“Yüz binlerce genç ateşe atıldı”
Evrensel gazetesi “çalışan gençlerin” karşı karşıya olduğu riskleri manşete taşıdı
06.04.2020
Evrensel gazetesinin manşetinde, “Yüz binlerce genç ateşe atıldı” başlıklı haber yer aldı. Haberde şöyle denildi:
“18-20 yaş arasında olup düzenli bir işte çalışanlar, sokağa çıkma yasağından muaf tutuldu. Böylece 800 bin genç hem riske edildi, hem de çevresi için tehlikeli birer virüs taşıyıcısına çevrildi. 15-24 yaş arasında genç çalışanların sayısı 2 milyonu buluyor. Bunların 20-24 yaş arasında olanları için sokağa çıkma yasağı zaten yoktu. 18-20 yaş arasındakilere de İçişleri Bakanlığı izin verdi. Böylece 1 milyon genç koronavirüs tehlikesiyle karşı karşıya bırakıldı. Geriye kalan 1 milyonu da işsizlik maaşı bağlanmadığı için açlıkla karşı karşıya. ‘Evde kal’ çağrısı, ‘çalışanlar hariç’ işleyişiyle delindi. İllere giriş çıkış yasağında aynı mantık işledi: ‘Çalışanlar hariç’. 20 yaş altı gençlerin sokağa çıkma yasağında da aynı gedik açıldı: ‘Çalışanlar hariç’. Bilim Kurulu’nun, gençlerin ve üretimin yarattığı riske dikkat çekmesi hiçbir şekilde dikkate alınmıyor.”
Benzer bir habere Birgün gazetesi ön sayfasının altında, “Genç çalışanların aileleri yok mu?” başlığıyla yer verdi:
“AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan 3 Nisan akşamı koronavirüs tedbirleri kapsamında 1 Ocak 2000 tarihinden sonra doğanlara da sokağa çıkma yasağı getirildiğini açıkladı. Aynı saatlerde gözler 1 milyon 385 bin genç çalışana çevrildi. Sermaye onları işyerlerinde istedi. Sermayenin talebi İçişleri Bakanlığı tarafından yayımlanan ek genelge ile çözüldü. Bakanlığın genelgesinde ’18-20 yaş arasında olup kamu kurum ve kuruluşlarında çalışanlar, özel sektörde düzenli çalıştığını sosyal güvenlik belgesiyle ortaya koyanlar ile mevsimlik tarım işçileri, sokağa çıkma yasağından muaf tutulacak’ dendi. Akranları sokağa çıkmazken yüz binlerce genç her gün işe gidip ailesinin yanına dönmek zorunda.”
“Devlet bize sahip çıkamadı diyecekler”
Cumhuriyet gazetesi manşetindeki, “Devlet bize sahip çıkamadı diyecekler” başlıklı haberinde, “İstanbul Politik Araştırmalar Enstitüsü (IstanPol) Genel Direktörü Seren Selvin Korkmaz virüsün etkilerini değerlendirirken, böyle zamanlarda ülkelerin yöneticilerini ve politikalarını test ettiğini söyleyerek şu yorumu yapıyor: ‘Türkiye’de mevcut iktidar sıklıkla ‘büyük ve güçlü Türkiye’ söylemine dayanıyordu. Eğer hakikaten kast edilen güçlü bir Türkiye ise devlet en zor zamanında yurttaşlarına, onların ödediği vergilerin karşılığı ve sorumluluğu gereği destek olabilmeli. Üstelik bu destekler yöneticilerin veya bireylerin lütfuna bırakılmamalı.’ Korkmaz'a göre, siyasi suçlardan tutukluların kapsam dışı bırakılması kin göstergesi. Korona sonrası adalet ve eşitlik vurgusu çok baskın olacak, popülist siyaset var olmakta zorlanacak. Güvencesizler ise en önemli siyasi aktör olabilir. Korkmaz, ‘Pek çok ülke ekonomik olarak ayakta kalmak için önlemler alırken, yurttaşların da bu süreçten en az zararla çıkması için kira yardımı, fatura ve kredi ödemelerinin ertelenmesi, aylık gıda yardımı veya her vatandaşa belirli bir miktar nakit desteği gibi önlemleri uygulamaya başladı, bazı ülkelerin ise öncelikli gündemi bu tartışmalar. Türkiye’de ise sorumluluk yine zaten krizin ağırlığı altında ezilecek vatandaşa kaldı. Bağış kampanyalarının nasıl dağıtılacağı konusunda ise şeffaf bir uygulamanın eksikliği de geniş kesimlerde güven problemi yaratabilir. Haliyle, Türkiye açısından tablo çok da iç açıcı değil’ dedi” ifadelerini kullandı.
“Ankara’dan yasak, Katar’dan serbest”
Birgün gazetesi manşetinde, “Ankara’dan yasak, Katar’dan serbest” başlıklı habere yer verdi. Haberde şu ifadeler yer aldı:
“Türkiye’de ilk koronavirüs vakasının görüldüğü 10 Mart’tan bu yana 23 bin 934 kişi hastalığa yakalandı. Bu süre içinde Türkiye salgın vakalarının görüldüğü ülkelerle birer birer uçuşları askıya aldı. İlk olarak 3 Şubat’ta Çin ile Türkiye arasındaki uçuşlar yasaklandı. Bu yasakları 23 Şubat’ta İran ve İtalya yasakları takip etti. Türkiye’de de ilk vakaların görülmesinin ardından uçuş yasakları genişletildi. 13 Mart itibariyle aralarında Almanya, Fransa ve İspanya’nın da olduğu toplam 12 ülke ile uçuşlar askıya alındı. 17 Mart’ta ise İngiltere seferleri tamamen durduruldu. 27 Mart’a gelindiğinde ise Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü bir duyuruyla tüm dış hat uçuşlarının durdurulduğunu açıkladı. Kararın Bilim Kurulu’nun tavsiyesiyle Cumhurbaşkanlığı tarafından alındığı duyuruldu. 3 Nisan’da ise Türkiye’de 30 büyükşehire ve Zonguldak’a giriş çıkışlar durduruldu. Ancak bu karara rağmen hükümetin yıllardır izaha muhtaç ilişkileri de bulunan Katar’dan İstanbul Havalimanı’na uçuşlar fiilen devam ediyor. Dahası Türkiye’ye gelmek isteyen çeşitli ülkelerden insanlar, ülkeye Katar üzerinden giriş yapıyor. Bu nedenle bilet fiyatları da fahiş tutarlara ulaşmış durumda. Katar’ın başkenti Doha’daki Hamad Uluslararası Havalimanı’ndan İstanbul Havalimanı’na her gün 1 direkt sefer bulunuyor. 10 Nisan’a kadar tüm uçuşlar dolmuş durumda. Seferler ise 300 kişilik Boeing 787 tipi uçaklarla Qatar Airways tarafından yapılıyor. Aşırı talepten kaynaklı bilet fiyatları ekonomi sınıfında 8 bin liraya, business sınıfında ise 30 bin liraya kadar çıkıyor. Ayrıca uçuşlar tek yönlü değil, isteyenler İstanbul’dan da Katar’a da uçabiliyor. Yani İstanbul’a yurtiçinden giriş ya da çıkış yapılamıyor ancak Katar’dan giriş çıkış yapılabiliyor. Doha’dan İstanbul’a direkt seferler olmakla beraber İstanbul’a gelen yolcuların çoğu başka bir ülkeden aktarmayla geliyor. Örneğin Almanya’dan Türkiye’ye direkt uçuş bulunmuyor ancak Almanya’dan Türkiye’ye gelmek isteyen kişiler Katar üzerinden yurda giriş yapabiliyor.”
Gazete manşetin altındaki, “Yoğun bakım endişesi” başlıklı haberinde ise, “Uzmanlar, koronavirüs vaka sayısındaki artış hızı nedeniyle yoğun bakım servislerinin yetersiz kalabileceği görüşünde. Türk Yoğun Bakım Derneği Başkanı Prof. Dr. Cinel, İstanbul’daki hastanelerin yoğun bakım servislerinde kapasite sorunu yaşandığını aktardı. Prof. Dr. Ünal ise şöyle dedi: ‘Hastaneler özelinde yoğun bakımlardaki hasta sayıları şeffaf şekilde açıklanmalı.’ BirGün’e konuşan Ankara Üniversitesi Yoğun Bakım Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Necmettin Ünal, verilere ilişkin şeffaflık sağlanmadığı takdirde bir öngörüde bulunmanın da mümkün olmayacağını söyledi. Ünal, yoğun bakımlardaki Covid-19 hastası sayısı ile hastaların yaşlarının açıklanması gerektiğini belirtti. Yoğun bakımların tam kapasiteye ulaşmaması için bulaş hızının düşürülmesinin önemli olduğunu ifade eden Ünal, ‘Bunun yoğun bakım yatağı sayısıyla da bir ilgisi yok. Vaka sayısının hızlı artması durumunda dünya üzerinde herhangi bir sağlık sisteminin bu yükü karşılaması mümkün değil’ dedi” ifadelerine yer verdi.