Azerbaycan? Rusya? Yok canım, o kadar dibe vurmadık
Rasim Aliyev, Refik Taci, Elmar Huseynov, derken Ahmet Hakan…
05.10.2015
Gazetecilere yapılan saldırıların, tacizlerin ve sindirme girişimlerinin, en çok İlham Aliyev’in baskıcı Azerbaycan’ında ve zorba Putin Rusya’sında olduğunu duyardık. Basın özgürlüğünün tartışıldığı toplantılarda, uluslararası konferanslarda bu ülkelerden gelen gazetecilerin anlattıklarından tüylerimiz ürperirdi, dehşete düşerdik. “Yok canım” derdik Türk delegasyonu olarak. “Bizim ülkemiz bu kadar da beter değil. Evet aksaklıklar falan var ama durumumuz bu kadar da berbat değil”.
Örneğin geçtiğimiz Ağustos’ta Bakü’nün orta yerinde bağımsız bir gazeteci öldüresiye dövüldü. 30 yaşındaki gazeteci Rasim Aliyev ülkesinde basın özgürlüğü için mücadele veren bir enstitünün de başındaydı. Bu enstitü sürekli tehdit mesajları alıyor ve basılıyordu. Ülkesindeki insan hakları ihlallerini ve Azeri milli takımını eleştiren sosyal medya mesajlarından hemen sonra bir sokakta sıkıştırıldı, yazdıklarına sinirlenen altı saldırgan Aliyev’i feci şekilde dövdü. Hastaneye kaldırıldığında kaburgaları kırıktı ve işitme yeteneğini kaybetmişti. Derhal ameliyata alındı ancak kurtarılamadı. Bu nefret iklimini yaratan Devlet Başkanı İlham Aliyev, olayı kınadı ve klişe birkaç cümle sarfetti. Saldırganlar ise asla yakalanamadı. 2011 yılında hükümeti eleştiren yazılarıyla tanınan saygın köşe yazarı Refik Taci saldırıya uğradı. Uzun süredir alelen ölüm tehditleri alıyordu. Arkadan koşarak saldıran biri Taci’yi yedi kez bıçakladı ve kaçtı. Hastaneye kaldırılan gazeteci başarılı bir ameliyat geçirdi. Durumunun iyiye gittiği söylendi. Ancak şüpheli bir şekilde hastanede hayatını kaybetti. Ölüm nedeni boğulma olarak kayıtlara geçti. Olay dört yıldır aydınlanmadı.
Yine Azerbaycan’da 2005 yılında haftalık muhalif haber dergisi Monitor’un kurucusu ve yayın yönetmeni Elmar Huseynov oturduğu apartmanda silahlı saldırıya uğradı. Huseynov, akşam dokuzda işinden evine dönüyordu. Gazeteci pek çok kurşun yarası sonucu olay yerinde öldü. Kanlı pusu inceden inceye hesaplanmış olduğu ise sonradan anlaşıldı. Saldırı esnasında apartmanın girişindeki lambanın çalışmadığı ve bölgedeki telefonların arızalı olduğu ortaya çıktı. Monitor haber dergisi keskin muhalefetinden ötürü sürekli hükümet tarafından tacize uğruyor ve gazeteciler uydurma davalarla yıldırılmaya çalışılıyordu. Saldırgan yakalanamadı, olay on yıldır aydınlanamadı.
Rusya’da ise gazetecilere saldırı, taciz ve öldürme neredeyse hayatın bir parçası. Ukrayna krizi hakkında soru soran gazetecilerden nefret eden Rusya yönetimi basını her şekilde susturmaya kararlı. Buna BBC, Financial Times gibi yabancı medya organları da dahil. En son Bağımsız kanal Dozhd TV muhabiri Vladimir Romensky ve Moskova merkezli gazete Russkaya Plenata’dan İlya Vasyunin Ukrayna’da ölen Rus askerlerinin cenazelerini araştırırken saldırıya uğradılar. Uluslararası kayıtlara göre Rusya’da 1992 yılından bu yana 56 gazeteci öldürüldü ve yüzlercesi saldırıya uğradı, dövüldü, tehdit edildi.
Bu topraklarda Hrant Dink, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Musa Anter ve Metin Göktepe’ye ek olarak sayısız Kürt gazeteci de öldürüldü ve fiziksel saldırıya uğradı.
En son bütün Türkiye’nin en çok tanınan yüzlerinden biri olan Ahmet Hakan, İstanbul’un en kalbur üstü semti Nişantaşı’nda, evinin önünde dört eşkiya tarafından saldırıya uğradı. Haftalarca en üst düzeyden gelen tehditlere ve hakaretlere uğramasına göz yumuldu. Yıllarca Kürt medyasına yapılan benzer saldırılar bu kez ana akım medyanın en göz önündeki simgesine dek uzandı. Görünen o ki, Rusya ve Azerbaycan’da gazetecilere yapılan ve duyduğumuzda yıllardır bizi dehşete düşüren şiddet ve baskı artık bu iklimin de bir parçası. Bundan böyle “yok canım, bizim ülkemiz onlar gibi değil” diyerek kendimizi rahatlatmak için ise korkarım çok geç.