Avrupa’nın faili meçhulleri
Rusya gibi, “kontrollü demokrasi” olarak adlandırılan ülkelerde, suikastlar-tutuklanmalar gibi “kör şiddet” olayları, muhalefeti felç ediyor
08.03.2018
25 Şubat 2018 günü Moskova'da dondurucu soğukta toplanan yaklaşık 7500 kişilik bir grup, Rus muhalif politikacı Boris Nemtsov'u andı. Nemtsov, üç yıl önce, 27 Şubat 2015'te Kremlin'in neredeyse önünde sayılabilecek bir merkezî bir noktada, Bolşoy Moskvoretski Köprüsü'nde suikasta kurban gitmişti.
Bu cinayet, hâlen aydınlanabilmiş değil; faili meçhul.
Tam da bu faili meçhulün anması gerçekleştiği gün, bir Avrupa Birliği üyesi olan Slovakya’da bir gazeteci suikasta uğradı. Henüz 28 yaşındaki muhabir/araştırmacı gazeteci Ján Kuciak ve kız arkadaşı Martina Kušnírová, Slovakya’nın güneybatısındaki Veľká Mača köyündeki evlerinde öldürüldü.
Daphne Anne Caruana Galizia’nın öldürülmesinden sonra bu suikast, Avrupa Birliği ülkelerinde gerçekleşen ikinci gazeteci cinayeti. Maltalı Galizia da, tıpkı Kucicak gibi yolsuzluk üzerine çalışıyordu. Kucicak, çalıştığı internet sitesi Aktuality.sk için son olarak Calabria mafyası 'Ndrangheta ve Slovak hükümetinden politikacıların ilişkileri hakkında bir haber hazırlamıştı. Kucicak’ın veri gazeteciliği üzerine çalışıyor olması da ayrı bir düşündürücü mesele; birçok farklı ülkeden gazetecinin sızdırılmış veriler üzerine çalıştığı, genelde de yolsuzluk haberlerine odaklı bu tür gazetecilik tehdit altına mı giriyor gibi bir soru var önümüzde.
Siyasi suikastlar, Avrupa coğrafyasında AB ülkelerine dönüş yaparken, Rusya’da yaşanan Nemtsov cinayetini ve tabii Türkiye’de de yaklaşık aynı dönemde gerçekleşen Tahir Elçi suikastını “apayrı olaylar” gibi düşünemeyiz; aynı siyasi hastalığın neden olduğu, tetiklediği, aynı tarz şiddet olaylarından söz ediyoruz.
Nemtsov, Rusya'nın Ukrayna ile savaşını eleştiriyordu ve Kremlin'in savaşla ilgili hukuksuzluklarını kamuoyuna açıklamaya, savaşa da gösteriler düzenleyerek karşı çıkmaya hazırlanıyordu. Eğer öldürülmeseydi, iki gün sonra Moskova'da savaş karşıtı bir yürüyüş düzenleyecekti.
Suikastı planladığı ve gerçekleştirdiği iddia edilen İnguşetya kökenli iki kişi, Anzor Gubaşev ve Zaur Dadaev 8 Mart 2015'te yakalandı. Gubaşev, cinayetle ilgisini inkâr ederken, Dadaev önce suikastı kendisinin gerçekleştirdiğine yönelik ifadeler verdi; ancak daha sonra ifadelerini geri çekti. Dadaev, Nemtsov'un "Charlie Hebdo saldırılarında öldürülen karikatüristlerin tarafında olduğunu ve dini hassasiyetlerini nedeniyle cinayeti işlediğini" öne sürmüştü.
Dadaev'in, Çeçenistan lideri Ramzan Kadirov ile bağlantıları vardı. Dadaev de, ilk ifadelerinde, Nemtsov'u Kadirov'a karşı "saygısızlık ettiği" için de hedef aldığını söylemişti.
Geçen yaz Dadaev, Nemtsov cinayetinden suçlu bulunarak 20 yıl hapse mahkûm edildi. Ve dosya fiilen kapanmış oldu; suikastın arka planında kimler var, "asıl tetikçiler" kim hâlâ meçhul.
Tabii, Nemtsov cinayetinin arka planında Rusya lideri Vladimir Putin'in olduğuna dair spekülasyonlar da bugüne değin sürüyor. Eğer Nemtsov yaşasaydı, düzenleyeceği "Vesna" (Bahar) gösterileri, Kremlin için ciddi mânâda bir "başağrısı" olabilir miydi? Bunu bilemiyoruz. Ama, Nemtsov'un kendisi, öldürülmeden yaklaşık iki hafta önce 10 Şubat 2015'teki bir röportajında, "Putin'in kendisini öldürteceğini düşündüğünü" söylemişti.
Muhalifliğin "budanması"
55 yaşında suikast kurbanı olan Nemtsov, her şeyden önce Rusya siyasetindeki az sayıda, "karizmatik" isimden biriydi. Nükleer fizikçi olan Nemtsov, Boris Yeltsin döneminde siyasete atılmış ve başbakan yardımcılığı da yapmıştı. Ve Putin'in de her zaman ateşli bir muhalifi olmuştu. Özgürlükçü siyasi hareket Solidarnost'un, Aleksey Navalny ve Geri Kasparov ile önde gelen isimlerinden olan Nemstov'un öldürülmesinden sonra, zaten dağınık olan muhalefet daha da dağıldı. Bugün, hareketten geriye sadece Navalny kaldı desek yanlış olmaz. Onun da, seçimlerde aday olması engelleniyor ve bu aralar sık sık da gözaltına alınıyor.
Nemtsov'u, diğer muhaliflerden farklı kılan, hükümet tecrübesi olması ve sürekli yeni yöntemler, farklı çözümler yaratarak eleştirel çizgisini sürdürmesiydi. 1999'dan bu yana süregelen Putin dönemi, taraftarı olmayan politikacıların üzerinden öyle bir geçti ki; herhangi biçimde Putin öncesi hükümette görev alıp da muhalif kalabilmek için iflahı kesilmemiş tek isim Nemtsov'du. Siyaset dışı kalmak isteyen, çevre gibi konularda duyarlılık yaratmayı amaçlayan taban hareketlerine arka plandan destek vermek gibi, Rusya'da "pozitif fark yaratma" çabaları da vardı. Ülkenin yüksek egolar ve koltuk tutkularının esir aldığı politikasında, tüm bu açılardan gerçekten de farklı bir isimdi Nemtsov.
Suikastın ardında Kremlin'in olduğu iddialarına karşılık olarak Nemtsov'un gerçek mânâda bir politik etkisi olmadığı ve siyaseten "altın çağını" 1990'larda yaşayıp bitirdiğini söyleyenler de oldu. Ancak, gerçekten "etkisiz eleman" konumunda olsaydı, bugün herhalde hayatta olurdu.
2006'da, suikast kurbanı olan gazeteci Anna Politkovskaya da, Nemtsov gibi "marjinalize" edilmiş ama etkili bir figürdü. Politkovskaya, Çeçenistan'daki insan hakları ihlalleri ile ilgili yazabilen yegâne isimlerdendi. Bu gibi sembolik isimlerin öldürülmeleri, Rusya'daki farklı sesleri kısan, yarattıkları şok etkisiyle ülkede siyasetin üzerine tam manasıyla "ölü toprağı" atılmasına neden olan dönüm noktalarıydı.
Rusya gibi, "kontrollü demokrasi" olarak adlandırılan, görüntüde seçimlerin olduğu, sandıkların kurulduğu ancak, oylamaların siyasette değişiklik yaratmasına imkân bulunmayacak biçimde "kontrollü" biçimde gerçekleştiği ülkelerde, suikastlar-tutuklanmalar gibi "kör şiddet" olayları, muhalefeti adeta felç ediyor. Bu gibi "şoke edici" olaylar, muhalefetin, eleştirel çizginin alanının sürekli daha da daralmasına yol açan, bastırıcı, budayıcı etki yapıyorlar.
Nemtsov öldürüldüğü zaman, 2015'teki suikastın hemen ardından gerçekleşen anma yürüyüşünde yaklaşık 70 bin kişi toplanmıştı; ertesi yıl ise 25 bin kişi kadar. 2017'deyse 15 bin civarı… Ve bu sene bu sayı, başta belirttiğimiz gibi 7500 kişiye düştü.
Gene de, dondurucu soğukta, "Putin hırsız", "Rusya özgür olacak" gibi sloganlar atarak Moskova sokaklarına binlerce insanın çıkabilmesi "önemsiz" bir durum değil.
Tersine, her şeye rağmen bu kadar insanın sokakta olabilmesi "bir şeyin" göstergesi.
18 Mart 2018'de, Rusya'da başkanlık seçimleri var mâlûm; geçtiğimiz haftalarda yaklaşık 1 milyon tirajlı ve muhalif de olmayan Moskovskij Komsomolets gazetesinde, yaklaşan seçimlerin "gelin arabası gibi süslenmeye çalışılan bir cenaze arabası" olduğu şeklinde bir yorum vardı.
Daha seçimler gerçekleşmeden yaygın kanaat, bu oylamanın "Putin'in son seçimleri" olduğu, 2024'te sandık kurulduğunda aday olamayacağı…
Putin'in "son kullanma tarihi" doluyor olabilir. Bu durum da, özellikle gençler arasında yaygın gözüken; ülkenin ortalama eğitim seviyesi yüksek nüfusunun yolsuzluklar, eşitsizlikler ve Rusya'nın kendi içine yansımayan "dünya gücü" söyleminden duyduğu "siyasi bıkkınlık" ile kendini dışa vuruyor.
"Cadde diplomasisi"
Rusya ve özellikle de, Rusya'da organize suç örgütleri üzerine uzman olan Mark Galeotti'nin, geçtiğimiz günlerde "Robert Mueller, Rusya'ya bir çete gibi davranıyor ve bu tavır da işliyor" başlıklı bir makalesi yayınlandı. Galeotti, Rusya'nın ABD Başkanlığı seçimlerine Donald Trump lehine "müdahalesine" ilişkin soruşturmasında, Özel Yetkili Savcı Robert Mueller'ın, Kremlin'in hukuksuzluklarına odaklanan bir tavır benimsediğini ve bunun da, Rusya üzerinde "etkili olduğunu" öne sürüyordu. Mueller'ın Rusya'da devletin kara para akışı, rüşvet, casusluk, tehdit gibi işlere bilfiil bulaşarak "organize suç çetesi" gibi davrandığını belgelediğine dikkat çekiyordu.
Kremlin, bu tarz "arka sokaklara" sapmayı şimdiye değin, "karanlık gücün" tahakküm altına alan iradesi olarak görüyordu. Galeotti'nin iddia ettiği gibi, Mueller'ın, Kremlin'e "mafya davasında" organize bir suç örgütüne yaklaşır gibi yaklaşması sonuç verebilir mi?
Mesele, herhalde "sonucu" nasıl tanımladığınıza bağlı.
Sonuç, Putin'in "emekli" edilip de, yerine muadilinin geçmesi mi?
Sonuç, Trump'ın New York'ta evine geri yollanması mı?
Sonuç, Rusya'nın artık, gerçekten demokratikleşebilmesi mi?
Sonuç, ABD'nin demokrasisini geri kazanması mı; veya belki de, gerçekten de demokrasinin hakkını ilk kez verir hale gelebilmesi mi?
Nemstov'un kendisinin bu tartışmalardaki yeri şimdilik şu:
ABD'de Washington D.C. Kent Konseyi, Rusya Büyükelçiliği'nin bulunduğu Wisconsin Avenue'nun tam elçilik önündeki kısmındaki meydana Boris Nemtsov'un adını verme kararı aldı. Bu karar çok da ironik biçimde, Ankara'da ABD Büyükelçiliği'nin yan sokağı sayılabilecek Nevzat Tandoğan Caddesi'ni adının "Zeytin Dalı Caddesi" olarak değiştirilmesine denk geldi. Ankara Valisi ve Belediye Başkanı olarak, Cumhuriyet'in ilk dönemlerinde Cumhuriyet Halk Partisi'nin sembol isimlerinden olan Nevzat Tandoğan, "isim değişiklikleri" açısından hedef bir kişilik. Daha önce de, Ankara'da Batıkent'te Tandoğan'ın adını taşıyan bir meydanın adı, 2015 yılında Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi tarafından "Anadolu Meydanı" olarak değiştirilmişti.
21. yüzyılda siyasetin yolu, cadde isimlerinin değişiminden değil; "kontrollü demokrasilerden", "insancıl demokrasilere" geçmekte saklı olabilseydi, siyasi suikastlar tarih olabilseydi keşke… Daha uzun bu yüzyıl gene de; keşke biz görebilsek diyelim.