Bakanlık duyurusundaki doğrular
Patikayı sehven değil taammüden oraya konmuş sayıyoruz. Ne olacakmış patikada?
17.12.2021
Türkiye Cumhuriyeti Hazine ve Maliye Bakanlığı, 16 Aralık 2021 günü tarihî bir duyuru yayımladı. Twitter’dan paylaşılan duyuru aynı zamanda “Türkiye Ekonomi Modeli” adlı yeni icadın tescili yerine geçiyor. Metni şöyle tarif edebiliriz: Mahalle yanıyor, bizim hafifmeşrep vatandaş taranmakla meşgûl, sular da kesik, ahali perişan, bizimki pencereye çıkmış, “Su sıkınca söner, su su, su sıkılacak,” diyor.
Evvelâ okuyalım:
“Üretim odaklı ihracatı önceleyen Türkiye Ekonomi Modeli uygulanırken, para ve maliye politikalarının eşgüdümü ile tüm araçlar etkin bir şekilde kullanılacaktır. Bu model ile; üretimin ithalata olan bağımlılığı nedeniyle büyümenin yüksek gerçekleştiği dönemlerde yüksek cari açık verilmesi ve büyümenin düşük gerçekleştiği dönemlerde düşük cari açık verilmesi sarmalından çıkılacaktır.
2002 yılından bu yana ülkemizde altyapı ve lojistik hizmetlerinde önemli ölçüde mesafe kat edilmesi, bunun da bölgeler arası ulaşım imkânlarını kolaylaştırarak yatırımcılara eşit fırsatlar sunması, bunlara ilaveten sahip olduğumuz nitelikli insan kaynağı; katma değerli üretimin ve ihracatın kısa sürede artırılmasına katkı sağlayacaktır.
Küresel olanak ve risklerin; pazara yakın, maliyet avantajına sahip, dijital altyapısını geliştiren, nitelikli insan sermayesine sahip, katma değerli ve yeşil üretim yapabilen, cari dengesi ve borçluluk oranı sürdürülebilir olan ülkeleri ön plana çıkaracak olması bu modelin ülkemiz için hayati seviyede elzem olduğunu göstermektedir.
Bu ekonomi patikasında, katma değerli üretim ile ithal girdinin önlenebileceği sektörlere, küresel iklim değişikliğinin önemli oranda etkilediği tarıma, cari açığı azaltmada kritik rolü olan turizme ve istihdamın artırılmasına öncelik verilecektir. Bu çerçevede, tüm kurumlar koordinasyon içinde şeffaf ve öngörülebilir bir şekilde Türkiye Ekonomi Modelini destekleyecek selektif adımlar atacaktır.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.”
Üstte bakanlık logosu var, amblemle birlikte. Amblemde, Türkiye Cumhuriyeti Hazine ve Maliye Bakanlığı ibaresi, “dizilmek ah ne hoştur, yıldızların altında” modeline uygun şekilde yeralıyor. Bu ibareyi içeren amblemin iki yanında, solda İngilizce, sağda Türkçe olarak “Türkiye Cumhuriyeti Hazine ve Maliye Bakanlığı”, yani aynı ibare, iki defa daha boy gösteriyor. Bunlardan anlıyoruz ki, bir antetli kâğıtla karşı karşıyayız. Resmî bir durum var. Şu işe bakın ki, okuyacağımız metnin başlığı da bu: “Türkiye Cumhuriyeti Hazine ve Maliye Bakanlığı”. Bütün bunların üstüne, metnin sonunda da imza var; bilin bakalım… yok, bileceğiniz garanti; aynısı: “Türkiye Cumhuriyeti Hazine ve Maliye Bakanlığı”. Böylece tek sayfada beş defa adını geçiren bakanlık, hepimizi tehdit ve tutsak eden enflasyon belasına dolaylı anlatımlı simgesel yaklaşımıyla sanat patikasına adım atıyor.
Metin ise, ekonomi patikasına ışık tutuyor. Elfeneri gibi böyle… Yayımlandığı andan itibaren memlekette coşkulu heyecan, toplumda kararlı umutluluk hali, dağbaşında duman, zalıma aman, halımız yaman, oy beni beni…
Bakanlığın metni -hangi bakanlık diye soran olursa topluca bloklarsınız umarım, muhterem okurlar- yalnız bundan böyle hayatımız karartılırken söylenecek şarkıyı (“Türkiye Ekonomi Modeli”) ilan etmekle kalmıyor, aczin kader olmadığını, Türk-İslâm imparatorluğunun cihan hakimiyetinin ergeç tesis edileceğini de müjdeliyor. Zira bu metinle, uyanışın başladığını anlıyoruz.
Nereden anlıyoruz? Bir defa, “üretim odaklı ihracatı önceleyen” bir modeli geliştirmiş olduğumuzu… Yapamayacağım. Anlamıyoruz. Anlayamayız. Tek anlayabildiğimiz ya bugüne kadar hepimizin salak olduğu ya da şimdi salak yerine konduğumuz. Gerçi terörist, hain, casus vs. yerine konmaktan iyidir; en azından daha tehlikesiz; yine de insan üzülüyor. Tamam, salak yerine konabiliriz, biz niye varız ki?, yönetenler bizi salak yerine koysun diye varız, burası tamam. Lâkin bu kadar da mı salağız?
Muktedirlere kötü haber: değiliz. İkinci haber -kötü sayılır mı, emin olamadım: Taraftarları da yemiyor yutturulmaya çalışılanları. İnanmayan, bakanlığın adının beş defa tekrarlandığı duyurunun altına yazılan yorum ve tepkilere göz atar. Şu ya da bu nedenle taraftarlıktan vazgeçmiyorlar, o kadar.
Bakanlığın metninde “üretim odaklı ihracatı önceleyen Türkiye Ekonomi Modeli”nin -ki, azıcık da muhalif bir zat, bunun “Türkiye” değil “Türk” olması gerektiğini hatırlattı, sorun buradaymış gibi- tanımı yapılmıyor, bellibaşlı özellikleri sıralanmıyor. Bir, işte, “üretim odaklı ihracatı öncelediği” belirtiliyor, bir de, “üretim odaklı ihracatı öncelediği”.
Bakanlık diyor ki: “para ve maliye politikalarının eşgüdümü” gözetilerek “tüm araçlar etkin bir şekilde kullanılacak”mış. Soru şu, haliyle: bugüne kadar böyle yapılmıyor muydu? Yapılıyor idiyse niye işe yaramadı, yapılmıyorsa niye yapılmadı? Sonuç: Boş laf. “Tüm araçlar” neymiş; bakanlığı sıkıştırmasak bile boş laf.
Bu modelle yüksek cari açık “sarmalından” çıkılacağının bildirilmesi güzel tabiî. Nasıl varılacağına dair tek kelime edemediğiniz güzel sonuçlardan sözetmek her zaman puan kazandırır. Bakanlığa beş puan! Adının geçtiği her yere birer birer dağıtırız.
Sonrası daha enteresan: 2002’den beri altyapıyı ve lojistik hizmetlerini “önemli ölçüde” geliştirmişiz, böylece “bölgeler arası ulaşım imkânları kolaylaşmış”, metin yazarı imkânsızı başarıp imkânları kolaylaştırınca “yatırımcılara eşit fırsatlar” sunulmuş, “ilaveten” meğer “nitelikli insan kaynağı”na sahipmişiz, işte, bütün bunlar, “kısa sürede”, -evet, hepimizi süzme salak yerine koyan bu sinir bozucu ifade böyle: “kısa sürede”!- “katma değerli üretimi” ve ihracatı artıracakmış.
Fazla tekrarlıyorum ama: Türk Millî Eğitimi müfredatından mantığın kovulması iyi olmadı. Ne söyleniyor? Biz birşeylere sahibiz, bunlar şöyle şöyle sonuçlar yaratacak. Peki, sahipsek neden yaratmamışlar ve yaratmıyorlar?
Mümkün cevaplar: Bu sahip olduklarımızın farkında değildik. Ya da ne işe yaradıklarını bilmiyorduk. Olabilir mi? Olamaz. Gerçek sonuç: Boş laf.
Geçiyoruz: “Küresel olanak ve riskler” diye birşeyler var. İlk bakışta bir grubu olumsuz, öbürleri olumlu etkenler. Bunlar, tekrarlamayayım, metnin üçüncü paragrafında sayılan bazı ideal özelliklere sahip ülkeleri “ön plana çıkaracak”mış bunlar. Bu nedenle de “bu model” “ülkemiz için elzem”miş. Ee? Böyleyse niye bugüne kadar yapmadık? Hem ne gerekiyorsa varmış işte bizde..? Sus! Mantık sorusu yasak! Müfredatta yok. Değerlerimize de aykırı.
“Ekonomi patikası”na geldik. Çok kişi uyardı, herhalde “politikası” olacak, dediler, beklendi, boş laf metninin yayımlanmasından saatler sonra hâlâ patika orada duruyordu. Metin resim dosyası halinde sosyal medya mesajına iliştirilmişti; üzerinde düzeltme yapıp resim dosyasını yeniden oluşturup paylaşacak “nitelikli insan sermayesi” belki Avrupa’ya kaçmıştı; bilemiyoruz. Bu yüzden patikayı sehven değil taammüden oraya konmuş sayıyoruz.
Ne olacakmış patikada? Bazı sektörlere öncelik verilecekmiş. Hangilerine? İlkin, “katma değerli üretim ile ithal girdinin önlenebileceği” sektörlere. Yani bu tamamen isteğimize bağlı; bugüne kadar yapılmayışı sırf hasımlara, rakiplere ayıp olmasın diyeydi. İkinci olarak, tarıma öncelik verilecekmiş. Kendi elimizle batırdığımız değil de “küresel iklim değişikliğinin etkilediği” tarıma!.. Tarımın bu hale gelişi, kısa süre önce bol bol üretilebilen ürünleri ithal eder hale düşülmesi meğer kimsenin kabahati (bile isteye yaptığı tercih) değilmiş. Gördüğünüz gibi patika hayli müstehcen girişimlere sahne oluyor. İlerlemek kolay iş değil. Yine de şart. Başka neye öncelik verilecek? Aa! Kimin aklına gelirdi! Turizme ayol! Niye düşünülemedi bugüne kadar? Di mi?
Bir de tabiî, istihdamın artırılmasına öncelik verilecek. Bu önemli konunun da şimdiye kadar gözden kaçmış olması hiç kabul edilebilecek şey mi? Aşkolsun. Yoksa hemen artırıverirdi bizi yönetenler. Nasıl da akıl edilemedi…
Bakanlık, Türkiye Ekonomi Modeli’ni “tüm kurumlar”ın -ekonomi allâmeleriyle Saray, Millî Güvenlik Kurulu ve Meclis’teki AKP-MHP grupları kastediliyor diye anladım ben ama yanlış olabilir tabiî…- “koordinasyon içinde” destekleyeceği vaadiyle sona yaklaşıyor. Ve bu desteğin, hâlihazırdaki yönetim tarzımızda âdetâ devrim yaratmayı göze alarak, “şeffaf ve öngörülebilir” şekilde yürütüleceğini bildirerek bombayı patlatıyor. Trafik lambalarında kırmızıdan sonra yeşilin yanıp yanmayacağının bile öngörülemez olduğu, hayatımız hakkındaki kararların bizler için ulaşılmaz odalarda, füme camlı zırhlı arabalarda verildiği yerde hangi şeffaflık, hangi öngörülebilirlik!
Metnin en sinir bozucu cümlesi ise sonda yeralıyor: “Kamuoyuna saygıyla duyurulur.” Bir memleketin zorluklar içindeki, zulüm altındaki halkıyla böylesine ucuz numaralarla, boş laflarla, göz göre göre dalga geçilen, topluca hıyar yerine konduğumuz bu duyuruda, bakanlık adı sekiz defa daha yeralsa da sorun çıkmaz, lâkin bize saygı duyulduğunu söylemek, kaldıramayacağımız kadar ağır hakarettir.
Bugüne kadar bilgisayarların işlemcilerini, çiplerini, tezgâhları, makineleri, şunu bunu üretmediysek ne olmuş yani? İstesek “kısa sürede” üretemez miyiz? Üretmedik, çünkü “gerek yok”tu! Damarımıza basmasınlar, bu millet yelkenlerini atlastan yapar, siz sakalımızı kestiniz biz kolunuzu… İşte, gerisini biliyorsunuz. Almanlar yenilince oldu her şey.
Ha, bakanlık metninde hiç mi doğru söz yok? Olmaz olur mu? Var. Sayfanın altında: “İnönü Bulvarı No: 36 – 06510 Emek – Çankaya / ANKARA. Tel: +90 312 2047255 – 2047400 – Fax: +90 312 2047445.” Üstünde de var: “16.12.2021”. İkincisini bizzat kontrol da ettim. Doğru. Ayrıca gelirken gördüm, ithal girdiyi önleyecek tesisler çevreyolunun iki yanında yükselivermiş, Yavuz Selim Köprüsü’nden havalandıklarında kanatlarının altında beş ayrı yere yazılı “Made in Türkiye” ibaresi okunan kargo uçakları harıl harıl ihraç ürünü taşıyorlardı 284 ülkeye. Düşünün, henüz varolmayan ülkelere bile taşıyorlardı. Milyonlarca insanı salak yerine koyan yetki sahipleri elinde kendini yok etmeye çalışan ülkeden.