Pespaye distopya

Toplumu uzlaşmaz fay hatları üzerinden bu kadar kutuplaştırmak, son kertede devleti de yok etmektir

SEZİN ÖNEY

08.11.2016

 
“Türkiye, bir demokrasi mi”; artık herhalde, bu soruyu sormasına kimsenin gerek yok. “Faşizm” de, öteki uçta bir yorum olarak duruyor; Hitler Almanyası veya Mussolini İtalyası ile karşılaştırmalar, benzetmeler yapılıyor. Bugün Türkiye’nin yaşamakta olduğu ile ilgili “faşizm” gibi bir niteleme dahi iltifat kalıyor. Netice de, mafyanın dahi kendine göre kuralları olduğu gibi, faşizmin dahi, besbeter de olsa bir ideolojisi, kendine göre bir mantığı, kendini sağlama almak için kendi içinde kurduğu bir mantık kurgusu vardır. 
 
Türkiye’deki bugünkü sisteme dense dense, “pespaye distopya” denebilir. Kendi içinde bile rasyonalitesi olmayan, günü kurtarmaya dayalı, hiçbir ideoloji veya düşüncenin kırıntısına dayanmayan, salt hırs üzerine kurulu bir “kifayetsiz muhteris” rejimi bu. Zaten kifayetsiz muhterislik böyle bir salt ve hesapsız ezme, karşısındaki paspas etme, kendi hırsını tatmin etme, içi dışı bir olmayan vıcık vıcık bir riyakarlık, cahil cesaretinden ibarettir; tek mesele kendi hırsını tatmin etmek, ne olursa olsun üste çıkmak ve kendi eziklikleri, kompleksleri, kıskançlıklarıyla kıvranarak takıntı objesi üzerinde tahakküm kurmaktır. Kısır hayal gücü ile bir kendini seven, kendine yontan bir fantezi alemi kurup onu başkalarının üzerine kızgın yağ gibi boca etmektir. Kifayetsiz muhterislik rejimi, manasız, şuursuz bir zorbalık demektir o kadar; bunun için de, Türkiye’de “pespaye distopya” rejimi var.
 
Elbette ki, bu sistem, Faşizmi çok andırıyor ve Faşizm ile çok benzerlikleri var; ama Faşizm son kertede, devletin aşırı güçlenmesine ve toplumun tek tipleşmesine odaklı, aşırı merkeziyeti bir (berbat ve vahşi) bir ideolojiye sahiptir. Bizim tanık olduğumuz bu sistem, toplumu küt diye ortadan ikiye ayırıp, birini diğerinin üzerine kısa vadeli reaksiyoner tepkilerle saldırtmaya; kutuplaştırma üzerinden toplumsal felç yaratarak kendi kifayetsiz muhterisliğinin gününü kurtarmaya çalışıyor. Dolayısıyla, söylemde 10 yıllara, gelecek 20-30-40-50 yıla yayılan bir kapsama alanı olsa da, aslında birkaç ay hatta hafta sonrasına dair bile net bir planı, öngörüsü yok. Geleceğe dair kök salma, betonlaşma tahayyülünü bir türlü gerçekleştiremiyor; bunun için de öfkelendikçe, reaksiyonerleşiyor. Korktukça saldırganlaşıyor.
 
Toplumu uzlaşmaz fay hatları üzerinden bu kadar kutuplaştırmak, son kertede devleti de yok etmektir. Bu kadar kutuplaşmış bir toplumun hiçbir kurumu da, ne kadar “aryanlaştırılıp”, “AKlaştırılmaya” çalışılırsa çalışılsın, tektipleşip, faşistleşemez. Susulur, sinilir, ama kifayetsiz muhterislik her köşeden göz kırpar; devlet, birbirinin kuyusunu kazanların tuzaklar dolu köhne bir yalan dolan bahçesine dönüşür. Kendi doğrusunu da yaratamayan yalanlar kakafonisi, sonunda “yalancı çobanlık” kapanına, kifayetsiz muhterisleri düşürür.
 
Devlet, sabahını akşamını kişiselleştirilmiş hırs politikalarının takipçisi ve tetikçisi bir aygıtlar yumağına dönüşünce, sonunda kezzapa atılmış gibi erir, yok olur. Zira, varlığının temeli olan toplumunu kaybeder.  Kendi içinde bu kadar çok kesimi birbirine düşmanlaştırmış, kurduğu tüm güç ilişkilerini/ortaklıklarını büyük bir “satış” ile sonlandırmış, son kertede gününü kurtarmak için son bir “temelinde düşmanlığa dayalı koalisyon” kurmuş bir pespaye distopyanın yaşama şansı yoktur. Sonuçta, kanserden farksızdır; yaşadığı vücudunu aynı zamanda öldürmektedir.  
 
Pespayeliği de, kendini dahi yüceltemeyecek her adımı ve hareketinde, daha da onursuzlaşan, yapışkanlaşan, kumaşının bozukluğunu daha da ortaya koyan, “ağzını cart diye yırtarım” varyasyonları dışında bir fikri ve ideolojik belkemiği de olmayan tükenmişlikten kaynaklanır.
 
Distopya, İngiliz filozof, politikacı ve ekonomist John Stuart Mill’in ortaya attığı bir kavram malum. Mill, İngiliz hükümetinin, İrlanda’da 1845’den itibaren patlak veren “Büyük Kıtlığa” yol açan İngiliz toprak politikalarına karşı, uzun yıllar ince eleyip sık dokunmuş bir analizin sonucu 1868’de “distopya” nitelemesini ileri sürmüştür. Mill, “Ütopya, uygulanabilmek için çok iyi bir şeyse, yandaşı gözüktükleri[distopya da] uygulanabilmek için çok kötü bir şey” demiştir. 
 
Pespaye distopya da, distopyanın duble yol kötüsü ve kendi kendini yok etmeye mahkum. Çünkü, nereden baksan tutarsız, nereden baksan kendi kendine bile kemirgen, nereden baksan kendi kendine bile şuursuz.  Zaten, en büyük düşmanları da aslında, kendine dost diye seçtiği destekçileri; bu kadar pespaye dostlarla, zaten düşmana ihtiyaç yok. Düşülecek çukuru onlar, ziyadesi ile kazıyorlar.