Başkanlık sistemi Ali Amca’nın sorununu çözer mi?

AK Parti gençliğinin düzendeki bozukluğa karşı çıkması muhalefettir. Sosyal medyada yapılan kampanya, afişler, çağrılar, adalet arayışıdır

EFE KEREM SÖZERİ

16.10.2016

Bazen küçücük bir olay sınıfları, kimlikleri ve tercihleri karşı karşıya getiriyor; tuttuğunuz taraf da, önerdiğiniz çözüm de elinizde kalıyor.
 
Olay nedir?
 
12 Ekim Çarşamba günü, İstanbul’da Balat sahilinde görevli belediye zabıtaları, seyyar satıcı Ali Kıtmir’in tatlı tezgâhına el koymak istiyorlar. Kıtmir elindeki baston ve bıçakla tezgâhını savununca, zabıtaların fiziksel saldırısına uğruyor; önce biber gazı sıkıyorlar, daha sonra yere düşürüp sopalarla vuruyorlar.
 
Saldırının cep telefonu ile kaydedilmiş görüntüleri (artık tümüyle hükümet kontrolünde olan) televizyonda da yayınlandı. Ülkece şiddet eşiğimiz son bir yılda oldukça yükselmiş olsa da, bu görüntüler bazı okuyucular için rahatsız edici olmalı.
 
https://youtu.be/itu9njtJ8sE
 
 

Twitter’daki etkili hesaplar olayı “15 Temmuz gazisi” Tatlıcı Ali Amca’nın zabıtalarca dövülmesi olarak yansıttı; afişler bile yapıldı. Bu durum, Kıtmir’in masumiyetini ve mağduriyetini artıran bir özellik olarak kullanıldı. Öyle ki, İçişleri Bakanlığı olayı incelemek için “Mahalli İdareler Kontrolörü”  görevlendirdi.
 

 
Sansasyonel yalanlar, kuru gerçeklerden daha etkili.
 
Ali Kıtmir’in “15 Temmuz gazisi” olmadığı, Suriye’ye Esad güçlerine savaşmak için iki kez gittiği, orada yaralandığına dair kendi açıklamasına, hattâ Kıtmir’in 15 Temmuz gazisi olduğu iddiasıyla “yapılabilecek istismarların önlenmesi” için İstanbul Valiliği’nin özellikle yayınladığı duyuruya rağmen sosyal medyadaki dezenformasyon etkisini yitirmedi. AKP’yi sosyal medyada temsil eden pek çok hesap için Suriye’de seçimle iktidara gelmiş yönetime karşı savaşırken gazi olmak, kendi ülkesindeki darbeyi engellerken gazi olmak kadar değerli görünüyor olmalı.
 
AKP tabanındaki tepkiler artınca yurt dışında bulunan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, Ali Kıtmir’i aradı, ‘helallik istedi’. İBB sitesinde konuyla ilgili yapılan açıklamada, “uygunsuz durumun oluşmasına sebebiyet veren” zabıtalar hakkında soruşturma başlatıldığı, Kıtmir’in zararının giderileceği açıklandı. A Haber‘in Kıtmir ile yaptığı söyleşiden bu durumun ilk kez yaşanmadığını, seyyar arabasının bundan önce beş kez daha zabıtalarca alınıp parçalandığını biliyoruz.
 
Sınıflar ve kimlikler
 
Suriye gazisi, Müslüman, beş çocuk babası seyyar satıcı bir tarafta; 14 yıldır iktidar olan partinin ekonomi politikası, rantı, eli sopalı memurları diğer tarafta.
 
Ama Tatlıcı Ali Amca’nın sorununu sahiplenenler sınıf mücadelesi temsilcileri değil, kimlik mücadelesi temsilcileri oldu.
 
Dost acı söylesin: Bu haberi sınıf ve hak mücadelesi veren örgütlerden duyamadım, devlet şiddetine karşı duran, eşitliği savunan tanıdıklarımın elinden okumadım. Örneğin Kürt haklarını savunanlar arasında meseleye dikkat çevirenler bile, aslında haklı bir sitemle, Kürt şehirlerinin yerle bir edilmesinin bile bu denli dikkat çekmediğini hatırlattı. Ali Kıtmir’in “IŞİD’li” olduğunu iddia edenler ise dövülmesini onaylayacak kadar hukuktan uzaklaşmışlardı.
 
Takip ettiğim basın kuruluşları arasında Cumhuriyet ve Diken haberi gördüler ama, dürüstçe, ‘AKtroller’ üzerine araştırma yapıyor olmasam, AKP gençlik ağlarında kabaran meseleyi takip etmek, iktidarın tabana göre çözüm üreten reflekslerini incelemek mümkün olmazdı.
 
AKP gençliği bu meseleyi Ali Amca’nın 15 Temmuz gazisi olma ihtimali üzerinden hareketlendirmiş olsa da, ve verilen tepkinin önemli bir kısmı Kadir Topbaş’a AKP içinden yükselen eleştiriden kaynaklansa da, konunun ekonomik temeli aslında herkes için açık.
 

 
Soru 1) Ali Amca neden fakir?
 
Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 15’i yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Çalışabilecek durumda olan nüfusun yüzde 10’u iş bulamıyor, işsizler işsizlik fonundan yararlanamıyor; çalışanlarınsa yüzde 43’ü asgari ücret ile çalışıyor. Özellikle İstanbul’daki gelir dağılımı adaletsizliği Orta Afrika ülkeleri kadar kötü.
 
Böylesi istatistikler muhalif gazetelerin ekonomi haberlerinde hızlıca okunup geçiliyor belki ama yukarıda “Sütiş / Ali Amca” karşılaştırmasını yaptıran şey aslında tam da bu adaletsizlik.
 
Aşağıdaki grafikte mavi çizgi Türkiye’deki en zengin yüzde 1’lik kesimin AKP’li yıllar içinde ne kadar daha zenginleştiğini gösteriyor. Bu en zengin yüzde 1, sarı çizgiyle gösterilen yüzde 99’un toplam servetini 2011 yılı sonlarında geçti, fark da giderek artıyor. “Ekonomi kimin için büyüyor” başlıklı araştırmanın özeti bu.
 

 
Yani Türkiye ekonomisi köprülerle, HES’lerle büyüyor da, Ali Amca’nın, benim ve sizin yararınıza büyümüyor aslında, AKP’nin ahbap-çavuşları için büyüyor. Bu yüzden yoksul ve yoksunuz, bazılarımız daha çok.
 
 
Soru 2) Ali Amca’yı dövenler adil şekilde yargılanacak mı?
 
Bu olayda İBB ve İçişleri Bakanlığı jet hızıyla soruşturma başlattı ama, Ali Amca’yı dövenlerin bu sefer soruşturmaya uğrayacak ve belki işten atılacak olması veya Ali Amca’nın bu olaydaki maddi zararının giderilecek olması, tüm Ali Amca’ların adalete kavuşacağı anlamına gelmiyor.
 
Madem bu olay kimlik ve sınıfları sorgulatıyor, Ali Amca’nın sınıfı aynı ama kimliği başka olsa ne olurdu, ona bakalım.
 
Yine seyyar satıcı, yine beş çocuk babası ama Alevi ve CHP seçmeni bir Ali Amca, Ali Sarıçiçek, Gezi eylemleri sırasında bayrak satarken ne olmuştu?
 
https://youtu.be/e_nqZQ365oU
 
 

Bayrak satan Ali Amca cezaevinde kötü muameleye uğradı, 10 gün tutuklu kaldıktan sonra adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı, çıkarıldığı mahkemede “görevli memura direnmek”ten 7 yıl hapis istemiyle yargılandı. Sarıçiçek’i savunan avukatlar bile karakolda darp edildi, polisleri cezasız kaldı.
 
Berkin Elvan’dan Yasin Börü’ye, Nihat Kazanhan’dan Fırat Sımpil’e, herkes kendi davasını örnek veriyor ama sorunun özü, adalet sistemindeki yozlaşma, herkesin malumu aslına.
 

 
Peki bu iki sorunu, gelir adaletsizliğini ve hukuksuzluğu nasıl çözeceğiz?
 
Başkanlık hangi derde deva?
 
Ali Amca’nın uğradığı haksızlığı tüm samimiyetiyle duyuran, belki kendi parti-içi kariyerini riske atarak hesap soran AKP gençliği, aynı zamanda başkanlık sistemini de büyük bir heyecanla destekliyor. Bunu gözden kaçırmak mümkün değil. Ancak, hükümetin de artık ilan ettiği bu önceliğin Türkiye’nin sorunlarına çözüm olup olamayacağı çok şüpheli.
 
Başkanlık sistemi (tüm teknik ayrıntılarını bir kenara koyarsak) daha yetkili bir lider altında daha az müzakere ve daha fazla idari kararla ülkenin yönetilmesi demek.
 
Ali Amca’nın ve onun gibi milyonlarca insanın sorunu Türkiye’de güçlü bir lider olmamasından, ülkenin yönetilememesinden mi kaynaklanıyor?
 
Tam aksine, Türkiye siyasi tarihinde Atatürk’ten bu yana en güçlü ve en etkili lider olan Erdoğan, bilfiil 2002’den beri, Cumhurbaşkanlığı dönemi de dahil, ülkeyi kendi liderliği ve partisinin iktidarı altında yönetiyor. Bu durumda, gelir adaletsizliğinin ve hukuk sistemindeki yozlaşmanın Erdoğan’ın yeterince yetkiye sahip olmamasından kaynaklandığını iddia edemeyiz. Fakat, ülkedeki muhalefetin ve bağımsız kurumların bu hatalı politikaları denetleyecek ve engelleyecek yetkiye sahip olmamasından pekala bahsedebiliriz. Bahsetmeliyiz de.
 
Türkiye’de kâğıt üstündeki muhalefet tıkandı. Özellikle 2011’den sonra TBMM’de muhalefet partilerinin verdiği kanun teklifleri, hak ihlallerine ilişkin soru önergeleri ve araştırma önerileri iktidar tarafından dikkate alınmadı. Bugün, uzatılan OHAL altında TBMM’nin bir kurum olarak var olduğunu dahi söylemek güç; artık hükümet tamamen ekonomik haklarla ilgili düzenlemeleri bile KHK yoluyla yapıyor. 674 sayılı KHK’de, eski parayla “trilyon” olarak yazılmış bir kanun maddesinin değiştirilmesi bile yer aldı. “Demokrasi Zaferi”nin geldiği nokta, seçimle göreve gelmiş Yasama’nın sonu.
 
Ancak muhalefet sadece siyasi partilerin yapabileceklerinden ibaret değil, adalet de sadece adliye saraylarında aranacak bir şey değil.
 
Ali Amca’nın sorununu çözen şeydir muhalefet. AK Parti gençliğinin düzendeki bozukluğa karşı çıkması muhalefettir. Sosyal medyada yapılan kampanya, afişler, çağrılar, adalet arayışıdır. Çünkü Ali Amca’nın hesabını kimse sormasa, daha önce beş kez kırılan tezgah yine iade edilmezdi, Ali Amca’dan helallik filan istenmezdi.
 
Elbette AKP’li gençlerin Suriye gazisi bir amca için çıkardıkları sesten Türkiye’deki katılımcı demokrasi için büyük umutlar beslemek hayalcilik olur. Kaldı ki, Ali Kıtmir’in hakkını savunmakla, Ali Sarıçiçek’in hakkını savunmak arasında uzunca bir yol var; Taybet Teyze’ye ulaşmak içinse dağları aşmak gerekiyor.
 
Ama önümüz Anayasa. Eğer hep birlikte herkesin hakkını savunan bir şey yazamazsak, yine her birimiz kendi Ali Amca’mızın hakkını başka yerlerde aramak zorunda kalacağız. Bilesiniz.