Medya patronu

Medya patronu iş ahlakı ve haysiyeti adına gazetecinin meslek onuruna sahip çıkmadıkça, bu ülkeye demokrasinin gelmesi mümkün değildir.

P24

03.12.2014

Bugün 3 Aralık 2014

Türkiye'de bazı soytarılar sulandırmaya pek meraklı ama meslek etiği ve vicdan dünyanın en ücra köşelerinde bile ciddiye alınıyor.

İçi boşaltıldığı için isterseniz etik yerine 'iş ahlakı' diyelim.

İş ahlakı ve vicdan önemli midir?

Gazeteci bir toplumun vicdanıdır. Nereye bakarsa baksın vicdanı ona pusula olur. İş ahlakı ona vicdanına itaat etmeyi, haksızlıklara, yolsuzluklara, kanunsuzluklara karşı çıkmayı, gerçek neyse onları hizmetinde olduğu halkla, kamu vicdanıyla paylaşmayı emreder.

Toplumun vicdanı olarak gazeteci…

Haksızlıkların sarpa sardığı bir toplumda halk gerçeği kimden öğrenecek? Mağdur adına kim ses çıkaracak?

Deniz Feneri, Uludere/Roboski, Gezi ve 17-25 Aralık'tan bu yana Türkiye'nin kendini beğenmiş'merkez' medyasında vicdan adına ne kaldı, söyler misiniz?

Gazeteciler vicdandan koparken, vicdanına sadık kalanlar teker teker işlerinden olurken, kalanlar her gün işe 'bugünü de yalan içinde yaşayalım' diye giderken, bunda medya patronunun payı yok mu?

Türkiye'nin paraya doymayan anlı şanlı medya patronları neden bu mesleğin canına okuyor?

Nasıl oluyor da gazeteciliğin olmazsa olmazı olan vicdana, cesarete, meslek onuruna, haysiyetine, özgürlüğüne, bağımsızlığına, doğruculuğuna bir kez olsun sahip çıkmıyorlar?

Niye para uğruna iktidara uşaklık etmekten başka bir şey akıllarına gelmiyor?

Toplumla gerçek arasındaki köprü

Sen işe aldığın; bir iş ahlakına sahip olduğu ölçüde halka güven telkin edecek olan, dolayısıyla sana paradan da önemli prestij ve güveni sağlayacak olan editör, muhabir, fotoğrafçı, karikatürist, köşe yazarına sahip çıkmayacaksın, onların meslek haysiyetini beş paralık eden her iktidar hamlesine, yasağına, 'at bunları işten' baskısına suç ortağı olacaksın, ortada doğru dürüst işlemeyen bir yazı işleri kalacak, insanlar sokağa atılacak, gazeten, TV kanalın bir yalan makinesine, propaganda bültenine dönecek; ondan sonra bu ülkenin selamete ermesini bekleyeceksin.

Pelin Batu çok iyi özetliyor durumu, BUGÜN'e verdiği mülakatta:

“Medya patronları işadamı oldukları için hükümetle aralarında danışıklı dövüş durumu var… Onların kâr meselesinden, arsızlıklarından dolayı ülkede güvenilecek bir medya kalmadı. Herkes para kaybından dolayı iktidara yanaşıyor ki, yukarıdaki kızmasın. Belki Aydın Doğan çıkıp, 'Sizler yüzünden servetimi kaybettim' açıklaması yapıyor ama insanlar da onlar yüzünden haber alma özgürlüklerini kaybetti.'

Çok sevdiğim bir medya büyüğü bana şöyle dedi: 'Bize bazı listeler geliyor ve ‘Burada yazılı isimleri işe almayın’ deniyor. Kısacası kara listeleri var.”

İstanbul Barosu eski Başkanı Prof. Yücel Sayman, Taraf'a verdiği mülakatta altını kalın kalın çiziyor:

“Bu düzene o kadar alışmışız ki 'Basın özgürlüğü var mı' diye sorulduğunda, 'Hapiste hiç gazeteci yok' cevabı veriyoruz. Yani basın özgürlüğünü hapis cezaları ve açılan davalarla bağdaştıran bir zihniyet var… Medyanın en büyük problemi, gazete ve TV kanalı sahiplerinin kimliği. Gazete patronlarının hemen hemen hepsi gazetecilik mesleğinden gelmeyen insanlardan oluşuyor. Bu insanlar kamu ihalelerini alabilmek için büyük servetler ödeyip, gazete ve TV kanalı satın alıyorlar. Gazetecileri hapse atmaya gerek yok zaten! Gazete patronlarına ihale karşılığında nasıl haber yapılması gerektiğini ya da hangi gazeteciyi çalıştırıp çalıştıramayacağını iktidar söylüyor.”

Toplumla gerçek arasında köprü olan medya yıkılmak üzere.

Bu ülkede medya patronu iş ahlakı ve haysiyeti adına gazetecinin meslek onuruna sahip çıkmadığı sürece, biliniz ki bu ülkeye demokrasinin gelmesi mümkün değildir.