Medya neden hedef tahtasında?
Medyanın bir kesimine yönelik tehditler doğrudan ‘sesini kesme’, ‘kapatma’ ve ‘susturma’ gibi demokrasi düşmanı kavramlar üzerinden yapılıyor
20.05.2015
Seçimlere çok az bir süre kala medyanın bir kesimi muazzam bir yaylım ateşi altında. Tehditler doğrudan doğruya 'sesini kesme', 'kapatma' ve 'susturma' gibi demokrasi düşmanı kavramlar üzerinden yapılıyor.
Başta Cumhurbaşkanı, AKP'nin içinden; iktidar güdümündeki medyanın 'tetikçi' köşelerinden ve Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Bürosu Savcılığı'ndan gelen tehditler medyada baskılara rağmen bağımsız durma mücadelesi veren grupları hedef alıyor.
Seçimler öncesinde AKP aleyhine oy kaymasının bu tehdit tablosunun içinde çok net bir yeri var.
Neden Doğan Grubu, Zaman Grubu, Samanyolu ve İpek Grubu hedef tahtasında?
Sorun iktidarın 'panikatak' ruh haliyle olduğu kadar, toplumun tepkisizliğini, ürkekliğini ve birbirine diş bilemesini fırsat bilerek ilerleyen otoriterleşme hamlesiyle de ilgilidir.
Siyasi muhalefetin görüşlerine yer veren medya hedef olmuşsa arka planına dikkatle bakmak gerekir.
Haberciliğin etkisizleştirilmeye, gazetecilik mesleğinin tamamen işlevsiz bırakılmasına iktidarın var gücüyle abandığı, bunun için elindeki kurumsal imkanları, kiralık insan kaynağını ve araçları azami olarak kullandığı bir olağanüstü hal dönemine girilmiştir.
Türkiye'de bağımsızlığı olmazsa olmaz gören bir avuç medya kuruluşu kalmıştır.Cumhuriyet, Taraf, Birgün gibi gazeteler, T24 ve Diken gibi web siteleri iktidarın uygulamalarını eleştiren habercilik yaklaşımında kararlı görünüyor.
İlk hedef TV'leri susturmak
Ama son günlerde Doğan, Zaman, Samanyolu ve İpek gruplarını açıkça tehdit eden resmin farklı bir anlamı ve ortak paydası var:
İktidarın en büyük rahatsızlığı, bu grupların TV'lerinin 'Alo Fatih' türü, tek tip güdümlü yayıncılığa şu veya bu biçimde ya tamamen ya da kısmen karşı çıkmaya devam ediyor olmasıdır.
En önemli mecra TV kanallarıdır. Saldırıların özellikle kanalları da olan medya gruplarına yönelmesinin, tanınmış TV habercilerini hedef almasının asıl sebebi (araştırmalara göre) Türkiye'de halkın en az yüzde 80'inin tek haber kaynağının TV kanalları olmasıdır.
İktidar bu TV'lerin 'Alo Fatih' güdümü altına alınmasını, olmadı tamamen susturulmasını, kitlesel manipülasyon ve 'hipnoz'un en önemli önceliği olarak görmektedir.
Bu zihniyetin ilham kaynağı, Rusya ve Orta Asya modelleridir.
'Gemisini kurtaran kaptan' değil artık
Savcılığın bazı medya gruplarını susturma amaçlı 'talimatı'nın, en temel Anayasal hakların ihlali anlamına geldiğini tartışmak bile abestir. AB'den gelen tepkiler de bu 'niyet'in nasıl bir endişeyle okunduğunu göstermeye yetiyor.
Öte yandan, Doğan Grubu'nu hedef alan galiz tehditler, Hürriyet gazetesinin kapsamlı ve hayli sert bir başyazı yayınlamasına yol açmış durumda.
İktidarın Dördüncü Kuvvet'e yaşama alanı bırakmama kararlılığı, özde bakılınca, birbiriyle siyasi meşrep farklılığı olan, makul rekabetle yarışan bu grupları bir ortak mesleki direniş zemininde buluşmaya zorlamaktadır.
Balyoz, Ergenekon ve Deniz Feneri davalarında gelinen son nokta, yargının eğilip bükülme gayretleri kadar ülkemizde haberciliğin etkisinin sıfırlanması niyetini de ortaya koyuyor.
Bundan hedefteki her medya grubu ortak dersler çıkarmalı, meslek ilkelerine bir bütün olarak sarılmanın değeri artık anlaşılmalıdır.
Nettir: 'Tercihli' bir habercilik anlayışının sonuna gelinmiştir.
Bu yüzden Hürriyet'in başyazısında şu bölüm sorunlu görünüyor:
'Paralel' dediğiniz yapı, sizinle işbirliği içinde olduğu dönemde, dünyanın en haksız, en hukuksuz, en zalim vergi kumpasının üzerimize salınmasında büyük rol oynamış bir yapıdır. Bizim Paralel’le ne işimiz olur?'
Bu 'rol'ün kanıtları nedir? Somut dayanağı olmayan, sadece bencilce kendi ticari menfaatini kollayıp iktidara adeta pas veren bir 'medyacılık' anlayışından artık vazgeçilmelidir.
Meslek ilkelerinin evrensel zemininde buluşulursa ancak o zaman Hürriyet başyazısının şu son cümlesi gerçek anlamını bulacaktır:
'Bu özgürlükleri hiç korkmadan savunacağımızı bilmelisiniz.'