Medya, propaganda ve “İslam Devleti”

İslam Devleti kendine verdiği adla bir taşla iki propaganda kuşu vuruyor… Peki medya ne yapmalı?

P24

26.09.2014

 
Bir terör örgütünün kendine verdiği isim propaganda amacı güder mi? Kendine “İslam Devleti” adını veren örgütün temel amacı bu isim sayesinde  propaganda yapmak mı? Eğer bu sorulara cevap “evet”  ise uluslararası medya kuruluşları bu ismi kullandıklarında İslam Devleti’nin propagandasına alet mi oluyorlar ? Özellikle son soruya cevap vermek zor. Propagandaya alet olmamak önemli tabii ki. Ama  somut gelişmeleri ve gerçekleri propaganda olur korkusuyla daimi bir filtreden geçirmek de gazetecilik mesleğinin doğasına aykırı.
 
Bu ikileme rağmen şurası kesin: İslam Devleti kendine verdiği isimle bir taşla iki propaganda kuşu vuruyor. Birincisi bütün uluslararası medya kaynaklarında kendisinden  gerçekten bir devletmiş gibi bahsedilmesini sağlıyor. İkincisi, sadece bir devlet olarak gözükmekle kalmıyor, aynı zamanda dünya kamuoyunda  İslam dini ve kendi kurduğu ''devlet'' arasında bir bağ kurulmasını sağlıyor.  Üstelik Hilafeti canlandırma başarısını göstermiş bir devlet izlenimi veriyor. Dünya kamuoyunda örgütün bu propagandasına inananların ne büyüklükte olduğunu bilmiyoruz. Fakat Ortadoğu ve İslam hakkında  bilgisi olmayan, İslam dinini terörizm, kafa kesmek ve şiddet dışında pek duymayan Amerikan kamuoyunun gözünde  İslam Devleti’nin propagandasının kısmen de olsa hedefe ulaşma ihtimali yüksek.
 
Bu durumda haber yazma dilini propagandaya alet olmaktan kurtarmak isteyen bağımsız ve objektif medya kurumları zor bir seçim yapmak zorunda kalıyor.  Türkiye’de son dönemde iktidar ve iktidara yakın medya tarafından saldırıya uğrayan New York Times gazetesi geçen hafta bu zorluğu anlatan bir yazı yayınladı. Editör yardımcısı Philip B. Corbett tarafından kaleme alınan yazıda,  gazetenin yazı dili ve politikası açısından bu bahsettiğimiz konunun neden ciddi bir sorun yarattığı şu şekilde okurlara anlatıldı : “Daha önce  kendine ISIS (Islamic State in Iraq and Syria) veya ISIL (Islamic State in Iraq and the Levant) adını veren örgüt Haziran ayından bu yana yeni bir isim olarak  İS (İslamic  State, İslam Devleti) adını kullanıyor. Haber kurumları genel eğilim olarak örgütlerin – terör örgütlerininin bile –  kendileri için kullandıkları isimleri kullanırlar. Bu nedenle bazı medya kuruluşları hemen İslam Devleti ismini kullanmaya başladılar. New York Times editörleri olarak biz bu konuda aceleci davranmak yerine  beklemeye karar verdik. Fakat söz konusu örgütün haber dünyasında ön plana çıkmasıyla bu tartışmayı geçen hafta yeniden gündemimize aldık.  Bugün geldiğimiz noktada önde gelen İngilizce haber kurumları – Associated Press, Reuters,  Washington Post,  Wall Street Journal,  BBC – İslam Devleti ismini kullanıyorlar. Bu haftadan itibaren New York Times da bu ismi kullanmaya başlayacak.  Bu ismi kullanırken, NYT editörleri ve gazetecileri sanki gerçek ve tanınmış bir devleti tasvir ediyorlarmış gibi bir izlenim bırakmamaya özen gösterecekler.  Bu nedenle, kafa karışıklığına sebebiyet vermemek için en azından kısa bir süre daha örgütün  önceki isimlerine de referans vereceğiz. Bu politika sayesinde örgüt hakkında arşivimize bakmak isteyen okurlarımıza da kolaylık sağlayan bir tercih sunmuş olacağız.”
 
Örgütün ismi nedeniyle oluşan propaganda olasılığını ve kafa karışıklığını sınırlamak isteyen sadece New York Times gazetesi değil. ABD Başkanı Barack Obama da 10 Eylül akşamı Amerikan halkına  yaptığı konuşmada örgütten ISIL olarak söz etti. Ama konuşmasının daha birinci dakikasında  “kendine İslam Devleti diyen örgüt” şeklinde bir ifade kullandı ve hemen ardından  söze şöyle başladı: “İki konuyu açıklığa kavuşturmak istiyorum. Birincisi ISIL İslam’ı temsil etmiyor. Hiçbir din masum insanların öldürülmesini tasvip etmez ve bu örgütün kurbanlarının büyük çoğunluğu zaten Müslümanlar. Ve tabii ki, ISIL bir devlet değil. Bu örgüt yakın geçmişte El Kaide’nin Irak koluydu.  Suriye’deki mezhep kökenli sivil savaştan yararlanarak şimdi Irak ve Suriye arasındaki bir alanda toprak kazanmış durumda.  Bu bir devlet değil çünkü ne  zorla boyunduruğu altına aldığı insanlar ne de herhangi bir devlet tarafından devlet olarak tanınıyor.  İşin özünde ISIL bir terör örgütüdür ve amacı kendine engel olanları katletmektir.”
 
İslam Devletinin ismi sayesinde yaptığı propaganda işin sadece bir boyutu.  Gene propaganda amacı güderek örgütün büyük başarıyla kullandığı başka bir alan daha var: sosyal medya.  Örgüt bu açıdan El Kaide'ye oranla çok daha sofistike bir strateji izliyor. Hatırlanacağı gibi El Kaide için propaganda çoğu zaman sabit kameraya konuşan Usame Bin Ladin'in video kayıtlarının ya Al Jazeera ya da başka Arap televizyon kanalları üzerinden dünyaya yayılmasından ibaretti.  Oysa İslam Devleti örgütü Hollywood ve Madison Avenue yapımcılarıyla rekabet edecek kalitede  propaganda prodüksiyonlarını YouTube, Instagram, Twitter ve WhasApp üzerinden dünya ile paylaşıyor. YouTube veya Twitter bu videoları bloke ettiğinde yeni başlıklar ve yeni videolar hemen eskilerinin yerine geçiyor. Örgütün El Kaide'den başka bir farkı da Batı dünyasını hedef alan terör eylemleri düzenlemek yerine ele geçirdiği bölge üzerinde egemenlik ve kurumsal altyapı kurmak.
 
Kendi saflarına katmak istediği önemli bir hedef kitle Batı'daki, özellikle de Avrupa'da yaşayan ikinci ve üçüncü jenerasyon genç Müslümanlar. Eğitimli, orta sınıftan gelen ama ciddi kimlik bunalımı içinde olan bu Müslüman gençlerin çoğu kendilerini ne içinde yaşadıkları Batılı topluma ne de kendi ailesel köklerine ait hissediyorlar. Arada kalmış ve arayış içindeki hayatlarına bir anlam kazandırmak için kendilerini adayacakları bir ideolojik dava arayışına giriyorlar. Bazı durumlarda bu arayış neo-selefi akımlara kapılmalarına sebep oluyor. Bu gençlerin cihad ve neo-selefi akıma katılmaları Batılı istihbarat örgütleri tarafından denetim altında tutulan camiler üzerinden olmuyor. Radikalleşme süreci internet üzerinden İslam Devleti gibi örgütlerin sundukları propaganda mesajları sayesinde gerçekleşiyor. Böylece sanal alanda küresel bir ümmet doğuyor. İslam Devleti örgütü sosyal medya üzerinden Batı'daki ''kaybolmuş'' bu Müslüman gençleri hedef kitle olarak seçtiğinde El Kaide'den farklı bir mesaj sunuyor. El Kaide Batı'yı hedef alan terörizmi savunurken, İslam Devleti  ''gelin devletimize katılın, büyük bir dava ve gerçek İslam sizi bekliyor''  mesajını devreye sokuyor.  Böylece sadece yıkıcı değil aynı zamanda kendi çapında yapıcı bir mesaj ortaya çıkıyor.
 
Sonuç olarak örgütün sosyal medyayı oldukça sofistike prodüksiyonlarla besliyor olması bu yapımların arkasında muhtemelen Batı'da eğitim almış propaganda, medya ve iletişim stratejilerini iyi bilen Müslüman gençler olmasından kaynaklanıyor. Zaten tam da bu nedenle, Batı medyası İslam Devleti örgütünün propaganda stratejisi karşısında nasıl bir strateji izlemesi gerektiğini tartışırken asıl savaş sosyal medya alanında veriliyor.