Artık gazeteciyi değil gazeteciliği tanımlayalım

UNESCO’nun medya toplantılarında Ukrayna’dan Balkanlara Pakistan’dan Fransa’ya gazeteciliğin önündeki engeller ve ufuklar konuşuldu

CEREN SÖZERİ

07.05.2015

Dünya Basın Özgürlüğü Günü olarak kabul edilen 3 Mayıs’ta bir yandan Türkiye’deki durum için umut ararken UNESCO tarafından bu sene Letonya’nın başkenti Riga’da düzenlenen konferanslarda başka ülkelerdeki kısıtlamaları ve az da olsa umut vaat eden gelişmeleri dinleme fırsatı bulduk.

Güzel haberden başlayalım, Rusya Gazeteciler Sendikası Genel Sekreteri Nadezhda Azhgikhina ve Ukrayna Ulusal Gazeteciler Sendikası Başkanı Sergey Tomilenko 2 Mayıs’ta düzenlenen panelde birkaç yıl önce panelde başlatmış oldukları işbirliğini anlattılar. Ukrayna Bağımsız Gazeteciler Sendikası da bu projenin bir parçası. Uluslararası Gazeteciler Federasyonu (IFJ) bünyesinde başlayan diyalog Mayıs 2014’ten itibaren AGİT tarafından desteklenmiş ve altı buluşma gerçekleşmiş. İki ülkenin sendikaları gazetecilerin güvenliğini sağlamak ve propagandanın önüne geçmeyi hedefleyen diyaloğun sloganı “iki ülke bir meslek”. Her ne kadar iki ülkede de medyanın silah olarak kullanılması yöntemi çok yaygın olsa da bu dayanışma her iki ülkedeki basın özgürlüğü ve meslek etiği sorunlarının çözümü için çok önemli bir gelişme.

Gazetecilere karşı işlenen suçların cezasız kalması neredeyse tüm ülkelerin en önemli sorunu ancak gazeteciye ceza vermek istendiğinde bir gerekçe bulmak hiç zor değil. Dağıstan’da 2013 yılında 17 gazeteci öldürülmüş ve hiçbirinin faili soruşturulmamış. Azerbaycan’da çok sayıda gazeteci hapiste. Gazeteci Arzu Geybullayeva basın özgürlüğünü savunan uluslararası kuruluşların ve yerel temsilciliklerinin kapatıldığını, hesaplarına el konulduğunu söyledi. Hükümeti eleştirmenin tutuklanma nedeni olduğundan ve tıpkı bizde olduğu gibi tutukluluğun bir ceza haline dönüştürüldüğünden bahsetti. Pakistan’dan gazeteci Hamid Mir devlet tarafından vatan haini, Taliban tarafından din düşmanı ilan edilmiş. Arabasına bomba konmuş suikasttan kıl payı kurtulmuş.  Sosyal medyada hedef gösterilmiş. Fransa Ulusal Gazeteciler Sendikası’ndan Dominique Pradalié yeni terörle mücadele yasasının düşünce özgürlüğü için bir tehdit olduğunu, başta gazeteciler olmak üzere herkesi olumsuz etkileyeceğini ifade etti.

Yalnızca gazeteciler değil blog yazarları da aynı tür cinayetlere, baskılarla, tutuklamalarla karşılaşıyorlar. Onların da korunması gerekli. Bilindik tartışma gündeme geliyor burada: kime gazeteci diyeceğiz. Her seferinde önerilen çözüm teknoloji bu kadar gelişmiş ve pek çok yeni gazetecilik türü ortaya çıkmışken artık gazeteciyi tanımlamayı, kime gazeteci diyebileceğimizi tartışmayı bırakalım, gazetecilik işini tanımlayalım. Rusya Gazeteciler Sendikası haber yazan blogger’ları etik ilkelerine uymak şartıyla sendikaya kabul ettiklerini belirtti. Türkiye’de kanunlar el vermediğinden ne internet medyasında çalışan gazeteciler, ne de blog yazarları sendikalı olamıyor.

İçeriklere ilişkin sorunlar özdenetimle çözülmeli

Madem gazeteciyi değil işi tanımlayacağız bu durumda işin sonucu içeriklerin de tartışılmasına ihtiyaç var. Rusya, Ukrayna gibi çatışma yaşanan yerlerde propaganda en önemli sorun. Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin 20. Maddesi gibi yasal düzenlemeler var. Ancak yasal düzenlemeler ve kısıtlamalar çözüm değil. Ayrıca çatışma olmayan yerlerde de medya içeriklerinin durumu parlak değil. İçerikle ilgili sorunların çözümü devlete bırakıldığında sansüre kapı açılmış oluyor. Pek çok ülkede özdenetim mekanizmaları çok etkisiz.

Etik Gazetecilik Ağı (EJN) Başkanı Aidan White gazetecilerin özdenetime önce kendilerinden başlamalarını, zarar verici, incitici ifadelerden kaçınmaları gerektiğini söyledi. Ardından kurum içi denetimin öneminden bahsetti, iyi gazetecilik sunma amacını taşıyan kurumlarda ombudsmanın işlevi çok önemli. Son olarak da ulusal düzeyde bir özdenetim sistemi olmalı. Burada en büyük pay basın konseylerinin. UNESCO bünyesinde Doğu Avrupa Ülkeleri’nde basın konseylerini inceleyen ve çözüm öneren bir araştırma başlatılmış. Bosna Hersek Basın Konseyi en başarılı örnek, onu Makedonya takip ediyor. Gazeteciler mesai sonrası evlerine gitmeyip gönüllü olarak basın konseyi için çalışıyorlar. Ancak maddi olarak çok zor durumdalar, ekonomik durumla ilişkili olarak üyelik ücreti işe yaramıyor. Devlet yardım teklif etmiş ancak kabul etmemişler. Bağımsızlıklarını korumak için Avrupa Birliği’nden destek görmek istiyorlar.

İçeriklere ilişkin en güncel sorun nefret söylemi ve bu sorunla nasıl başa çıkılması gerektiği. Uluslararası kuruluşlar tarafından açık ve net bir tanımı yapılırsa devletlerin nefret söylemini düşünce özgürlüğünü kısıtlamak için bir araç olarak kullanamayacağını savunanlar oldu. Ancak ne uluslararası kuruluşlar böyle bir risk almak istiyor, ne de bunun çözüm olacağına inanıyor. Çözüm yine iyi gazetecilikte ve özdenetimde.

Kadınlar her yerde nefret söyleminin hedefi

Nefret söylemi oturumunda beklendiği üzere en çok Charlie Hebdo konusu, karikatürlerin yayınlanıp yayınlanmaması gerektiği tartışıldı. Bir sonuca varılamadı.

Benim izlenimim, kültürel ve dini farklılıklar konunun tartışılmasına izin vermiyor. Ayrıca ortada bir katliamın olması nefret söylemi tartışmalarını başka bir yere taşıyor, karikatürlerin yayınlanması nefret söylemidir diyenlerin katliama ilişkin tavırları net değil, dünyanın pek çok yerinden medya kuruluşlarının dayanışma ve düşünce özgürlüğünü savunmak için karikatürleri yayınladığı fikrini kabul etmiyorlar. Bu konu daha uzun yıllar tartışılacak.

Nefret söylemi yalnızca medyada değil sosyal medyada da çok yaygın. Pek çok siyasi grup nefreti yaymak için bu alanı kullanıyor. Hemen her yerde kadınlar erkeklerden daha fazla hedef alınıyor ve çoğu zaman bu söylemlerle nasıl başa çıkacaklarını bilemiyorlar. Kadın gazetecilerin okurlarla diyalog konusunda bilinçlendirilmeleri gerektiği önerisi getirildi. Kadınlara yönelik nefret söylemi ülkeden ülkeye pek değişmiyor, ‘daha çok kadın gazeteci olsa daha az nefret söylemi olur’ temennisine İsviçre’den ‘bizde oran neredeyse %50 ama yine kadınlar hedefte ve kimse hiçbir şey yapmıyor’ cevabı geldi.

Konu kadınlara gelmişken bir anekdotla bitirmek istiyorum. Azerbaycan’da giderek artan baskıları ve gazetecilerin durumunu anlatmasının ardından dinleyiciler arasında Arzu Geybullayeva’ya yüksek perdeden itirazlar geldi. Mikrofonu alan erkek gazeteci Geybullayeva’nın çok genç bir kadın olduğundan, Azerbaycan hakkında hiçbir şey bilmediğinden başlayıp daha çok kişisel saldırı diye nitelendirebileceğimiz ifadelerle ülkelerinde basının ne kadar özgür olduğunu anlatmaya çalıştılar. Tahmin edebileceğiniz üzere hükümete yakın gazetelerde çalışıyorlardı ve Azerbaycan’ın böyle tanıtılmasına müsaade edemezlerdi. Salondan alkışlar ve protestolar yükseldi, sadece Azerbaycan değil başka ülkelerdeki sorunlar da pek tartışılamadan oturum sona erdi.
Son sözü alan bir gazeteci Geybullayeva’ya gelen itirazları ve itiraz biçimini kastederek Azerbaycan’daki basın özgürlüğünün durumunun daha iyi anlatılamayacağını söyledi. Erkek gazetecilerse Geybullayeva’yı Twitter’da hedef almaya devam ettiler. Size de tanıdık geldi mi?