaj yapmaya giderken o köyü gözleriyle görmüş olan gazetecileri var.
30 yıl önce de vardı elbette; ama bugünü 90’lardan ayıran şey, 90’ları inkar edemeyecek olmamız.
Barışı bugün sağlayacak olanlar da, evlatlarını, kardeşlerini, dostlarını yitirmiş olanlar.
Ali İsmail Korkmaz’ın kardeşi Gürkan Korkmaz “Barış İstiyorum” diye yazdı BirGün’de, “kardeşi polis şiddeti ile öldürülmüş biri olarak, barış istiyorum”. Suruç’ta gözünün önünde arkadaşları öldürülen Mehmet Lütfü Özdemir ise “sınıfsız, sınırsız, sömürüsüz, savaşsız ve saldırısız bir dünya istiyoruz” dedi Kobani’ye gidişlerini anlatırken.
Kimsenin evladını feda etmeyen bir siyaset, hayatta kalan insanlara borcumuz. Onlar için, askerler, polisler ve hatta silahlı militanlar için, barış, hemen şimdi.