Aydın Doğan’ın ‘’devlet desteği’’ ve gazeteciliğin çıkmazı
İşverenin gölgesinin üzerine düştüğü bu tür yapılarda özgür ve bağımsız seslerin çıkması mümkün değildir
06.02.2016
Dört koldan baskı ve tehdit altındaki Doğan Medya Grubu'nun Onursal Başkanı Aydın Doğan, grubun Yayın İlkeleri Kurulu toplantısı ardından bazı açıklamalar yapmış.
Bu bir ilk değil.
Doğan çeşitli vesilelerle yıllardır yayın ilkeleri ve editoryal duruş konularında fikirlerini beyan edegeldi.
İşveren konumu ve ülkenin en güçlü medya grubunun ‘’en üst yetkili’’ – yani ‘’son sözü söyleyen’’ – kişisi olması dolayısıyla, sözleri özellikle kurumsal yapı içinde hep etki yarattı.
Doğan, bu kez grubunun devletle ilişkisi ve terör konusundaki tavrıyla ilgili görüşler beyan etmiş:
-Biz Doğan medyası olarak başta PKK ve DEAŞ (IŞİD) terörü olmak üzere her türlü terörü lanetledik, lanetliyoruz. Terörle mücadelede her zaman devletimizin yanında olduk, olacağız. Hiçbir demokratik ülke teröre müsaade edemez, müsamaha gösteremez. Silahla, bombayla, hendekle, barikatla hak iddiasında bulunamaz. Bizim teröre karşı duruşumuz bu kadar nettir.
-Hiçbir devlet bünyesi içinde yetki ve görevini anayasa ve yasalardan almayan özel bir yapılanmaya izin verilemez. Bu gibi yapılarla mücadele edilmesi ve bünyeden atılması doğru ve meşrudur. Biz bu mücadelede devletten yanayız. Ancak devletimizin bu haklı mücadeleyi hukuk içinde yapması lazımdır.
-Biz Doğan medyası olarak dış politika alanında ulusal çıkarlarımızın yanındayız. Mesela son Rusya krizinde hiçbir tereddüt göstermeden Türkiye’nin haklı pozisyonundan yana tavır aldık, almaya devam edeceğiz.
Aydın Bey'in bizzat ve Doğan Medya'nın da tüm yayınları ve çalışanlarının özellikle 17-25 Aralık sonrası fırtınalı süreçte ve daha önemlisi 7 Haziran seçimlerinin hemen ardından ne denli yoğun baskıya maruz kaldığı, özellikle iktidar uzantısı bir köşe yazarının alay ve aşağılamalara varan üslubuyla tehdit edildiği herkesin malumu.
Hürriyet'i hedef alan vandalist saldırılar da ‘’utanç tarihi’’nde yerini almış bulunuyor.
Aynı ölçüde, yine 17-25 Aralık sonrasında ifade ve medya özgürlükleri, sosyal medyada kısıtlamalar ve hukuk sisteminin ayaklar altına alınması esnasında, tavrı önemsenecek bu grubun yeterince açık ve tutarlı tavır almaması da bağımsız gözlemciler tarafından dikkatle kayda geçirilmiş durumda.
Doğan'ın açıklamalarıyla ilgili olarak hem itirazı hak eden hem de ilkesel olarak hatırlatılacak bazı noktalar var:
-İşveren poziyonu nedeniyle, bir medya patronunun editoryal politikalara karışması, bunlar hakkında yönlendirici görüşler ifade etmesi kabul edilemez. Patronun işi, şirketin ekonomik siyasetini, şirketsel rotasını, ve genel istihdam çizgisini izlemek, bu konularda karar vermektir. Bu çerçevede elbette bir medya patronu, medya bağımsızlığı ve özgürlüğünü güvence altına alan yasal mevzuatla ilgilenir ve medyayı medya kılan ilkeleri yeri gelince savunur.
-Bir medya patronunun, ‘’yayın ilkeleri’’ veya ‘’editoryal komite’’ gibi yapılarda herhangi bir şekilde asla yer almaması, teklif edilse bile kabul etmemesi; işi ‘’ehline bırakması’’ gerekir. İşverenin gölgesinin üzerine düştüğü, konuştuğu bu tür yapılarda özgür ve bağımsız seslerin çıkması, ve uygulamaya konması mümkün değildir. Nitekim, Doğan Yayın İlkeleri Kurulu toplantılarından dışarı sızan güvenilir bilgiler, bu toplantılara katılan üyelerin hemen hiçbirinin ‘’açık konuşmadığı,’’ ‘’ürkek durduğu,’’ mesleki gerçekleri ortaya koymaktan çekindiği, çoğunun sustuğu yönündedir. O halde, bu yapı böyle koşullar altına göstermelik olmaktan öte geçmemektedir.
-Türkiye'de sektöre hakim patronların son 30-35 yıldır mesleki kültüre olumsuz etkisi, açıklamalarının personel tarafından talimat gibi algılanmasıdır. Bu gerçek, bir yandan medya grupları içinde muazzam bir oto-sansürün normalleşip içselleştirilmesine; patron çıkarına uygun bir yayıncılığın, haberciliğin ‘’kamu yararı’’ özüyle kökten çelişmesine yol açmakla kalmamış, editoryal bağımsızlık ve meslek haysiyeti konularında ısrarlı olanları keyfi olarak işten çıkarılmasını da rutin haline getirmiştir.
-Bu açıdan, Doğan'ın ‘’terörle mücadelede devletin yanında olduk ve olacağız’’ sözleri de son derece sorunludur. Birincisi, temel konularda elbette medya kurumları bir tavır alabilir ama bu o kurumların başyazılarında, kurumsal açıklamarında yer alır ve süreklilik arzetmelidir. Bir patronun keyfi olarak ortalık yerde konuşması kurumsal kültür açısından doğru değildir.
-İkincisi ve daha da önemlisi şudur: Gazeteciliğin habercilik tarafı, haber değeri taşıyan olgu ve gelişmelerde şundan veya bundan yana peşin hükümle tavır alınmamasını şart koşar. Habercinin, bir gazete veya TV kanalının temel işlevi, nerede haber varsa bunu şundan veya bundan yana durmadan halka aktarmaktır. Aydın Doğan, bu ifadesiyle istihdam ettiği personelin durumdan vazife çıkararak hem devletb kjurumlarının sansür tasarruflarına sessizce boyun eğmesi gerektiği hem de haberleri devletten yana eğip bükme ve kırpma anlamında bir oto-sansür uygulamasının şart olduğu mesajını verdiğini bilmektedir. Bu kendisinin önceki hatalarının devam ettiiğini göstermektedir.
-Doğan'ın PKK ve ‘’Paralel Yapı’’yı kastettiği, bu konuda medya grubunu iktidar hizmetine sunma niyeti açıktır, ancak ‘’hukuk içinde mücadele’’ vurgusu da olumludur. ne var ki, temel gerçek de burada yatmaktadır: gazeteci, haberleri izlerken, sırtını hukuk zeminine yaslar ve nerede hak ve özgürlük ihlali, hukuk-dışılık varsa bunların üzerine gider. Doğan'ın yapması gereken, istihdam ettiği meslektaşları ayrım gözetmeden dürüst, hakkaniyetli ve şüpheci bir haberciliğe çağırmak, cesur olmalarını istemek idi. Devlet ve seçilmiş iktidarın görev suiistimallerini, yolsuzlukları, vatandaşlara eziyeti ve baskıyı haber yapmak ancak ve ancak muhabirliğin önünün açılması ile mümkündür.
-Son olarak şunu söyleyebiliriz: Türkiye'de medya patronları ve işverenler, iktidarla aralarına onurlu bir mesafe koymadan, istihdam ettikleri medya profesyonellerine editoryal özgürlük ve bağımsızlığı tanımadan bu ülkede demokrasi bilincinin, hak talep etme ve gerçekleri öğrenme halinin, adalete saygının düzelmesi imkansız görünmektedir.
Aydın Doğan'ın son açıklamalarının bize hatırlattıkları bunlardır.