Barış Süreci Kaldığı Yerden Devam Edecek
Bayramdan sonra barış sürecinde hızlı bir trafik yaşanacak. Suriye’de Kürtlerle yapılan anlaşma, süreci olumlu yönde etkilerken, tepki çeken Alevi katliamında İsrail parmağı olduğu ortaya çıktı

27.03.2025
Geçtiğimiz hafta, İmamoğlu operasyonunun yankıları ve sokaklardaki protesto eylemleri nedeniyle Suriye’de hayata geçirilen anlaşmaların önemi ve onunla bağlantılı olarak Türkiye’deki barış sürecine ilişkin gelişmeler pek konuşulmadı.
Suriye’de oldukça önemli ve kritik adımlar atıldı, gelişmeler yaşandı.
10 Mart tarihinde hayata geçirilen anlaşma, öncelikle halklar ve taraflar için kazançlı oldu.
Ahmed el Şara’nın cumhurbaşkanlığındaki Suriye yönetimi ile SDG arasında gerçekleşen görüşme sürecinde anlaşmazlık uzayınca, bölgedeki güçlerin baskısı, ABD’nin de isteğiyle hem Suriye yönetimi hem de SDG ortak noktada buluşmuşlardı.
Suriye’de herkes memnun
Kazan/kazan kapsamlı anlaşmaya göre Kürtler, Suriye yönetimine bakanlık düzeyinde ortak olacaklar. Rojava bölgesi, Kürtlerin belirlediği bir valilikle yönetilecek. SDG’nin silahlı güçleri merkezî Suriye yönetiminin ordusuna entegre edilirken valiliğin belirlediği emniyet güçleri, Rojava bölgesinde görev yapabilecek.
Enerji kaynakları, su kaynakları ve petrol kuyuları ise Suriye yönetiminin denetimine bırakılacak.
Türkiye, Suriye’deki üslerinin sayısını artıracak ve Tışrin Barajı yakınına da bir üs kuracak.
Şara’nın Suriye yönetimine gelmesiyle birlikte başlatılan ve Suriye-Türkiye sınırındaki ticarete yönelik hayata geçirilen yüksek vergi uygulaması da kaldırıldı. Dolayısıyla Türkiye’yle Suriye arasındaki ticaret canlanacak.
Öte yandan Suriye yönetimi, Süveyda bölgesinde ayaklanan Dürzilerle de bir anlaşmaya vardı. Benzeri şekilde Dürzilerin yaşadığı bölge de valilik sistemiyle yönetilecek ve valilik merkezî hükümete bağlı olacak.
Şu anda Suriye’de şekillenen yeni sisteme bir nevi merkezi eyalet sistemi de diyebiliriz.
Yaşanan bu gelişmeler ve yapılan anlaşma, tüm tarafları memnun etti. Devrik Esad yönetimince tanınmayan Kürtler, artık Suriye yönetiminin bir parçası. Suriye yönetimi ise merkezî otoritesini ve denetimini kabul ettirmiş oldu.
Türkiye açısından bir tehdit olmaktan çıkan YPG, Suriye ordusu içinde konuşlanacak. Bu durumda sınır ötesi operasyonlar devri de şimdilik kapanmış oldu.
Rusya’nın Suriye’de bulunan üslerinin akıbetine gelirsek, bu konu şu anda belirsizliğini koruyor. Her ne kadar Şara, üslerin varlığına son verilmesini istese de ABD ve Rusya aynı fikirde değil. Bu nedenle üsler, Suriye’de bulunmaya devam edecek gibi görünüyor.
Sonuç itibarıyla Suriye’de tarafların yaptığı anlaşmadan; ABD, Türkiye, Suriye yönetimi ve Kürtler memnun.
Rusya ve İsrail memnuniyetsiz
Rusya ve İsrail cephesinde ise memnuniyetsizlik sürüyor. İsrail, Suriye’de Türkiye’nin güçlenmesinden duyduğu rahatsızlığı her fırsatta dile getirmeye devam ediyor.
İsrail basınında yer alan haberlere göre; başbakan Benjamin Netanyahu, Türkiye’nin Suriye’de artan etkisinin bölgesel dengeleri olumsuz etkileyeceğini savunarak Türkiye ve İsrail arasında yaşanacak bir çatışmanın kaçınılmaz olduğunu söyledi. İsrail basını ayrıca Netanyahu’nun güvenlik yetkilileriyle Türkiye gündemine ilişkin acil toplantı yapacağını da iddia etti. İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar’a bu iddialar sorulduğunda ise Saar “Türkiye ile Suriye’de veya başka bir yerde karşı karşıya gelmek istemiyoruz.” ifadesini kullandı.
Görünen o ki diplomasi masasında Türkiye’yle bir sorunum yok diyen İsrail, sahada pek de öyle davranmıyor.
Tüm bunların yanı sıra İsrail, Gazze’de sağlanan ateşkesi 17 Mart’ta bozdu. Bombardımanlarla katliamlarına devam eden İsrail, aralarında çocukların da bulunduğu yüzlerce Filistinliyi katletti ve meseleyi çözümsüzlüğe sürüklemekte ısrarlı davranacağını gösterdi.
Alevi katliamında İsrail parmağı
Mart ayı başında Suriye’nin kıyı bölgeleri Lazkiye ve Tartus’ta HTŞ içindeki güçler tarafından Alevi katliamı yapılmıştı. Suriye yönetimi, uluslararası topluma, katliama ilişkin soruşturma yapılacağını ve faillerin bulunarak yargılanacağını açıklamıştı.
Yakalanan ve sorgulanan faillerden üçünün hem Afganistan hem de İsrail vatandaşı oldukları, aynı zamanda HTŞ içinde de “savaşçı” olarak yer aldıkları ortaya çıktı. Bunun üzerine İsrail, katliam yapan faillerin iadesi için diplomatik girişimlerde bulundu.
Suriye güvenlik devriyelerine yönelik eylem yaparak katliam fitilinin ateşlenmesini sağlayan ekibin ise Esad’a bağlı güçler olmadığı, paralı askerlerden oluştukları ve yaptıkları eylemden sonra yanlarına aldıkları rehinelerle birlikte Rusya’nın üssüne sığındıkları bilgisine ulaştık.
Bu durum, olası bir İsrail-Rusya iş birliğine işaret ederken, HTŞ içindeki gruplar ya da kişilerin, uluslararası güçler tarafından kolaylıkla provokatif aparatlar haline getirilebildiklerini de gösteriyor.
Tablo böyle olunca Suriye’de tam zamanında yapılan anlaşmalar, Türkiye’ye de sıçraması planlanan bir mezhep çatışmasının önünü kesti denebilir.
Suriye’deki yeni sistemde Kürtlerin de yönetime ortak olması, HTŞ içindeki aparatların kontrol altına alınmasında mutlaka etkili olacaktır.
Barış süreci hızlanacak
Türkiye’de ise Abdullah Öcalan’ın çağrısı üzerine yapılacak PKK kongresiyle örgütün kendini feshetmesi, silahları bırakması bekleniyordu.
Bu gelişmeyle birlikte silahlı güçler muhtemelen Irak’a geçiş yaparak Barzani denetiminde konuşlanacaklardı. Fakat Suriye’de hayata geçirilen anlaşmayla birlikte silahlı güçlerin Suriye’ye geçişi söz konusu olabilir.
Ateşkes ilan eden PKK yöneticileri, var olan koşullarda Abdullah Öcalan’ın katılımı olmadan silah bırakma ve örgütü feshetme sürecine ilişkin bir kongre düzenleyemeyeceklerini ısrarla belirttiler.
Önümüzdeki süreçte İmralı’daki şartlarının iyileştirilmesiyle birlikte Öcalan’ın olası bir kongreye görüntülü katılımı da gerçekleşebilir.
Barış süreci için hayata geçirilecek görüşme trafiğinde bayramdan sonra hızlı adımların atılması ve gelişmelerin yaşanması bekleniyor:
* Öcalan bayramda ailesiyle görüşecek ve muhtemelen PKK’nin kongre sürecine dair de mesajları olacak.
* Bayram sonrası Erdoğan ve Ak Parti’nin Dem Parti heyetiyle görüşmesi gerçekleşecek.
* İmralı heyeti tekrar Öcalan’la bir görüşme yapacak.
Bu trafikten sonra Türkiye’nin de artık elzem hale gelen demokratik adımları hayata geçirmesi sürpriz olmaz.
Öncelikle cezaevlerindeki mahpuslara ilişkin yapılacak bir düzenleme kapıda.
Selahattin Demirtaş başta olmak üzere cezaevlerinde bulunan siyasi ve adli mahpusların tahliyesi gündeme gelecek. Kadın ve çocuk cinayetleri işleyenler, tecavüz failleri ve uyuşturucu baronlarının ise bu düzenlemeden yararlanamayacağı konuşuluyor.
Fakat belirtelim; atılacak bu adımın sadece bir af düzenlemesiyle sınırlı tutulması, iktidar tarafından da sürekli telaffuz edilen Avrupa Birliği’ne tam üyelik sürecinin önünü açmaya yetmeyecektir. Terörle Mücadele Kanunu’yla İnfaz Yasası’nda değişiklik olmadıkça ve ilerici düzenlemeler yapılıp anayasayla garanti altına alınmadıkça, hayata geçirilecek herhangi bir af düzenlemesi demokratikleşmeyi getirmeyecektir.
Sadece AB’ye uyum temelinde atılacak demokratikleşme adımları ve tüm toplum kesimlerinin katılımı sağlanarak yapılacak yeni bir anayasa, halklara nefes aldırır. Bu koşullarda AB’ye tam üyelik hedefi de hayal olmaktan çıkabilir.